Şili halkı Türkiye’ye yol gösteriyor: Kurucu Meclis zaferi!
Şili halkı Kurucu Meclis’i söke söke aldı. Ardından düzen yanlısı partileri yenilgiye uğrattı. Şimdi bir yıl içinde hazırlanması beklenen yeni anayasayı tartışmaya girişecek. Bu anayasadan fazla bir şey beklememek gerekiyor. Önemli olan başka bir şey: Şili’de politik dengeler bütünüyle değişti. Ülkenin 1973-1990 arası başta kalan katil diktatörü Augusto Pinochet zaten ölmüştü ancak şimdi gerçek anlamıyla gömüldü. Pinochet’nin önce 1973’te seçimle başa gelmiş başkan Salvador Allende’yi askerî darbeyle devirerek, ardından 1980 Anayasasını kabul ederek kurmuş olduğu koyu diktatörlük rejimine karşı çıkar gibi görünerek onu devam ettiren güçler de büyük bir yenilgi aldı. Şili halkı 1970’te Salvador Allende’yi iktidara getiren Halk Birliği’nin seçim zaferinden tam yarım yüzyıl sonra yüzünü yeniden sola döndü. Şili, 15-16 Mayıs Kurucu Meclis seçimiyle yeni bir geleceğe çevirdi yüzünü.
Bütün bunların temelinde halkın kendi gücüne inanarak Ekim 2019’da başlattığı büyük toplumsal hareketlilik yatıyor. Bu, var olan rejimi devirmeyi gündemine alan ve toplumun muazzam bir çoğunluğunu harekete geçiren bir devrimci yükselişti. Ülkenin başkenti Santiago’nun ana meydanı Plaza d’Italia, gün oldu bir buçuk milyona varan sayıda insanı bir araya getirdi. (Ülkenin nüfusunun 20 milyonun altında olduğu hatırlanırsa bunun Taksim meydanına 6 milyon insanın toplanmasına denk olduğu anlaşılır!) Günler süren eylemler içinde meydanın adı halkın gönlünde Plaza Dignidad’a (Onur Meydanı) döndü. Bu büyük gösterilere işçi sınıfının bir dizi eylemi ve grevler de eşlik etti. Bu dev mücadelenin sonucundadır ki, halk hareketi Pinochet’nin 1980 Anayasası’na alternatif yeni bir anayasanın yapılması konusunda bir tartışmanın açılması ve bir referandumun yapılması kararını düzen yanlısı parlamentodan çıkarabildi.
2019 Kasım ayında bu karar çıktıktan sonra, 2020 Mart’ında pandeminin başgöstermesinin de etkisiyle sokak mücadeleleri ve grevler yavaşladı ve durdu. Ama mücadeleci ruh devam etti. Ekim 2020’de beklenen referandum yapıldı. Referandumda oylanan, bir Kurucu Meclis’in seçilmesi ve bir yıl içinde yeni bir anayasa hazırlaması önerisiydi. Bu öneri yüzde 80 gibi ezici bir çoğunluk tarafından kabul edildi!
İşte geçtiğimiz 15-16 Mayıs hafta sonu yapılan seçimler bütün bu gelişmenin sonucudur. Şili halkı yeni bir anayasa yapma, bunun için bir Kurucu Meclis kurma ve bu meclisi eskisine göre çok daha demokratik kurallarla yapılan bir seçimde kendi oylarıyla oluşturma hakkını söke söke almıştır! Selam olsun halkın kudretine!
Şili deneyimi Türkiye işçi sınıfı, ezilen halk kitleleri ve sosyalistleri için büyük dersler içeriyor. Onlar da biz de askerî diktatörlüğü 1990’lı yılların başından itibaren geride bıraktık. Ama onlarda da bizde de kendine “demokrat” süsü veren burjuva düzen partileri, her iki ülkede de askerî cuntaların burjuvaziye kazandırdığı mevzileri demokratik bir dekor arkasında muhafaza ettiler. Şili Pinochet’ci kaldı, Türkiye 12 Eylül’ün cenderesinde. Bizde üstüne üstlük 2000’li yıllarda 12 Eylül’ün gericiliğini kendi avantajına kullanan bir istibdad yerleşti.
Ama Şili halkı 2019’da devrimci biçimde ayağa kalktı. İşçi sınıfı, emekçiler, gençler, ezilen kadınların hareketi, yerliler hepsi yeni bir dünya için sokaklara döküldü. Sonunda bir Kurucu Meclis kazanımını elde ettiler. Şimdi sıra Türkiye’nindir.
Pinochet’siz Pinochet’cilik
Pinochet rejimi 1990’dan ta 2021’e kadar sürdüyse, bunu sağlayan ordu değil bir kısmı kendine sol süsü veren burjuva siyasi güçler olmuştur. Bu düzen “sol”unda iki parti öne çıkıyor: Bunlardan biri, Şili siyasi geleneğinde Avrupa’ya (Almanya’ya ve İtalya’ya) göre eskiden daha solda olan Hıristiyan Demokrasi ile Allende’nin partisi Sosyalist Parti’nin zaman içinde eski işçi partisi karakterini yitirmiş ana gövdesi var (kopanlar var ama bunlar çok daha küçük). Bunlar birlikte Concertación (Anlaşma) adını taşıyan ve daha küçük bazı partileri de içine alan bir ittifak kuruyor ve 1990-2010 arasında Şili’yi önce Hıristiyan Demokrasi’den, sonra Sosyalist Parti’den seçilen başkanlarla yönetiyorlar. Dikkat edilsin, günümüzde Vamos por Chile (Haydi Şili) adını taşıyan ve bugünün başkanı Sebastián Piñera’nın içinden çıktığı sağ koalisyon o 20 yıl boyunca iktidara geçemiyor. Kısacası, Pinochet’in mirasını sahte özgürlük hikâyeleri anlatarak sürdüren kendine “sosyal demokrat” süsü veren burjuva partileri!
Sağcılar ilk kez 2010’da Piñera’nın başkan seçilmesi ile başa geçiyor. 2014’te başkanlığı yeniden Sosyalist Parti’den kadın başkan Michelle Bachelet ele geçiriyor. Sonra 2018’den itibaren yine Piñera. Avrupa ülkelerinde merkez sağ ile merkez sol arasındaki “al gülüm ver gülüm” oyunu Şili’ye de yerleşiyor.
Yerleşiyor da, Şili bütün uluslararası araştırmalarda dünyada sosyo-ekonomik eşitsizliğin en yüksek olduğu ülkelerden biri olarak çıkıyor hep bu 30 küsur yıllık dönemde. Pinochet’nin Amerikan neoliberal iktisatçılarıyla birlikte kurduğu “serbest piyasa ekonomisi” bütün yıkıcılığı ile sürüp gidiyor. Bireysel emekliliği ABD dışına yayan emeklilik sistemi Şilililerin canını yakıyor. Yani sözde demokrasi dekorunun ardında Pinochet’siz Pinochet’cilik devam ediyor.
Düzen yanlıları tarumar
Ekim 2019’da patlak veren devrimci yükseliş işte bu komediyi paramparça etti. Bu devrimci yükseliş sonuçta var olan güç dengelerinin bir ürünü olarak bir Kurucu Meclis çözümüne bağlandı. 15-16 Mayıs Kurucu Meclis seçimleri bu rüzgârın sonucu olarak gerçekleşti. Ve bu seçimler, “al gülüm ver gülüm” dekoru ardında Pinochet rejimini 30 küsur yıl sürdürmüş olan iki parti blokunun ağır bir yenilgisiyle sonuçlandı.
Kısaca özetlenecek olursa, Kurucu Meclis 138’i genel oyla seçilen, 17’si ise ülkede yaşayan Amerika yerlilerinin temsilcilerinden oluşacak 155 sandalyeli bir meclis olacak. Latin Amerika’da indigenismo (yerli halkların haklarının savunuculuğu) Bolivya, Ekvador vb. birçok ülkede göreli olarak ilerici yönetimlerin benimsediği bir politika. Yerli halklara tanınan bu özel hak dışında ayrıca Kurucu Meclis kadınların erkeklerle eşit temsiline de dayanıyor: Seçilen mecliste 78 erkek ve 77 kadın temsilci bulunuyor.
Kurucu Meclis seçimlerinde bir orijinal özellik de bağımsızlara tanınan olanaklar. Olağan tek tek bağımsız adayların ve (1960’lı yıllarda bizde de uygulanmış olan bir usulle) parti listelerinde yer alan bağımsızların yanı sıra, bu seçimde ilk kez “bağımsız listeler”le seçime girme olanağı vardı. Bazıları bunun çok demokratik olduğunu söylese de bu ilkesel olarak tartışmalı. Ama muhtemelen bu kavşakta bir geçiş biçimi olarak önemli bir işe yarayacak: Bu listelerin bazıları seçimde başarı kazandığı takdirde yeni bazı partilerin hızla kurulmasını olanaklı kılacak. Dikkat edilirse burada gerçekten çok önemli bir demokratik yön var. Bizdeki gibi aşılamaz seçim barajı veya bir dizi Avrupa ülkesinde kullanılan imza toplama gibi yine anti-demokratik engeller bir yana, seçime tam liste ile girmek, bırakın bizdeki gibi partinin belirli bir örgütlenme düzeyini ve kongresini gerçekleştirmiş olması gibi kriterlere bağlanmasını, ortada parti olmasını bile gerektirmiyor! Halkın gücü nelere kadir görüyor musunuz?
Bağımsızlar partileri neredeyse yenilgiye uğrattı. 155 kurucu temsilciden 48’i partilerin dışından, 40’ı parti listelerinden bağımsız seçildi. (Bu sonuncusunu büyütmemek lazım. Sonuç olarak o bağımsızlar belirli bir partiye ya da ittifaka yakın oldukları için onun listesinde yer aldılar. Ama onlar bile esas parti oylarından daha fazla oy almış bulunuyorlar. Bu da halkın değişim isteğinin çarpıcı bir göstergesi.) Sonuç: Kurucu Meclis’in çoğunluğu bağımsızlardan oluşuyor. 155 kurucu temsilcinin 17’si zaten yerlilerin temsilcileri. Geri kalan 138 üyeden 88’i bağımsız, sadece 50’si tam anlamıyla parti adayı!
Sosyalistlerin büyük atağı
İş bununla da bitmiyor. Partiler, daha doğrusu Şili geleneğinde ittifak blokları arasında da sosyalistler büyük başarı kazanırken sağ ve sözde sosyal demokrat burjuva partileri ağır bir yenilgi aldılar.
Sonuçları özetlemeden önce Kurucu Meclis’in çalışmasına ilişkin bir usul kuralını hatırlatmak yararlı olacak. 155 kişilik Kurucu Meclis anayasayı ancak üçte iki çoğunluğun oyuyla biçimlendirebilecek. Yani üçte birden bir fazla üye belirli bir hükme karşı ise o hüküm kabul edilmeyecek. Üçte biri geçenin veto hakkı var demektir bu. Bir siyasi gücün veto hakkına sahip olması ancak bu koşulla mümkün. Bu veto hakkına sahip olabilmek için gerekli sandalye sayısı 155’in üçte biri olan 52. Hiçbir siyasi güç tek başına bu düzeye ulaşamadı. Yani ne sağcıların ne merkez solcuların tek tek elinde tutabildiği bir veto kılıcı yok!
Seçime üç büyük parti ittifakı katıldı. İlki başkan Piñera’nın içinde yer aldığı sağcı ittifak. Aşırı sağcı Cumhuriyetçi Parti bile bu ittifak içinde bulunuyor. Adı Vamos por Chile (Haydi Şili). Daha üç yıl önce adayını seçtirmiş olan bu blok oyların ancak yüzde 24’ünü aldı ve 37 temsilci seçtirebildi. İkinci blok, sözde sosyal demokrat Lista Aprueba (Onay Listesi, buradaki “onay” 2020 Ekim ayında yapılan referandumda Kurucu Meclis kurulmasına onay verme anlamında). Ülkenin Hıristiyan Demokratlar ve Sosyalist Parti gibi en büyük iki partisini kapsayan bu ittifak daha önce Concertación (Anlaşma) adıyla 20 yıl ülkeyi yönetmiş olan güç. Bunlar oyların sadece yüzde 18’ini alabildi, 25 kurucu temsilci seçtirebildi ve büyük ittifaklar arasında üçüncü, yani son sıraya düştü!
1973 darbesinden bu yana sosyalist sol ilk kez bu sahte solcu ittifakın önüne geçti. Sosyalist solda kurulan ittifakın adı Apruebo Dignidad. Bu “Onayladığım Onurdur” anlamına geliyor. Hatırlanırsa devrimci yükseliş sırasında devrimin merkezi (Şili’nin Tahrir ve Taksim meydanları diyelim) Plaza d’Italia adlı bir meydan olmuştu, Şili halkı bu meydana Plaza Dignidad (Onur Meydanı) adını vermişti gayri resmi olarak. İşte sol ittifak adını devrimci sürecin bu en aziz kavramından alıyor.
Sosyalist ittifakta bir dizi daha küçük partinin yanı sıra iki büyük güç yer alıyor. Şili’nin uzun bir geleneği olan Komünist partisi PCCh (7 temsilci seçtirdi) ile 2011 yılının büyük öğrenci mücadelelerinden yaşanan sol yükselişin ürünü olarak kurulan bir dizi siyasi partinin cephesi olan Frente Amplio (Geniş Cephe, 17 temsilci). Bu ittifak, dediğimiz gibi, ilk kez merkez solu geçerek yüzde 18 oy aldı, 28 kurucu üyelik kazandı. (Okur, üç ittifakın kazandığı sandalye sayısının parti listelerinden seçilen bağımsızları da kapsadığına dikkat etmelidir. Bunlar hesaplanmadığı takdirde sayılar tutmayacaktır.)
Ne var ki, solun başarısı burada bitmiyor. Yukarıda parti listeleri dışında oluşturulan bağımsız listelerden 48 adayın seçimi kazandığını söylemiştik. Bu 48 sandalyeden 24’ü bağımsız listelerin yıldızı Lista del Pueblo’nun (Halkın Listesi) oldu. Adından da anlaşılacağı gibi bu da sol bir liste. Hatta yorumcular arasında, bu listeyi İspanya’da 2011 Öfkeliler hareketinin yarattığı canlılığın ürünü olarak 2014’te kurulan Podemos partisine benzetenler epey yaygın. Yani muhtemelen yeni bir sosyalist partinin ilk kuruluş adımı olacak bu. Bu durumda esas sosyalist blokun 28 sandalyesine Halkın Listesi’nin 24 sandalyesini ekleyin. 28 artı 24 etti mi 52? Yukarıda ne demiştik? Bir siyasi gücün bazı hükümlerin anayasaya girmesine engel olabilmesi için üçte birden fazla sandalyeye sahip olabilmesi lazım. 155 sandalyede bu 52 sandalye yapar. Solun sandalye sayısı ne? 52. Sol (sosyalist ya da ona yakın sol) Kurucu Meclis’te veto hakkına sahip tek güç! Bundan büyük zafer mi olur?
Buna çok önemli belediyelerin yine aynı günlerde yapılan yerel seçimlerde sosyalistlerin eline geçmiş olmasını eklemek gerek. PCCh’nin 2022’deki başkanlık seçimi için şimdiden aday gösterdiği Daniel Jadue kaç dönemdir elinde tuttuğu Recoleta belediye başkanlığını bu kez en yakın rakibini üçe katlayarak yüzde 64 oyla kazandı. (Recoleta başkent Santiago’nun çok önemli bir işçi mahallesi.) Ülkenin önemli bir kenti olan Viña del Mar’ı Geniş Cephe adayı kazandı. Geniş Cephe’nin başkanlık adayı 35 yaşındaki Gabriel Boric de güçlü bir konumda. En önemlisi, ülkenin tarihinde ilk kez Santiago Belediyesi’ni 30 yaşındaki bir kadın adayla PCCh aldı. Sol bu belediyeyi Allende döneminde bile alamamıştı. Sosyalist sol 1970’li yılların başından beri en güçlü anında kısacası.
Parlamenter budalalığın âlemi yok!
Bütün bunlardan “halk kurtuluyor” sonucunu çıkarmak son derece yanlış olur. Bir kere, solun çeşitli bileşenleri ve özellikle de Onayladığım Onurdur ittifakı ile Halkın Listesi arasında ne ölçüde uyum sağlanabileceği, ne ölçüde gerilimler yaşanacağı ancak zamanla görülecek. Halkın Listesi yepyeni bir bileşim ve gelecekte nasıl bir çizgi izleyeceği belirsiz.
Bunun yanı sıra ister Halkın Listesi olsun ister PCCh ve Geniş Cephe, solda uluslararası planda esen liberal ve postmodern dalgadan ağır şekilde etkilenmiş güçler. Halkın Listesi’nin seçim propagandasının bir analizi en çok kullanılan kelimelerin şunlar olduğunu gösteriyor: insan hakları, sivil toplum, yeni ekonomi, çevre. Görüldüğü gibi işçi sınıfının ya da emekçilerin adı bile geçmiyor, kapitalizme karşı öne çıkan bir yaklaşım söz konusu değil. Aynı şeyin üç aşağı beş yukarı Geniş Cephe için de geçerli olduğu söylenebilir. PCCh’ye gelince, 1922’de bir Komünist Enternasyonal partisi olarak kurulan bu parti, zamanla ciddi bir bozulmaya uğrayarak tarihinin çok uzun bir dönemi boyunca daima reformist bir parti olarak faaliyet göstermiştir. Allende döneminin Halk Birliği ittifakında PCCh Allende’nin o dönemde kendine Marksist diyen Sosyalist Partisi’nin ya da en azından o partinin bazı kanatlarının kesinlikle daha sağında yer alıyordu. Bugün soldaki aşınma ile birlikte bunun ancak daha da gelişmiş bir eğilim olduğu az çok kesindir. Kısacası, sol güçlenmiştir ama post-Leninist bir sol söz konusudur.
Bütün bunlardan bile daha önemlisi, her zaman gerçek hayatın mücadelelerinin gelişimi karşısında parlamenter politikanın gücünün sınırlı olduğunu hiç unutmamalıyız. Burjuvazi ve Amerikan emperyalizmi şimdi kim bilir ne tuzaklar hazırlayacaktır! Parlamentolar ve anayasalar sınıflar arasındaki mücadeleyi ancak bir ölçüde etkiler. Şili solu bugün sadece bazı mevziler ve önemli bir moral kazanmıştır. 2019 devrimci yükselişinin rüzgârı devam ediyor. Bu devrimci dalga açısından Kurucu Meclis sadece bir merhaledir. Şimdi önemli olan, bu seçimlerin başarısının rüzgârı ve Kurucu Meclis’teki avantajlı konum sayesinde işçi sınıfı ve müttefiklerini gelecekteki daha büyük savaşlara hazırlamaktır. “İyi bir anayasa yaparsak rahatlarız” düşüncesi halkın en büyük afyonu olacaktır.
Şili işçi sınıfının büyük mücadele gelenekleri vardır. Bakır madencileri çok güçlü bir örgütlenme ve eylem tarihine sahiptir. Ülkenin tek işçi konfederasyonu CUT güçlü bir örgüttür. Şili üniversite gençliği 2011’deki dev mücadelelerden bu yana sola yatkındır. Kadın hareketi en güçlü hareketlerden biridir. Şili devrimci Marksistlerinin bir grubu bir kurucu meclis üyesi seçtirmeyi başarmıştır. Bir başka grup ise temsilci seçtirememiştir ama kuzeyde bir maden kentinde 10 binden fazla oy almayı başarmıştır.
Şili istim üstündedir. Görev bir birleşik cephe taktiğiyle Pinochet’ciliği gömerken bir yandan da post-Leninizmin karşısında gerçek bir Leninist öncü partiyi inşa etmektir.
İşte Devrimci İşçi Partisi’nin Türkiye için gösterdiği yol!
Devrimci İşçi Partisi, istibdad rejimi yerleştiğinden beri Türkiye’de bütün kurumların, meclisin, yargının, medyanın ve hükümete muhalefetin yeşerebileceği bütün diğerlerinin zincire vurulduğunu söylüyor, çıkar yolun zincirsiz bir kurucu meclis için mücadele olduğunu haykırıyor. Bu kurucu meclisin barajsız, eşit koşullarda, engelsiz yasaksız seçimler aracılığıyla seçilmesi gerektiğini tekrarlıyor.
Bize hep kurucu meclis nedir, yararı nedir, bu seçim sistemi nasıl olacak, seçimden yine aynı partiler çıkmayacak mı diye soruyorlar. Kurucu meclis nedir, nasıl kurulur, seçimi nasıl yapılır, siyasi dengeler nasıl değişir, görmek istiyorsanız Şili’ye bakın! Devrimci İşçi Partisi’nin önerdiği yolun hiç de hayal olmadığını, son derecede gerçekçi olduğunu görürsünüz. Elbette parlamentoya çakılıp kalan düzen içi bakış açılarına yabancıdır bu öneri. Ama tarih sadece parlamentolarda, seçimlerde belirlenmiyor. Bakın Şili’ye: Sağcı Piñera 2018’de başa geçti. Şili halkı 2019’da devrimci biçimde ayağa kalktı. 2020’de yüzde 80 oranında Kurucu Meclis dedi. 2021’de sosyalistlere yürü dedi.
Türkiye’de kendine özgü koşullar dolayısıyla gelişme bazı bakımlardan farklı olacaktır. Ama sosyalist sol kendi yolunu açarak kurucu meclis yönelişiyle Türkiye’nin dağ gibi sorunlarının aşılmasının gerçek olanaklarını yaratabilir. Şili’nin solu şimdilik ideolojik ve politik bakımdan eksik ve gedikleri çok olan bir sol olabilir. Bunu zamanla düzeltmek mümkündür. Türkiye’nin solu benzer bir yolu umalım kendi doğrultusunda daha ileri politikalarla beslesin. Ama yürüyelim.