Avrupa seçimleri neden önemlidir?
Türkiye’de örgütlü bir hareket olarak has faşizmin temelleri ne zaman atıldı? Alparslan Türkeş 1960’lı yıllarda CMKP adlı partiyi ele geçirip MHP haline getirdiğinde değil. O, kuruluş sürecinin nihai aşamasıydı. Temeller, İkinci Dünya Savaşı sırasında atıldı. Nazi Almanyası Sovyetler Birliği’ne karşı verdiği işgal savaşında Kızıl Ordu’yu arkasından vurmayı amaçlıyordu. Türkiye’de “esir Türkler” davasını güden, kendine yakın bir akıma ihtiyaç duyuyordu. Türkiye faşizmi böyle doğdu. Önde gelen isimler Nihal Atsız ve Alparslan Türkeş’ti. Daha sonra, 1960’lı ve 70’li yıllarda Türkiye’yi kanlı bir örtülü iç savaşa sürükleyecek olan “komando kampları” ve sokak saldırılarının ya da bugün yüzde 20 oy potansiyeline ulaşmış bir faşist hareketin tohumları böylece uluslararası politikadaki bir gelişmenin ürünü olarak atılıyordu.
Bugün Avrupa’da, bütün solun burjuva ideologlarını izleyerek “popülizm” adıyla banalleştirdiği, aslında faşist karakter taşıyan bir gerici hareket adım adım yükseliyor. 23-26 Mayıs tarihleri arasında yapılan Avrupa Parlamentosu seçimlerinde bu hareket yeni bir atılımla gücünü pekiştirdi. Devrimci İşçi Partisi’nin, kardeş örgütü Yunanistan’dan EEK’le birlikte yönettiği uluslararası sitesi RedMed bu seçimlere bu nedenle özel bir önem vererek yaklaştı. Bizim Türkçe olarak Gerçek sitesinde de yer alan genel bir değerlendirmemizin (“Demir ve Pamuk”) İngilizce çevirisinden sonra, ardı ardına Macaristan, Romanya, Yunanistan, İtalya, Fransa, Kuzey ülkeleri (İsveç, Danimarka, Finlandiya), Almanya, Polonya seçim sonuçları, her bir ülke için o ülkeden veya o ülkeyi iyi tanıyan, kimi yoldaşımız, kimi birlikte çalıştığımız Marksistler tarafından ince ince analiz edildi. Britanya’da ön-faşist Brexit partisinin elde ettiği zafer ayrıca incelenecek. Geriye büyük ülkelerden sadece İspanya kalıyor. Faşizmin ön biçimlenmesi olan hareketler açısından önemli ülkelerden ise sadece Avusturya, Hollanda ve Belçika.
Önem veriyoruz, çünkü Avrupa’da faşizm, ön-faşizm evresinden tam anlamıyla olgunlaşmış olduğu evreye geçerse, yani sokak gücünü kurar, sola, sendikalara ve göçmenlere kitlesel olarak saldırmaya başlarsa, dünya altüst olur. Daha şimdiden Avrupa faşizminin yükselişinin sonuçlarını ABD ve Brezilya’da “düşük yoğunluklu faşizm” biçiminde görüyoruz.
Bizim açımızdan bundan da önemlisi, ön-faşist karakter taşıyan bu ırkçı, göçmen ve mülteci karşıtı, Müslüman düşmanı hareket ile Ortadoğu’nun tekfirci hareketi (El Kaide, IŞİD vb.) arasında tam bir karşılıklı birbirinden beslenme mekanizması kurulmuş olması. Ön-faşizmin yükselişi sonucu, Avrupa işçi sınıfının çeperinde kıvranan Müslüman genç nüfus çeşitli şekillerde aşağılanıp baskı altına alınınca ve sürünmeye yakın koşullarda yaşamaya itilince, tekfirciler bundan yaygın kadro ve mali destek devşiriyor. Tekfirciler Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde intihar eylemlerine giriştikçe, ön-faşist hareket Müslüman düşmanlığını Avrupa emekçi kitleleri nezdinde körüklemekte başarı kazanıyor.
Öyleyse, Avrupa’daki ön-faşizmin yükselişi, aynı zamanda bizim sorunumuz. Suriye’deki tekfirciler, yarın Türkiye’de ne faaliyet gösterecekler, bunu zaman bize gösterecek. Ama neler olabileceğini anlamak isteyenler, 7 Haziran ile 1 Kasım seçimleri arasında Türkiye’nin nasıl Suriyeleştirildiğini hatırlarlarsa iyi ederler. Bunun da ötesinde, Avrupa’da faşizmin yerleşmesi, hele hele iktidara gelmesi, emin olabilirsiniz ki, Türkiye’de de faşizmin gücüne güç katacaktır.
Bugün bütün burjuva ve küçük burjuva karakterdeki partiler “popülizm beklenen atılımı yapamadı” diye seviniyorlar. Sadece İtalya’da ön-faşizmin ezici bir farkla birinci parti haline gelmesi bile, bu tutumun mezarlıkta ıslık çalmak olduğunu anlatmaya yeter. Eşitsiz gelişme, kapitalist gelişmenin yasasıdır. 1920’li yıllarda sadece İtalya faşistti. 1930’lu yıllarda güçlü Almanya faşist olduktan sonra altı yıl içinde bütün Avrupa Nazizmin hâkimiyetine girdi. Eşitsiz gelişme sonunda bileşik gelişmeye dönüştü. Tarihten öğrenmeyenler, aynı felaketleri tekrar ve tekrar yaşamaya mahkûm olacaklardır. Faşizm milliyetçidir, ama cevabı enternasyonalizmdir. Bütün ülkelerin işçi sınıfını ilgilendirir.
Bu yazı Gerçek gazetesinin Haziran 2019 tarihli 117. sayısında yayınlanmıştır.