İklim değişikliği (7): Yeryüzünün ciğerlerini sökmek
Bundan bir süre önce iklim değişikliği ile ilgili bir dizi yazı yazmıştık. Şimdi yeniden bir mini diziye başlıyoruz. Bu yeni yazılarda ele alacağımız temalar bir önceki dizi ile tamamen ortak olduğu için aradan bir süre geçmiş olmasına rağmen, numaralamaya bıraktığımız yerden devam edeceğiz. İlk dizide altı yazı vardı. Bunların hepsi Gerçek sitesinde okunabilir. Bu yazıya da bu yüzden sayı olarak 7’yi veriyoruz.
Kasım 2021’de İskoçya’nın Glasgow kentinde toplanan Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı COP 26 sonrasında ibretlik bir sahtekârlık keşfedilmişti. 30 bin kişinin katılımıyla 15 gün boyunca sürdürülen “hep birlikte havanda su dövme” ritüeline biraz hava katabilmek üzere yapılan göstermelik üç-dört açıklamadan biri ormanlarla ilgili bildirge idi. 100’den fazla ülkenin imzaladığı bu deklarasyon, 2030’dan itibaren ormansızlaştırma faaliyetlerine kesin olarak son verileceğini ilan ediyor. En önemli imzacılardan biri Brezilya idi. Neden “en önemli” imzacılardan biri? Çünkü, çoğu okurumuzun zaten bildiği gibi, yeryüzünün yağmur ormanları arasında birinci sırada yer alan Amazonların en büyük bölümü bu ülkenin sınırları içinde.
İşte Glasgow’da bu şatafatlı açıklamanın yapılmasından yalnızca bir hafta sonra, 19 Kasım’da Brezilya’nın Ulusal Uzay Araştırmaları Enstitüsü (INPE) ormansızlaşmayı izleme amacıyla kurulmuş Prodes sisteminin saptamaları temelinde 2020 Ağustos ayı ile 2021 Temmuz ayı arasındaki 12 aylık dönemde Amazonlarda orman vasfını yitirmiş alanın büyüklüğünü açıklıyor. Rakam tüyler ürpertici: Bir yıl içinde 13 bin kilometre kare orman yok olmuş! Daha iyi anlaşılması için şöyle söyleyelim: Bir Lübnan boyu orman gitmiş! Bu, 2005-2006 yılından bu yana en büyük kayıp olarak geçiyor istatistiklere.
Bu felaket bir “doğa olayı” olmaktan uzak. Jair Bolsonaro hükümeti, başa geçtiği 2018’den itibaren madencilik, tomrukçuluk, hayvancılık ve benzeri faaliyetlerden kâr etmek için Amazonları delik deşik eden güçlere gayet büyük bir hoşgörü ile yaklaşıyor. Bundan dolayı ortaya çıkan tahribatı ise Glasgow öncesi gizlemeyi tercih ediyor. Rapor hemen Glasgow’dan sonra açıklanıyor ama bakmayın siz, daha önce çıkmış. INPE’nin bağlı olduğu hükümet birimi olan Bilim, Teknoloji ve Yenilikçilik Bakanlığı’na 27 Ekim’de teslim edilmiş. Glasgow’a üç gün kala. Siz INPE’nin münasebetsizliğine bakar mısınız? Tabii Bolsonaro’nun bakanı, bizim artık çoktan alıştığımız, TÜİK ile doruğuna tırmanan yöntemlerle raporu sumen altı etmiş. Bolsonaro’nun Çevre Bakanı da 100’den fazla ülkenin imza attığı ormansızlaştırmaya ilişkin son bildirgeyi büyük bir gururla imzalayanlar arasında.
Macron yargıç mı fail mi?
Bolsonaro’nun geçen yıl iktidardan düşene kadar Güney Amerika’nın Trump’ı olduğunu herkes biliyor. Trump dünyanın hâkimi ABD’nin başkanı olduğu için iklim değişikliğine karşı mücadelenin en önemli uluslararası belgesi olarak kabul edilen Paris Anlaşması’ndan çekilmişti. Brezilya gerçi Latin Amerika’nın horozu ama ABD ile boy ölçüşemez elbette. Bolsonaro çarnaçar çevre duyarlılığı gösterir gibi jestler yapıp sahne arkasında Amazonları mahvetmekle yetiniyor. Tabii, küreselci burjuvazinin çok “demokrat” ve elbette çok “çevre dostu” liderleri buna razı olmaz. Mesela Kanada başbakanı Justin Trudeau, dünyanın her yerinde ve bu arada Türkiye’de Kanada menşeli maden şirketlerinin ormanları talan etmesinin arkasında dururken bir yandan da dünya halklarına çevrecilik talkını verir. Mesela Biden’ın Demokrat Partisi, Joseph Manchin gibilerinin ülkeyi kömür kapitalistlerinin tutsağı haline getirmesine seyirci kalır. (Joseph Manchin’in adını bu dizinin “Manchin Sendromu” başlıklı yazısından hatırlayanlar olacaktır.)
Bir de Fransa’nın eskiden sözde sosyalist, özde sosyal kapitalist, şimdilerde sözde liberal, özde “zenginlerin cumhurbaşkanı” Emmanuel Macron’u var. Macron her ikisi de iktidarda nispeten yeniyken Bolsonaro’ya Amazonlar dolayısıyla girişmişti. İşte, diyeceksiniz, çevreci, iklim değişikliği “farkındalığı” olan (onlar öyle kullanıyorlar ya tehlikeli Leninist “bilinç” kavramını kullanmamak için!) bir lider. Saf olanlar öyle zannededursun! Macron’un bütün amacı, o aşamada hükümetinde, kendi partisini ikbal uğruna terk etmiş bir Yeşiller Partisi döneği olmasından da yararlanarak çevreci duyarlılığı kendi peşine takmaktı. Bolsonaro’ya bu yüzden yükleniyor, içeride puan kazanmaya çalışıyordu. Hatta arkasından benzine ve mazota güya çevreci kaygılarla iklim değişikliği zammı yaptı. Ama Sarı Yelekliler’den dersini aldı. Yeşil bakanla arası açıldı. Çevreciler ise 2019 Avrupa Parlamentosu seçiminde büyük başarı kazandı. Macron bunun üzerine sustu.
Yani mesele bir Bolsonaro meselesi de değildir. 2005-2006 yılı ölçümlerinde Amazonlarda ormansızlaştırılan alan açısından tarihin en yüksek rakamı çıkmıştı, şimdikinden bile yüksek: 14 bin kilometre karenin bile üstünde bir alan ormansızlaştırılmıştı o yıl. O zaman da mı Bolsonaro iktidardaydı? Yo, kimilerinin pek sevdiği İşçi Partisi’nden (PT) seçilmiş Lula idi cumhurbaşkanı. Burjuva iktidar sisteminin içinde hükümet etmek isteyenler işte böyle kapitalist çıkarlara boyun eğmek zorunda kalırlar. (Lula bu defa başkan seçildiğinde çok daha dikkatli davranıyor çevre konusunda.)
Tedarik zincirinin izinde
New York Times gazetesi, Amerika’da itibarı yüksek bir basın kurumu olan Pulitzer Merkezi’nin Yağmur Ormanları Araştırma Ağı adlı kuruluşu ile elbirliği içinde Amazonları tahrip eden kapitalist faaliyetlerden biri olan büyükbaş hayvancılığı üzerine çok yararlı bir çalışma yapmış. Bize burada o araştırmanın sonuçlarını size aktarmaktan başka görev kalmıyor. Bu öykü iklim değişikliğinin ardındaki ana failin, suçlunun, sorumlunun kim olduğunu sembolik bir dakiklikle ele veriyor.
Gazete dedektiflik çalışmasına Amazon ormanlarının bir özel koruma bölgesi olan, ormansızlaştırma faaliyetlerinin özel olarak denetim altında tutulduğu Jaci-Paraná’da başlıyor. Bu yazının tepesinde gördüğünüz, o insanı büyüleyen güzellikteki doğa parçasında yaşayan yerli kabileler toplayıcılık ve balıkçılık ile geçinirken, bugünün dünyasının koşullarına daha yakın bir hayat tarzı sürdüren köylülerin en yüksek getiri sağlayan faaliyeti ormana hiç zarar vermeyen, ağaçlardan kauçuk özünü sıvı olarak toplama. İşte bu huzurlu ortama dalan hayvancılık işletmeleri ormanı tahrip ederek açtıkları alanlarda en ufak bir kira ödemeden, bölgeye getirdikleri Brezilya yoksullarının çok düşük ücretli emeğiyle hayvan yetiştirmeye başlıyorlar. (Bir kauçuk özü toplayıcısı, bunların bir gece gelip, “seninle açık konuşacağız, seni öldürmeye geldik” dediğini anlatıyor. Bunlar haydut ile kapitalistin özel bir karışımı yani.) Sadece Jaci-Paraná’da bu tür yasadışı yaklaşık 600 hayvancılık işletmesi var. Bunlar yasadışı çalıştıkları için vergi de ödemiyorlar, üretim daha da “rekabet gücü”ne sahip oluyor.
Böyle son derecede ucuz hayvan besleme yöntemleriyle elde edilen et ve deri, bölgenin kasaba ve kentlerinde hızla gelişmiş olan, açlık ücretlerine çalışan işgücüne dayanan mezbahalarda kesiliyor. Brezilya bu bölgedeki ucuz üretim sayesinde rekabet gücüne sahip büyükbaş hayvan etini daha ziyade Asya ülkelerine olmak üzere ihraç ediyor. Hayvanların derisi tabaklandıktan sonra çeşitli amaçlar için kullanılabilecek deri haline getiriliyor. Tabii bu ürün de ihraç ediliyor.
Ama burada bir küçük hile var. Yasadışı işletmelerin, kamu toprağına kira, devlete vergi ve sigorta ödemeden, yasadışı koşullarda yaptığı bu üretimin ürünleri nasıl oluyor da resmî ihraç kanallarına sokulabiliyor? Nasıl katılım bankacılığı denen, sözde İslami bankacılık, ardı ardına yapılan bir dizi sözleşme aracılığıyla faizin izini kaybettirerek “şeriata uygun” hale getiriliyorsa, bunlar da bir dizi aracı ile imzaladıkları sözleşmelerle, sözde alış veriş işlemleriyle, alavere dalavere, ürünlerinin kaynağını gözlerden gizliyor, sonunda kara para değil ama deyim yerindeyse “kara et”i ve “kara deri”yi aklıyorlar. İhraç edilecek et ve deri birtakım küçük kasaba celeplerin, orta boy kentlerin kerli ferli hayvan tüccarlarının ve sonunda Ram İhracat misali itibarlı holding şirketlerinin kanallarına dâhil olmuş oluyor.
Yakında sürücüler bu dolambaçlı yollardan geçmeden de faaliyetlerine devam edebilecek gibi görünüyorlar. Jaci-Paraná’nın içinde bulunduğu eyalet olan Rondônia’nın valisi eyalet meclisinden bir yasa geçirerek bölgenin yüzde 90’ından özel koruma tedbirlerini kaldırmış. Her ne kadar yasa şimdi yargıda davalık ise de öyle görünüyor ki sürücüler büyük bir zaferin eşiğine gelmiş durumdalar. Nasıl AKP Türkiye’sinde “orman vasfını yitirmiş araziler” kılıfı altında ormansızlaşma ile peşkeş çekme iç içe geçiyorsa, anlaşılan Jaci-Paraná özel koruma bölgesinde de aynı şey yaşanacak. Tabii yasaya karşı çıkanlar, şayet yargı engelini aşarsa yasanın başka ormanlık bölgelere de suimisal (kötü örnek) olacağına işaret ediyorlar.
Ford, General Motors, Volkswagen ve diğerleri
Peki deri resmî kanallara girdikten sonra nereye gidiyor? New York Times’ın araştırmasının esas marifeti bu işin yalnızca Amazonlara “dalan” haydut-kapitalistlerin, belinde tabancayla dolaşan celeplerin, pabucunun arkasına basan ağa tüccarların, hatta geri ülkenin holdinglerinin değil, dünyanın en makbul otomobil şirketlerinin de sorumluluğunu taşıdığı bir cinayet vak’ası olduğunu açık seçik ortaya koymuş olması.
Brezilya derisi, Amerikan ve Avrupa otomobil devlerinin en pahalı ürünlerinde, en başta da lüks SUV’lerde, yani 4x4’lerde döşeme malzemesi olarak kullanılıyor. Bu otomobillerin ne kadar lüks olduğunu anlatmak kolay değil. Örneğin Escalade SUV’sinin reklamı bir bayi tarafından “tekerlekli bir beş yıldızlı otel” olarak yapılıyor. Bunların fiyatları 100.000 doları rahatlıkla aşabiliyor. (Türk lirasının sefil iniş çıkışları anlamlı bir lira karşılığı vermemizi olanaksız kılıyor. Türkiye paranın asli işlevlerinden biri olan “değer ölçüsü”nü çoktan yitirdi! Ama yine de en azından milyon TL’yi aştığı açık.) Bu araçların döşemesi deri ile kaplı olduğu zaman o çok “seçkin” alıcılarına özel olarak çekici geliyormuş. Bir otomotiv araştırma kuruluşunun üst düzey bir analisti, has deri döşemenin “bağıra bağıra lüks kalite ifade ettiğini ve ikinci el satışlarda büyük koz olduğunu” ifade ediyor. Her bir otomobil için en azından bir düzine büyükbaş hayvanın derisi gerekiyor. Kısacası, “kaymak tabaka” (ya da eski deyişle “havas”) kendini “avam”dan ayırmak için deri istiyor. Kendini ayırma, sınıf göstergelerinin en önemlilerindendir.
Otomobil döşeme derisinin ABD’deki en büyük tedarikçisi Lear adlı bir şirket. Bu şirket 100 milyarlarca dolarlık bir pazara hitap eden Brezilya deri sektöründen en fazla deri ithal eden şirket. Geçen yıl 6 bin ton deri ithal etmiş bu ülkeden. Ne Lear ne General Motors otomobillerde kullanılan derinin kaynağını etiketlemiyor. Lear 2018’de yaptığı bir “kamuyu aydınlatma” bildiriminde Brezilya’daki tedarikçilerinin “ormansızlaştırma yoluyla üretim yapan çiftliklerden hiç alım yapmadığını” ileri sürmüş. Ama New York Times’ın araştırması Lear alımlarının kaynaklarının belirsiz olduğunu ortaya çıkarıyor.
Ha, Macron’a değen bir yanı da var meselenin. Lear aynı zamanda Stellantis markasına da tedarik sağlıyor. Bu yeni marka, Fiat Chrysler’in Fransız şirketleri Peugeot ve Citroën ile evliliğinden doğan bir şirket. Macron’a belki de bu otomobil şirketleri Bolsonaro ile uğraşmaması için “yavaş ol aslanım, ormansızlaşmada ortak çıkarımız var” demişlerdir, kim bilir!
Tabakhanenin işçileri, Beverly Hills’in karunları
Bu resimlere iyi bakın. İlki Brezilya’da Rondônia eyaletinde, Jaci-Paraná yakınında, Londrina adlı kasabada bir tabakhanede, Amerika’da lüks SUV’lerde döşemede kullanılmak üzere hazırlanmakta olan deri üzerinde açlık ücretine talim eden kadın işçileri gösteriyor. Nasıl da tanıdıklar, nasıl da bizdenler, değil mi? Bilmesek, adlarının Maria, Adriana, Juliana ya da Antônia değil, Cevriye, Fevziye, Kübra ya da Sevtap olduğu zannına kapılabilirdik! Gebze Deri Organize’den işçiler diyebilirdik.
Öteki ise Holivud’da bir filmin prömiyeri sırasında sergilenmekte olan Escalade SUV’yi gösteriyor. 100 bin dolardan daha pahalı olan bu arabaya çekirgeler nasıl üşüşmüş görüyor musunuz? Kadınlar ve erkekler. Bütün Holivud starları ve zenginleri gibi muhtemelen Beverly Hills’de oturuyorlar. Hepsi karun gibi zengin. Hepsi heyecan içinde. Bütün kapılar açık. En ufak ayrıntıların fotoğrafları çekiliyor. Sağ ön fara nasıl odaklanmış herhalde star olan bir hanım. Hepsi “beni diğerlerinden nasıl da ayırır, daha yüksek gösterir” diyerek en ufak ayrı gösterme simgelerine odaklanmış. Bir başka starımız ya da kadın yönetmenimiz dayanamamış, direksiyona geçmiş.
İklim değişikliği esas olarak iki gücün karşılıklı mücadelesi sonucunda belirleniyor. Karbon diyoksit salan faaliyetler ve karbon diyoksit emen doğal ortamlar, en başta ormanlar. Ormanlar, hele tropikal yağmur ormanları, yeryüzünün ciğerleridir. Onları talan eden yeryüzünün ciğerini söküyor demektir. Sizce yukarıdaki fotoğraflardaki hangi insan tipolojisi söküyor yeryüzünün ciğerlerini?
Bütün dünyada çevreye duyarlı olduğunu iddia eden insanlar arasında Netflix ve benzeri film “streaming” platformlarını izleyenler büyük bir çoğunluk oluşturur. Bu insanlar Holivud’un şu starının güzelliğini, bu jön prömiyesinin seksapelini, o kurt oyuncusunun performansını konuşurken, onlar Escalade’in etrafını kurtlar gibi sarmış, Amazon ormanlarını tarumar etmektedirler.
Escalade, ortaçağ filmlerinden iyi tanıdığımız bir faaliyeti anlatan bir sözcüktür. Bir kalenin tahkimat duvarını merdivenle aşmak anlamına gelir. Burada Amazonların harimi ismetine girmek anlamını taşıyor olmalı.