“Bankacı”lara, beyaz yakalılara ve üniversite öğrencilerine açık mektup
Bir zamanlar, 12 Eylül 1980 askeri diktatörlüğünden önce, bankacılık sektörü Türkiye’de sendikal mücadele bakımından en güçlü alanlardan biriydi. DİSK içinde Bank-Sen, tartışmasız en güçlü sendika olan Maden-İş’ten sonra en güçlü sendikalardan biriydi. Sonra DİSK’i suç odağı gibi gösteren 12 Eylül, sınıfları “karıştırıp barıştıran” Turgut Özal, köşeyi dönme kültürü, “gemisini kurtaran kaptan” anlayışı ardı ardına geldi ve ortaya başka bir şey çıktı.
Banka çalışanları günümüzde sosyo-ekonomik konumlarını tam olarak kabul etmek istemiyorlar. Ne işle meşgul oldukları sorulduğunda “bankacıyım” diyorlar. Aynen turizm şirketlerinin istihdam ettiği çalışanların kendilerine “turizmci” dedikleri gibi. “Bankacı” 12 Eylül öncesinde “banka sahibi” demekti. Böylece, kapitalist ile onun istihdam ettiği çalışan hiç olmazsa bir süre boyunca aynı adla anılır oldu.
Hükümetin Mart ayı içinde Akbank’ın on binlerce çalışanının grevini daha başlamadan “erteleme” adı altında yasaklaması, yukarıda söylediklerimizin ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Bugüne kadar lastik işçisinin grevi yasaklanıyordu, onlar “işçi” idi. Cam işçisinin grevi yasaklanıyordu, onlar “işçi” idi. Metal işçisinin grevi yasaklanıyordu, onlar “işçi” idi. Şimdi Akbank işçilerinin grevi yasaklandı. Peki ama onlar “işçi” mi? Kendine “bankacı” demekte ısrar eden bütün arkadaşlarımıza soruyoruz: Bu olay, herkese sizin en azından bir açıdan bakıldığında öteki proleterlerle, yani işçilerle aynı sosyo-ekonomik konumda olduğunuzu göstermiyor mu?
Daha genel olarak “beyaz yakalı” olarak tabir edilen, bürolarda, şirket merkezlerinde, otellerde, sigorta şirketlerinde çalışan, “plaza çalışanı” olarak anılan konumu paylaşan bütün arkadaşlar. Akbank çalışanının işçilerle paylaştığı şey sizin için de geçerli değil mi?
Nihayet, üniversite öğrencileri. Üniversite kitlesel bir öğrenim kurumu haline geldi geleli, işçi sınıfının ve ona akraba toplum kesimlerinin çocukları yükseköğrenim görmeye başlayalı beri, üniversite öğrencisi ulema geçinmekten çoktan çıktı. Artık öğrenci geleceğin “diplomalı proleteri”dir. Yani işçi sınıfının belirli vasıfları ve bunların yanı sıra belirli bir adabı öğrenmiş mensupları olmak için eğitim görmektedirler.
“Bankacı”lar, pek şık ortamlarda çalışan plaza çalışanları, üniversite öğrencileri… Biz sosyalistlerin sesini duyun. Size sadece biz doğruyu söylüyoruz. Hâkim sınıfların temsilcileri size işçi sınıfından farklarınızı anlatıyor. Yabancı dil bilirsiniz. Hasbelkader şu ya da bu ülkede gezmişsinizdir ya da kalmışsınızdır. Kılığınızı işçilerden daha seçici biçimde belirleme şansınız vardır. En önemlisi, işçiye bir gelecek falan vaad edilmez, sizin ise yükselme şansınız vardır. Gazeteci iseniz on binde biriniz Ahmet Hakan ya da Şirin Payzın ya da Acun Ilıcalı olmayı hayal edebilirsiniz. “Bankacı” iseniz şube müdürü hatta günün birinde genel müdür yardımcısı olma hayali kurabilirsiniz. “Kariyer planlaması” neredeyse afyon rolü görüyor genç banka ve şirket çalışanları için.
Biz size işçi sınıfıyla ortak yanınızı hatırlatıyoruz. Aynen metal işçileri gibi uzun mesailere kalırsınız. Çocuğunuz evde sizi bekleyedursun siz gece 10’lara kadar dirsek çürütürsünüz. Şefiniz sizi hırpalar, baskı altında tutar. “Mobbing” dersiniz ama rahatlamazsınız. Ücretiniz düşüktür. Mühendissinizdir, işe girersiniz, ayda 1.600 liraya, “bu kadar yıl neden kafa patlattım, sonunda asgari ücretten sadece 200 lira fazla alıyorum” dersiniz. Bütün bunlarla mücadele için sendikaya katılır, grev yapmaya girişir, metal işçisinden farkınız olmadığını anlarsınız. En kötüsü, kapitalizmin krizleri geldiğinde aynen tekstil işçisi gibi kapıya konuluverirsiniz.
Öyleyse örgütlenin. Sektörünüz hangisine uygunsa o sendikada birleşin. Sendikanıza sahip çıkın, denetleyin. Öğrenciyseniz şimdiden bu konulara ilgi gösterin. Sizin proletaryanın yanında, içinde, bağrında olmanız proletaryanın eğitim, dünya bilgisi, iş yapma becerisini arttıracaktır. Siz bu toplumun insanlarına çok şey verebilecek konumdasınız. Halkı kucaklayın. Bu sizin de çıkarınıza. Çünkü eğer Akbank grevleri gelecekte ertelenmeyecekse, metal ya da cam ya da lastik grevleri de ertelenemeyecek demektir. Öyleyse sınıf kardeşlerinizi kucaklayın ki… yarın greviniz yeniden yasaklanmasın, sizi köle gibi çalıştırmaya devam edemesinler.
Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Nisan 2017 tarihli 90. sayısında yayınlanmıştır.