Akdeniz Havzası, devrimin deryası!
Aşağıda 20-21 Ekim tarihlerinde İstanbul'da Halkların Demokratik Partisi tarafından organize edilen Ortadoğu Konferansı'nda Devrimci İşçi Partisi tarafından dağıtılan bildiriyi paylaşıyoruz. Konferansla ilgili bir değerlendirme yazısı da daha sonra yayınlanacaktır.
Devrimci İşçi Partisi, Halkların Demokratik Kongresi tarafından düzenlenen “Ortadoğu Konferansı”nı selamlar. Bu konferans için Türkiye’ye gelmiş bütün Arap devrimcilerini selamlar.
Partimiz, Tunus’ta Arap devriminin ilk kıvılcımının parladığı 2011 başından beri, Türkiye işçi sınıfı hareketi ve sosyalistleri ile kardeş Kürt halkını bölgemizde uluslararası çapta bir devrim sürecinin başlamış olduğu konusunda uyarmaya çalışmıştır.
- Tunus işçi sınıfı ve yoksul gençliği Bin Ali’yi devirir devirmez, Arap dünyasında bir devrimci dönemin açılmakta olduğuna işaret ettik. Bu yargımız, Tunus devrimini haftalar içinde izleyen Mısır, Yemen, Bahreyn ve Suriye devrimleriyle, Fas’tan Ürdün’e yükselen ama bastırılan ya da yatıştırılan toplumsal mücadelelerle bütünüyle doğrulandı.
- Mısır devrimi bütün bu devrimler arasında ayrıcalıklı bir yer tutar. Bunun tek nedeni, Mısır’ın nüfus, coğrafi konum, tarih, siyasi gelenek, kültür ve başka faktörler yüzünden Arap dünyasında her zaman belirleyici bir rol oynamış olması değildir. Aynı zamanda, devrimi hazırlayan daha önceki dönemde ve devrim anında işçi sınıfının mücadelesinin belirleyici bir rol oynaması ve en önemlisi Tahrir Meydanı’nın sadece Arap ülkelerinde değil bütün dünyada devrimin sembolü haline gelmesidir.
- Bu devrimi, başından itibaren “Arap devrimi” olarak niteledik. Çünkü sınırları emperyalistler tarafından cetvelle çizilmiş ulus devletlere rağmen, koskoca bir tarih, dil ve kültür Arap halkını temelde birleştirir. Daha da önemlisi, devrimin ilerleyebilmesi için emperyalizme ve Siyonizm’e karşı tavır alması nesnel nedenlerle zorunludur.
- Arap dünyasında yaşanan altüst oluşu “emperyalizmin Ortadoğu’yu yeniden dizayn etmesi” olarak sunan görüşün gerici karakterini ısrarla vurguladık. Emperyalizm Tunus’ta, Mısır’da, Yemen’de, Bahreyn’de, hatta Suriye’de tamamen hazırlıksız yakalanmış ve gücünden çok şey yitirmiştir. Zamanla “düzenli geçiş” stratejisini geliştirerek hasarı asgariye indirmeye çalışmıştır.
- Libya’nın farklı olduğunu ilk günden itibaren dile getirdik. Libya’da devrim olmamıştır. Bölgeler ve aşiretler arasında süregiden mücadelede, Kaddafi rejiminin karşısında olanlar Arap devriminin verdiği cesaretle ayaklanmıştır. Libya, hâkim sınıflar arası bir mücadelenin sahnesidir. Emperyalizm bu kanlı mücadeleyi, Libya’da sağlam bir politik üs elde etmek ve böylece Mısır ve Tunus devrimlerinin arasına, yani Arap devriminin bağrına bir kama sokmak için kullanmıştır.
- Suriye ayaklanması başlangıçta gerçek bir mülksüzler devrimidir. Arap kitlelerinin ayaklanmasını “emperyalizmin oyunu” gibi gösterenlerin şimdi gizlemeye çalıştığı bir gerçek bunu açık delilidir: Gerek ABD, gerekse AKP hükümeti, devrimin başladığı 15 Mart 2011’den Ağustos 2011’e kadar Beşar Esad’a devrimi nasıl yatıştırması gerektiği konusunda akıl vermekten başka hiçbir şey yapmamıştır! Ancak Esad’ın bunu yapmaya niyeti de kapasitesi de olmadığı anlaşıldığında ABD de, Tayyip Erdoğan da başka ata oynamaya başlamıştır. ABD etkisi, Suudi ve Katar parası ve Türkiye’nin lojistik desteği, devrimin yerini gittikçe daha fazla emperyalizm yanlısı bir İslamcılığın alması dolayısıyla, devrim yerini adım adım emperyalizm taraflısı savaş ağalarına ve El Kaide’ye bırakmaktadır. Bugün emperyalizm ve müttefiklerinin amacı sadece kendilerine daha uygun bir rejim kurmak değildir; aynı zamanda devrimin ateşini bütünüyle söndürmektir.
- Müslüman Kardeşler ve öteki İslamcı akımlar, bütün ülkelerde başlangıçta devrimin dışında kaldıktan sonra, kendilerini ezmiş olan diktatörlüklerin devrilmesinden yararlanarak birçok ülkede iktidara yükseldiler. Bunun nedeni, bu hareketlerin daha önceki dönemde en büyük güce sahip örgütler olmasıdır. Bu sorun, ancak işçi sınıfının öncü kesimlerini devrimci partiler aracılığıyla örgütleyecek hareketlerin güçlenmesi ile aşılabilecektir.
- Arap devrimi, şimdilik bir politik devrim olarak kalmıştır. Yani en ileri gittiği ülkelerde (Mısır ve Tunus) sadece siyasi demokrasi getirmeyi başarmıştır. Bu devrimlerin birer sosyal devrim haline dönüşmesi, yani sosyo-ekonomik yapıyı altüst etmesi, işçi sınıfının siyasi örgütlenmesinin gerçekleştirilip gerçekleştirilemeyeceğine bağlıdır.
Arap devrimi, kısa süre içinde İsrail bile dâhil bütün dünyayı etkilemiştir. Ama esas yanıtını Akdeniz’in kuzey kıyısındaki Güney Avrupa ülkelerinde bulmuştur. Kapitalizmin içinden geçmekte olduğu Üçüncü Büyük Depresyon’un en derinden etkilediği bu ülkeler arasından Yunanistan ve İspanya hemen Arap devriminin ardından, Portekiz ise şimdilerde, işçi sınıfı ile gençliğin isyanına sahne olmuştur, olmaktadır. Akdeniz bir bütün olarak dünya devriminin aktığı bir devrim havzası haline gelmiştir.
Arap devriminin bir yan ürünü de, Türkiye sınırları içinde uzun yıllardır sürmekte olan Kürt özgürlük mücadelesinin tam anlamıyla uluslararası bir karakter kazanmış olmasıdır. Suriye Kürtlerinin Batı Kürdistan kentlerinin yönetimini üstlenmiş olmaları, Kürt halkını kendi kaderini tayin hakkını bütün Ortadoğu çapında kullanma olanağına bir adım daha yaklaştırmıştır. Kürt devrimi artık Akdeniz devrimci havzasının bir parçasıdır.
Akdeniz havzasında devrimci rüzgârlar sürecek, sürüyor. Bayrağı Güney Avrupa devralmıştır. Bugün Yunanistan, İspanya, Portekiz’in mücadele içindeki işçileri ve gençleri, yarın İtalya ve Fransa’da onlara katılacak milyonlar, Arap kardeşlerimizden ayaklanmayı öğrendiler. Şimdi onlar da Araplara geleceğin ancak işçi sınıfı etrafında toplanarak kurulabileceğini gösterecekler. Sonra hep birlikte ileri yürüyeceğiz.
Bugün Türkiye’de işçi sınıfı, bütün bir yarım yüzyılın haklarını ve kazanımlarını yitiriyor. Toplu İş İlişkileri Kanunu ile birlikte, toplu sözleşmeli, grevli sendikalaşma hakkı, uğruna yeniden mücadeleye girişilmesi gereken bir “anı” haline geliyor. Bunun yanı sıra Avrupa’daki kriz hızla Türkiye’ye de geliyor. Türkiye işçi sınıfı hayatta kalabilmek için ayağa kalkmak zorundadır! Kalktığında hemen yanı başında özgürlüğü ve onuru için yıllardır fedakârca mücadele etmekte olan Kürt halkını bulacaktır. İşte o zaman bu coğrafya da bir bütün olarak “Akdeniz devrimci havzası”nın bir parçası haline gelecektir.
Bu uluslararası devrimi başarıya ulaştırmak için bir dünya partisi gerek! Devrimci İşçi Partisi, Marx’ın, Engels’in, Lenin’in, Trotskiy’in ve nice enternasyonalistin yolundan ilerleyerek Dördüncü Enternasyonal’in Yeniden Kuruluş Koordinasyonu/Coordination for the Refoundation of the Fourth International (DEYK/CRFI) bağrında Türkiye’de işçi sınıfının devrimci öncü partisinin, uluslararası çapta ise sosyalist devrimin dünya partisinin kuruluşu için mücadele ediyor!
Yaşasın Arap devrimi!
Yaşasın Akdeniz devrimci havzasındaki sınıf mücadeleleri!
Filistin ve Kürt halklarına özgürlük!
Yaşasın Ortadoğu Sosyalist Federasyonu!