Bir savaş yok, iki savaş var!
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, bir süre önce Koronavirüs salgını konusunda halka hitap ederken konuşmasına şu cümleyle başladı: “Savaştayız”. O zamandan beri insanlığın görünmez bir düşmana karşı savaşta olduğu benzetmesi herkesin ağzında. Ne var ki, Fransız burjuvazisinin azılı fedaisi, “zenginlerin cumhurbaşkanı” olarak şöhret salmış Macron’un “savaştayız” derken başka bir savaşa işaret ediyor olması da mümkün: Patronların işçi sınıfına ve emekçilere karşı kârlarını korumak için açtığı savaş! Evet, Fransa’da da Türkiye’de de bütün kapitalist dünyada da iki savaş var.
Koronavirüs salgını, tüm dünya çapında ve Türkiye’de kapitalist toplumun sınıf yapısını her türlü maskeden sıyrılmış şekilde bütün çıplaklığıyla ortaya koyuyor. Toplum ortasından ikiye yarılmış durumda. Kapitalistler ve zenginler, işçileri, emekçileri ve yoksulları virüsün ateş hattına sürüyor. Türkiye’de bir yandan evde kal kampanyaları yapılıyor bir yandan kapitalistlerin kârları devam etsin diye işçi sınıfı tabur tabur fabrikalara gönderiliyor. Yine de kârları azalan kapitalistler devletleri hizmetlerine koşuyor, hükümetler ardı ardına halkı salgından değil patronları zarar etmekten kurtaracak milyarlık paketler açıklıyor. Erdoğan’ın açıkladığı son 100 milyarlık ekonomik paket de bunlardan biridir.
Sağlık emekçileri en ön cephede savaşıyorlar. Ama binlerce sağlık neferi dondurucu soğukta yazlık kıyafetlerle sefere gönderilen askerler gibi. En temel koruyucu malzemeleri eksik. Sayı az, çalışma yükü aşırı. Olanaklar yetersiz. Kendisi de bir özel hastane sahibi olan Sağlık Bakanı’nın yönetimi altındaki özel hastaneler son ana kadar kâr etmeyi sürdürsün diye hâlâ cephe gerisinde tutuluyor. Özel hastanelerin doktorları cephede savaşmak yerine televizyonlarda dolaşıp propaganda yapıyor.
Mevcut iktidar kapitalistlerin kârlarını ve kendi imajını kurtarmaya odaklanmış durumda. Her gün adım adım çıtayı yükselterek süreci bir sokağa çıkma yasağına doğru götürüyorlar. 100 milyarlık paketi patronları kurtarmaya ayıranların sokağa çıkma yasağını da sosyal medyada muhalefet eden insanları evinden toplamak için kullanması şaşırtıcı olmaz. Toplumsal kaynakların patronlar için harcanmasına, zorunlu uygulamaların halkı susturmak için kullanılmasına hayır!
Bugün toplum hem virüsle hem de kapitalistler ve onların iktidarıyla mücadele etmek zorunda. Bu iki savaş birbirinden ayrılamaz!
Sınıflar arasında bir hesaplaşma
Türkiye’den önce bu süreci yaşayan ülkeler bizim karşılaşacağımız acı gerçeği ortaya koyuyor. İtalya, solunum cihazları yeterli olmadığı için en kötü durumdaki hastaları bu cihazlardan ayırarak ölüme terk etti. İtalya, bu cihazları üretebilecek durumda fabrikalara sahip olan Fiat, Ferrari ve Marelli gibi otomotiv şirketlerini ikna etmeye çalışıyor. Doktorlar solunum cihazı olmadığı için hangi hastanın öleceğine karar vermek zorunda kalıyorlar. Ve insanlık bu cihazların üretimi için fabrikatörleri ikna etmeye çalışıyor!
Tarihin muazzam bir ironisi ile karşı karşıyayız. Sokaklarda, meydanlarda olmak için can pahasına mücadele eden işçi sınıfının parçası olan insanlar sokağa çıkma yasağı istiyor! Çünkü sabah akşam evde kal çağrısı yapılan ülkede işçiler ve emekçiler zorla dışarıda tutuluyor! Zorla fabrikalara sürülüyor! Ne için? Tüm toplumun salgınla mücadele için seferber olması, kaynakların ve emek gücünün buraya ayrılması gereken bir zamanda otomobil, otomobil yedek parçası, buzdolabı, televizyon, abiye elbise üretmek için!
40 yıldır sürdürülen işçi ve emekçilere yönelik neoliberal saldırı politikasının iflas gününü yaşıyoruz. 2008’den beri suni şişirme yöntemleriyle ayakta tutulan borsa çöküyor ve en çok bu konuşuluyor. Ancak daha önemlisi, Koronavirüs karşısında insanlığın çaresiz kalmasının esas nedeni neo-liberalizmin kamusal sağlık sistemini bu 40 yıl içinde yerle bir etmiş olmasıdır. Bu kriz şimdiden dünyanın 120 ülkesine yayılmış bulunuyor. Koronavirüs pandemisi, kapitalizmin geldiği noktada insanlığın sorunlarının uluslararası olduğunu, çözümün de uluslararası düzeyde aranması gerektiğini çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor. Sorun uluslar arasında değil sınıflar arasında bir hesaplaşmadır ve bu her ülkede böyledir. Türkiye’de yaşanan sınıfsal yarılma, İtalya, Fransa ve İspanya’da da yaşanıyor.
Burada sadece bir virüs salgını ile savaşmıyoruz. Kapitalistlerin başta işçi sınıfı olmak üzere tüm insanlığa karşı açmış olduğu bir savaşla karşı karşıyayız!
Bu savaş evde ya da sosyal medyada değil cephede kazanılır!
Her iki savaşı da kazanmak zorundayız. Ve bu savaş evlerde ya da balkonlarda değil, sosyal medyada da değil, her savaş gibi savaş meydanında kazanılacaktır. Savaş meydanında işçi sınıfı ve emekçiler vardır. İnsanlığın bu savaşı ancak ve ancak işçi sınıfının öncülüğünde kazanabileceğinin daha çıplak bir şekilde görülebileceği bir tarihsel an olmamıştır.
Sağlık emekçilerinin sağlığı toplumun sağlığının güvencesidir. Her türlü önlemle korunmalıdırlar. Üretim ön cephedeki bu mücadelenin ihtiyaçlarını ve toplum hayatını idame ettirip, salgına karşı dayanabilmesi için planlanmak zorundadır.
- Tekstil fabrikaları ve atölyeleri maske, tulum ve neye ihtiyaç varsa onu üretmelidir. Üretilmiş günlük giysiler ön cephede savaşan ve her gün tüm yorgunluğun üstüne bir de giysilerini dezenfekte etmek için yıkamak zorunda kalan emekçilere ulaştırılmalıdır.
- Otomotiv fabrikaları derhal solunum cihazı üretimine geçmek üzere düzenlenmelidir. Üretilen araçlar binek aracından otobüsüne kadar sağlık emekçilerine ve sağlık kuruluşlarına tahsis edilmelidir.
- İlaç ve kozmetik şirketleri kozmetik ve kâr getirse bile öncelikli olmayan ilaç üretimini durdurmalı öncelikli ilaçların üretimine geçmelidir.
Patronları ikna etmek zorunda değiliz! İşçi denetimi için ileri!
Mühendis odaları fabrikaların dönüştürülmesi için harekete geçmeli, planlar oluşturmalıdır. Üniversite gençliği hem planlamada hem üretimde yer almak için ön cepheye koşmalıdır! Fabrika komiteleri, fabrikadaki çalışma koşullarının sağlıklı hale getirilmesinin yanı sıra üretimin denetimini de eline almalıdır! Hastanede solunum cihazı yoksa araba da, televizyon da üretilmeyecektir! Sağlık emekçisinin maskesi tulumu yoksa başka giysi de üretilmeyecektir!
Tüm toplumsal üretim, salgınla mücadelenin gereklerine göre planlanmak ve yoğunlaşmak zorundadır. Gıda, tıbbi malzeme, ilaç, dağıtım ve enerji alanları stratejik önemdedir derhal işçi denetiminde, tazminatsız olarak kamulaştırılmalı ve merkezi planlama altında seferber edilmelidir. Ekonominin hâkim dorukları (büyük sanayi, kitlesel ölçekli ulaştırma, telekom, teknoloji şirketleri) ve en önemlisi kaynakların etkin ve planlı şekilde dağıtılması için bankalar derhal kamulaştırılmalıdır! Bu bir ekonomik model tercihi değil toplumun ölüm kalım meselesidir!
Ya barbarlık ya sosyalizm!
Devrimci İşçi Partisi Merkez Komitesi