İran emekçileri baharı müjdeledi!
2017’nin son günlerinde başlayan protesto gösterileri, önce Meşhed, Kirmanşah ve İsfahan gibi kentlere, ardından da şaşırtıcı bir biçimde İran'ın tüm vilayetlerine yayıldı ve neredeyse bir halk isyanına dönüştü. Onlarca göstericinin öldürüldüğü, binlercesinin tutuklandığı eylemlerin içeriği, yalnızca hayat pahalılığını ve yolsuzluğu protestoyla sınırlı kalmayarak, doğrudan doğruya İslam Cumhuriyeti denilen istibdada meydan okuyan siyasi bir protestoya dönüştü. Küçük burjuvazinin hürriyet ve demokratik haklar arayışıyla sınırlı kalan, ekonomik sınıf taleplerini dışarıda bırakarak protesto gösterilerinin kitlelere yayılmasına engel olan 2009'daki “Yeşil Dalga” ile kıyaslandığında mevcut gelişmeleri farklı kılan temel sebep de budur.
Her ne kadar bir süre sonra eylemler kendiliğinden sönümlenmiş olsa da, özellikle gençlerin, polisin gerçek mermi kullandığı bu eylemleri bir süre boyunca ısrarla sürdürmesi, çok önemli bir potansiyelin varlığını ortaya koydu. İran her ne kadar esas ekonomik gücünü petrol ve doğal gaz rantından elde ediyor olsa da, Suudi Arabistan ve diğer bölge ülkelerinden farklı olarak aynı zamanda orta düzeyde gelişmiş bir sanayiye de sahiptir. Bu yüzden, 2015 nükleer anlaşması ile kısmen kaldırılan ama kısmen sürmekte olan ambargonun da etkisi ile iktisadi alanda işler hiç de iyi gitmiyor. Bir yandan Ortadoğu’daki Irak, Suriye ve Yemen cephelerine yapılan harcamaların etkisi, diğer yandan artan işsizlik ve bunun yanı sıra Ruhani döneminde peş peşe yolsuzlukların yaşanması, İran işçi ve emekçilerinde ciddi bir rahatsızlığın ortaya çıkması sonucunu doğurdu. Son olarak, banka sektörünün dışında yer alan, devlet güvencesinde olmayan, ancak yüksek faiz ödeyen on kadar finans kurumunun iflası (Türkiye’de 1980’li yıllarda Kastelli olayından tanıdığımız bir olay), bu tabloyu iyice derinleştirdi. Sünnilerin, Kürtlerin, Arapların ve Türklerin uğradıkları ayrımcılık da buna eklenmeli.
Mollaların sömürü düzenine karşı emekçi halkın tepkisi
Bu isyanı ortaya çıkaran potansiyelin halkın çıkarları doğrultusunda bir sonuca ulaşabilmesi, her şeyden önce işçi ve emekçilerin bu isyanı örgütlü bir biçimde sürdürebilmesine, haklı ve meşru talepler etrafında kendi örgütlenmelerini yaratabilmesine bağlıydı. Bunu elbette, Arap devrimlerinde de ortaya çıkan ve devrimlerin gidişatı üzerinde belirleyici olan önderlik sorunu izliyor. İran’da sosyalist solun zayıflığı, Halkın Mücahitleri gibi emperyalizm dostu örgütlerin ya da emperyalizmin ve Siyonizmin desteklediği başka grupların bu potansiyeli kendi yelkenlerini şişirmekte kullanmasına açık bir durum yaratıyor. Trump’ın ve Suud’un protestolara destek açıklamalarına veya atılan Filistin, Gazze ve Yemen aleyhtarı bazı sloganlara bakarak bu eylemlerin ardında emperyalizmin olduğunu söylemek doğru olmaz. Açıkça görülen tek gerçeklik, mollaların sömürü düzenine karşı emekçi halkın tepkisinin haklı ve meşru olduğudur.
İran'da kapitalizme ve emperyalizme karşı bir alternatif yükselecekse, sınıf taleplerini de içeren halkın isyanı bunun için Bazar tüccarlarından, Mollalardan ya da Ruhani'nin yolsuzluğa batmış bürokratlarından çok daha fazla potansiyel sunmuştur. Sadece İran’ın Ruhani ile birlikte son meşruiyet kozunu da iyiden iyiye yitiren dini istibdadının değil, emperyalizmin de bölgedeki temellerini sarsacak, hızla yaklaşmakta olan bölge çapındaki mezhep savaşının önünü alacak en etkili çıkış İran emekçilerinin yeniden toparlanarak taarruza geçmesi olacaktır. Bu sefer, halkın anlık bir başkaldırısından ibaret kalmayan işçi sınıfının örgütlü bir ayaklanmasına erişebilmek ve onun bölgenin tüm emekçileri ile kucaklaşması için emperyalizmden ve sermayeden bağımsız bir siyasi önderliğin inşası hayati önemdedir.
Bu yazı Gerçek gazetesinin Şubat 2018 tarihli 101. sayısında yayınlanmıştır.