İktidarın dolar aşkının nedeni ne? Emperyalist para babalarına hizmet ve işçinin emekçinin iliğini kemiğini sömürmek!

İktidarın dolar aşkının nedeni ne? Emperyalist para babalarına hizmet ve işçinin emekçinin iliğini kemiğini sömürmek!

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu'nda yaptığı sunumda "Kişi başına düşen milli gelirin 2026'da ise 18 bin 621 dolar seviyesine çıkması beklenmektedir. 2025 yılını tamamlarken milli gelirimiz ilk kez 1,5 trilyon doların üzerine çıkarken kişi başına gelir de ilk defa 17 bin dolar eşiğini aşacak. Ülkemizin, tarihinde ilk kez, yüksek gelirli ülkeler grubuna girmesi bekleniyor" dedi. Nasıl da pembe bir tablo! Peki bundan işçinin emekçinin haberi var mı? Hayat pahalılığının yanı sıra artan işsizlikle ve işsizlik tehdidiyle karşı karşıya geçinmeye çalışan milyonların yaşadığı tablo farklı. Şimdi o tabloya bakalım: TÜİK’in Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması’na göre Türkiye’de en az 17 milyon yurttaş en temel ihtiyaçlarını dahi karşılayamayacak kadar yoksul. Yoksulluk oranı yüzde 21,2’ye yükselirken, her 10 yurttaştan 2'si yoksul hale geldi. Yoksulluk sınırı son 10 yılda tam 12 kat arttı!

Ne o yoksa dolarla mı maaş alıyorsun?

Cevdet Yılmaz’ın çizdiği tablonun farklı olmasının tek bir sebebi var. Dikkat edilirse kendisi her veriyi dolar cinsinden söylüyor. Böyle söylemek işine geliyor. Çünkü iktidar döviz kurunu baskılamak için yüksek faiz politikası uyguluyor. Bu sebeple döviz olması gerekenden daha ucuz gözüküyor. Dolar cinsinden konuştuğunuzda da milli gelir rakamları sanki olduğundan yüksekmiş gibi gözüküyor. Oysa iktidar tam tersine düşük faiz politikası izlediğinde döviz normalden daha pahalı hale gelmişti. Ahmet Hakan’ın sunduğu programa çıkan dönemin Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, döviz yükselince tedirgin oluyorum diyen sunucuya meşhur “Dolarla mı maaş alıyorsunuz?” sorusunu yöneltmişti. O dönemde iktidar her şeyi Türk Lirası cinsinden konuşuyordu. Çünkü Türk Lirası değer kaybettikçe TL cinsinden tüm rakamlar yüksek gözükmeye başlamıştı.

İster TL ister Dolar, hesabı her zaman işçi sınıfına ödetmeye çalışıyorlar

İktidar ister dolar ister TL diliyle konuşsun hesabı ödeyen her zaman işçi sınıfı ve emekçi halk oluyor. Dolar yükselip de Türk Lirası değer kaybedince ortaya çıkan hayat pahalılığı emekçi halkın belini büküyor, memleketin işçisinin emeği yurtdışına göre daha ucuz hale geldiği için sömürü oranı artıyor. Döviz düştüğünde ise hayat pahalılığı hiç de azalmıyor. Üstelik patronlar işçi ücretleri dolar bazında arttı diye ağlamaya başlayıp işçi çıkarmalarla faturayı yine işçi sınıfına kesiyorlar.

Sıcak para getirdiğinden daha fazlasını götürüyor

Döviz kurları baskılanırken ülkeye yoğun bir döviz girişi olduğu da dikkatten kaçmıyor. İktidar sözcüleri özellikle Merkez Bankası rezervlerinin artışından bahsederek yine bir başarı tablosu çizmeye başlıyor. Oysa bu çizilen pembe tablonun da halka kapkara bir yansıması var. Çünkü emperyalist para babaları, babalarının hayrına ülkeye döviz yağdırmıyor. İktidarın yüksek faiz politikası ile ülkeye çekilen sıcak para, emekçi halkın alınteri ve milletin birikimlerinin emperyalist para babalarına peşkeş çekilmesi sonucunu doğuruyor. Bize inanmayan olursa AKP Genel Başkan Yardımcısı Nihat Zeybekçi’ye sorabilir. Bakın Zeybekçi ne diyor: “Yüksek faiz nedeniyle 2024 yılbaşında 100 bin dolar, yıl sonunda 125 bin dolar oldu. Bu Türkiye’nin damarlarından çekilen kandır. Hazine’nin, devletin filan değil, işçinin, emeklinin, memurun, sanayicinin, esnafın, üreticinin, tarımın, çiftçinin, herkesin damarlarından çekilen kandır. Tahminlerimize göre bunun rakamı 200 milyar doların üzerindedir.” 

Dertleri işçinin emekçinin damarlarındaki kanı daha fazla emmek!

Tabii ki Zeybekçi bu sözleri işçinin emekçinin hayrına söylemiyor. AKP’nin destekçisi ihracatçı sermaye grupları iktidardan düşük faiz talep ediyor. Zeybekçi de onların sözcülüğünü yapıyor. Tabii ki bu sermaye grupları döviz kurunun artmasıyla emeğin döviz cinsinden ucuzlamasını ve sömürü oranlarını arttırarak dış pazarlarda rekabet gücü kazanmayı istiyorlar. Yani işçinin emekçinin damarlarından çekilen kanı durdurmakla değil bu kanı kendileri emmekle ilgileniyorlar.

Bu yazı Gerçek gazetesinin Kasım 2025 tarihli 194. sayısında yayınlanmıştır.