Sosyalist sınıf politikası
Neredeyse her seçimin ardından işçi, emekçi ve yoksul kesimlerin neden kendi çıkarlarına uygun davranmadığı, hatta tam da tersine neden kendi çıkarlarının karşısında olan partilere oy verdikleri sorusu özellikle sol cenahın gündemini meşgul eder. Bundan daha da önemlisi, hangi fraksiyondan olursa olsun sol çevrelerin önemli bir kısmı bu soruyu “cahillik”, “bilgisizlik”, “yanlış fikriler” biçiminde yanıtlar. Bunun anlamı, işçi ve emekçilerin ister gazete ister televizyon isterse başka araçlarla olsun ideolojik bombardımana maruz kalması dolayısıyla “zihinlerinin” yanıltılmasından, toplumsal gerçekliğe ilişkin çarpık ve bozulmuş bilgiler edinmiş olmalarından başka bir şey değildir. Böyle olunca işçi ve emekçilerin politik tercihleri ile maddi çıkarları arasındaki ilişki ya hiç görülmez ya da ikinci plana atılır. Buradan yola çıkarak da kitlelere cahil sıfatı yakıştırılır. Meseleye böyle bakmanın ortaya çıkardığı daha önemli bir sorun, sol partilerin kitlelere yönelik politikalarını da bu bakışa göre biçimlendirmesinde yatar.
Bir kere ideoloji, yanlış fikirler demek değildir. İnsanlar, maddi koşullardan ve deneyimlerinden bütünüyle yanlış sonuçlara ulaşmazlar. Cahillikleri ve bilgisizlikleriyle politik tavır geliştirdiği düşünülen şu dışarıdaki insanlar, en azından bizim bildiklerini zannettiğimizden daha fazla şey bilebilirler. Yani deneyimlerinden bir takım sonuçlar çıkarırlar, üstelik bu bildikleri de bütünüyle yanlış değildir. Herkesi cahillik ya da bilgisizlikle suçlamak bizi hiçbir yere ulaştırmaz.
Eğer böyleyse, ideoloji meselesi sadece insan zihnine ilişkin, insan bilincinin değiştirilmesi ile ilgili bir şey değil, maddi gerçekliğin tersine çevrilmesi, yani doğrudan insanların deneyimleriyle, maddi yaşam koşullarıyla ilgili bir şey demektir.
Buradan ulaşacağımız sonuç şudur: Eğer işçi ve emekçilerin maddi yaşam koşullarına, gündelik hayatlarına ilişkin bir şey söylemiyorsanız, yani onların gündelik maddi çıkarlarına ya da gündelik hayatlarına değecek bir şey önermiyorsanız, hepsini bir salona toplayıp sosyalizm propagandası yapmanız hiçbir işe yaramaz demektir. Dolayısıyla işçi ve emekçiler, gerek iktidarın doğrudan doğruya uyguladığı politikalarla, gerek cemaatler ve kendisine yakın sivil toplum örgütleri aracılığıyla, şu ya da bu biçimde işçi ve emekçilerin gündelik maddi çıkarlarına yanıt verdiği için o iktidara oy vermekte, onaylamaktadır.
Bu çerçevede, ideolojik mücadele kadar maddi gerçekliğin kendisi de mücadelenin konusu olmak zorundadır, bazen ideolojik mücadeleden daha fazla. Nitekim işçiler, çoğu durumda sosyalizm için greve gitmezler, ama ücretlerinin artması, çalışma koşullarının düzelmesi gibi doğrudan maddi yaşam koşulları ile ilgili olan meseleler yüzünden greve giderler. Politik bilinç böylesi pratikler ve mücadeleler çerçevesinde kazanılabilir ya da işçi ve emekçilere aktarılabilir. Çünkü asgari ücret alan, diyelim dört kişilik bir aileye bakmaya çalışan biri için ekmeğin bir liradan bir buçuk liraya çıkması, soyut bir sosyalizm savunusundan daha önemlidir. Dolayısıyla çubuğu sadece ideolojiye bükmemek, sınıfın maddi çıkarlarıyla beraber düşünmek gerekir.
Bu durumda hazır seçimler de yaklaşırken sosyalistlerin işi, işçi ve emekçilerin maddi çıkar taleplerine bir yanıt vermek ya da maddi çıkarları çerçevesinde örgütlemektir. Bu nedenle DİSK’in “krizi yüzde bir yarattı, bedelini yüzde doksan dokuz ödemeyecek” sloganıyla başlattığı girişim çok önemlidir ve bütün sosyalistlerce desteklenmelidir. Asgari ücretin artırılması, işsizlik fonunun sadece işçiler için kullanılması, ekonomik krizin emekçilerin sırtına yüklenmesi, her şeye zam yapılması vb. Yani işçi ve emekçilerin gündelik hayatta karşılaştığı bütün somut sorunlar onları örgütlemenin aracı olabilir, olmalıdır.
Tam da bu nedenle sağcı, muhafazakâr, dindar, milliyetçi vs. olmasını gerekçe gösterip işçi ve emekçileri örgütlemekten kaçınan bir sosyalist partinin başarılı olması olanaklı değildir.
Bu yazı Gerçek gazetesinin Kasım 2018 tarihli 110. sayısında yayınlanmıştır.