Irkçı provokasyonlar insanlığın düşmanı, iktidarın can simidi

Kayseri ırkçı provokasyon

Kayseri’de 6 yaşındaki bir kız çocuğuna yapılan taciz, göçmen karşıtı bir tedhiş hareketine dönüştü. Tacizde bulunan kişinin Suriyeli olması bahane edilerek ilgisi ve suçu olmayan göçmenlerin işyerleri ateşe verildi. Uzun süredir göçmen karşıtı, ırkçı bir politika izleyen parti ve çevreler bu gelişmeleri fırsat bilerek yangına benzin dökmeye başladı. Bir kez daha göçmen karşıtlığı ve ırkçılık halkın ekonomik ve sosyal problemler dolayısıyla biriken haklı öfkesini çarpıtarak, haksız şekilde suçsuz insanlara yöneltti. Bu olay üzerinden Suriyelilere karşı kışkırtılan ırkçı tepki, tacize uğrayan ve yine Suriyeli olan çocuğa yönelik bir duyarlılığı yansıtmıyor. Irkçılık ve göçmen karşıtlığıyla zehirlenmiş ve yozlaşmış bir toplum sadece Suriyeli çocuklara en büyük korkuları yaşatmakla kalmıyor, göçmen ya da yerli tüm çocuklarımızın bugününü ve geleceğini karartıyor.  

Ülkemizde çocuk istismarına karşı duyarlılığın yükselmesi için, sadece istismarcıların en ağır şekilde cezalandırılması değil, aynı zamanda çocuk istismarını dini ya da başka türlü kisveler altında meşrulaştıran her türlü kurumun dağıtılması gerekiyor. Mahallelerin koşullarından eğitim kurumlarına kadar çocukların yaşamını güvenli kılacak sosyal ve ekonomik şartların oluşturulması gerekiyor. Bunların hiçbirini sağlamayan, bu yetmiyormuş gibi çocuk istismarını meşrulaştıran söylem ve eylemlere alan açan, bu konudaki tartışmaları halkı din ve inanç temelinde bölüp kutuplaştırmak için kullanan siyasi iktidarın suçları, göçmen karşıtı ve ırkçı hareketlerin yarattığı toz duman içinde görünmez hâle geliyor.

AKP ve MHP’nin güçlü olduğu bir şehir olan Kayseri’de Erdoğan’ı istifaya çağıran sloganlar sosyal medyaya yansıdığında bundan memnuniyet duyanlar yanılıyor. Göçmen karşıtlığı ve ırkçılık, Erdoğan’a ve istibdad rejimine karşı ekmek ve hürriyet mücadelesini güçlendirmez aksine yozlaştırır, böler ve zayıflatır. Zaten bu ırkçı propagandayı yükseltenlerin siyasette ne yaptıklarına, hangi dönüşleri ne kadar hızla gerçekleştirdiklerine herkes çok dikkatle bakmalıdır. İktidarı göçmen karşıtlığı ve ırkçılık temelinde sıkıştıranların bir süre sonra iktidar pastasından kendilerine pay kapmak için nasıl fırıldak gibi döndüklerini gördük. Cumhurbaşkanı adayı olan Sinan Oğan’ın saraya doğru yaptığı U dönüşü ortada. Onu aday gösteren Zafer Partisi’nin lideri Ümit Özdağ ile aralarında siyasi, ahlaki, insani düzeyde hiçbir fark yok. Aralarında bir işbölümü var. 

Bunda şaşılacak bir şey olmamalıdır. Zira göçmen meselesi etrafında göçmen karşıtı ve ırkçı temelde pompalanan bir sahte muhalefet, iktidarı tedirgin etmiyor. Ona manevra alanı açıyor. Çünkü bu tür bir sahte ve yoz muhalefet, istibdadın ölümüne korktuğu sınıfsal tepki ve hareketleri bastırıyor, yozlaştırıyor, hedeften saptırıyor. Göçmen sorununda doğru, insani ve hakkaniyetli tutum işçilerin birliğine ve halkların kardeşliğine dayanır. Göçmen sorununda hedefimiz göçmenler değil Türkiye’yi “geri kabul anlaşması” ile göçmen deposu haline getiren Batı emperyalizmidir. Geri kabul anlaşması derhal iptal edilmelidir. Göçmen sorununda hedefimiz, göçmenler değil, göçmen emeğini sömürerek, göçmen işçilerle yerli işçileri birbirine karşı oynayarak kârına kâr katan patronlardır. “Suriyeliler giderse bu ülkenin ekonomisi çöker”, “Mülteciler olmasa ekonomi batar” diyenlerdir. Yerli ve göçmen ayrımı yapmadan işçiler aynı çatı altında örgütlenmelidir. Yerli ve göçmen tüm çocukların güvenli ve aydınlık geleceğini inşa etmek için insani, erdemli ve doğru olan yol budur.