Zindanlardan taşa taşa
12 Eylül’de 65 hükümlü ve tutuklu tarafından başlatılan ve bu satırların yazıldığı sırada ülke çapında 690 mahpusun katıldığı açlık grevleri devam ediyor. İstanbul, İzmir, Aydın ve Bölge’nin birçok yerinde aralarında milletvekilleri ve aydınlar ile tutsak yakınlarının da bulunduğu yüzlerce kişinin başlattığı destek eylemleri ise giderek yayılıyor. Eylemler artık fiilen ölüm orucuna dönüşmüş durumda.
Tutsaklar, eylemin 44.gününde yaptıkları açıklamayla, “Hükümetin ölüm siyasetini öldürmek için ölümü göze aldık. Biz, yaşamayı ve yaşatmayı uğrunda canımızı verecek kadar çok hissediyor ve seviyoruz. Devlet utansın ki, bizi anadilimiz için eylem yapmaya mecbur bıraktı. En doğal durum gibi ele alınması gereken bu konu hiç tartışılmamalıydı” diyorlar.
Talepleri, Kürt halkının özgürlük davasının güncel talepleri olan mahpuslar, Öcalan’a uygulanan tecridin kaldırılmasını ve Kürtçenin kamusal alanda tanınmasını istiyorlar.
Kürt halkının “teröristlerle kucaklaşan” seçilmiş temsilcilerini muhatap almamakta direnen hükümet yetkilileri ise cezaevindeki “terörist”lerle bakanlık düzeyinde temasa geçti. Fakat Adalet Bakanı’nın “bayram” ziyareti, tutsaklara verilen “parlak” nasihatlerle sona erdi. Hükümet, “hukuk dışı” olarak tanımlamakta gecikmediği eylemlere, “nush ile uslanmayanı etmeli tekdir, tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir” anlayışıyla müdahale sinyalleri veriyor.
Tabii balık baştan koktuğu için, Tekirdağ Cezaevi’ndeki gardiyanlar da, açlık grevine katıldıkları için darp ettikleri eylemcileri çıplak aramaya zorluyor, Diyarbakır’da tutsakların üzerindeki battaniyeler zorla çekilip alınıyor, Silivri ve Şakran’daki mahpuslar ise yeni bir “hayata dönüş” katliamına hazırlık için hücreye konuyorlar. Eylemle ilgili mektup ve fakslar ulaştırılmıyor. Bazı cezaevlerinde ise B1 vitamininin verilmesi engelleniyor. Oysa açlık grevindeki tutsakların B1 vitamini almasının hayati önemi var. Alınmazsa, açlık grevinden dönen kişilerde kalıcı beyin hasarı meydana gelecek. B1 kullanmayan eylemcilerin 40 ile 60 gün arasında, bir çeşit sinir hastalığı olan ve tedavisi bulunmayan Wernicke Korsakoff hastalığına yakalanma riski de çok yüksek. Türk Tabipler Birliği, uzman bir heyetle, cezaevlerindeki eylemcileri muayene etmek için Adalet Bakanlığı’na başvurdu, ancak olumsuz yanıt aldı. Dışardaki destek eylemlerine yapılan biberli gazlı polis saldırıları ise istikrarla sürüyor. İşte kongresinde, 2023 “ileri demokrasi” vizyonunu açıklayan hükümetin, özgürlük mücadelesini cezaevinde devam ettiren Kürt tutsaklara karşı “ustalık dönemi” tavrı budur.
Medya ise başta sansür uygularken şimdi, “ ölümler olursa atlamayalım da reyting yapalım” kaygısıyla yavaş yavaş olay yerine intikal etti. Fakat burjuva medyanın haberleri timsah gözyaşlarıyla dolu ve çözüm açısından tamamen değersiz. Çünkü açlık grevleri politik eylemlerdir ve ne ölü sevicilikle ne de vicdan edebiyatıyla biter. Politik eylemlere, hukuksal ya da tıbbi müdahaleyle de cevap verilemez. Tutsaklar, politik alana ellerindeki tek araç olan bedenleriyle müdahale etmeye çalıyorlar. Bu sebeple, çözüm yolu da politik adımlar atmaktır. Reçete, bir halkın cezaevlerinden yükselen sessiz çığlığına neden olan yüz yıllık acıların dindirilmesidir.
Kürt halkının özgürlük isyanı, Türkiye solunu, temel zaaflarından olan ulusalcılığı ve milliyetçiliği aşmaya zorlarken, gün, işçi sınıfının mücadelesi ile serhıldanları, enternasyonalist bir bilinçle ortak cephede yükseltmenin günüdür. Gün ezen ulusun sosyalistlerinin kendine gelip, ezilen ulusun kaderini tayin hakkına elvermelerinin günüdür.