M. İ. Turan'ın Marx'ın Sosyalizm Teorisi ve Karikatürü isimli kitabı çıktı
Mehmet İnanç Turan'ın Marx'ın Sosyalizm Teorisi ve Karikatürü isimli kitabı Ütopya Yayınları'ndan çıktı. Aşağıda kitabın önsözünü yayınlıyoruz.
ÖNSÖZ
Yirminci Yüzyıl, “zaman”ı, kabul edilmiş takvim dilimlerine göre değil, dönemler açıp kapayan büyük tarihsel olaylara göre “bölen” tarihçi Hobsbawm’ın yerinde tanımlamasıyla 1917’de başlayıp 1991’de biten “kısa” bir yüzyıl oldu.
Yüzyılın ortalarında doğup son çeyreğinde siyasal mücadeleye katılan, “bizim” kuşak, Sovyetler Birliği’nin çözülüşünden sonra kendini zor zamanların içinde buldu. Tek bir insan yaşamına değişkenleri ve değerler dizisi çok farklı iki dünyayı sığdırmak, ana karakteri gerici ve dağıtıcı olan bir ara dönemde sınıfsal ve kurtuluşçu yön duygusunu yitirmeden mücadeleye devam etmek kolay değil. “Geçiş dönemlerinde yaşayasın!” diyen Çin bedduası bu gibi durumlar için söylenmiş olmalıdır.
Yirminci ve yirmi birinci yüzyıl sosyalizminin sorularının aynı anda, aynı özneler tarafından yanıtlanmasının ek güçlükleri var: Her insan yaşadığı, yetiştiği çağın çocuğudur ve dönemlerin, “zamanın ruhunun” gündeme getirdiği sorun ve öncelikler başka başkadır.
Yaşanmış sosyalizm denemelerinin çözümlenmesi, bunları aşan ileri bir sosyalizm tasarımının temel önermelerinin ortaya konulması çabalarının önüne dikilen bir başka zorluk tüm bunları, emeğin, toplumsal kurtuluş hareketlerinin yenildiği, geri çekildiği bir tarih ve toplum sahnesinde yapmak durumunda olmamızdır.
“Yirmi birinci yüzyıl sosyalizmi” kavramı dünya yazınına Latin Amerika’daki sol kitlesel açılımların doğrudan etkisiyle girdi. Venezüella başta olmak üzere Latin Amerika’daki gelişmeler, kuşku yok önemlidir ve örnek olma, özendirme gücü taşıyorlar. Öte yandan, bu süreç baskın biçimde kıta çapında bir “ülke” olan Latin Amerika’nın kendine özgü renklerini, çizgilerini taşıyor. En azından şimdilik, kapitalizmi aşma doğrultusunda kararlılık kazanmış, komünist topluma geçiş pratiklerine yönelmiş bir örnek oluşturmuyor; bu nedenlerle de yirmi birinci yüzyıl sosyalizmine modellik edecek bir derinlik ve evrensellik göstermiyor.
Dünyayı değiştirecek olan pratik eleştirel insan eylemliliğidir. Böyle bir eylemlilik ise, toplumsal hareketi, dünüyle bugünüyle, maddi ilişkileri ve akışı içinde ilk bakışta görünmeyen derinliğiyle kavramayı, bilince çıkarmayı gerektiriyor. Teori bu nedenle, günümüzün en çetin pratiğidir!
Bugün yüz yüze olduğumuz sorunları ve bunları aşma dinamiklerini bilince çıkarmanın yolu, geçmişin bugünün bilgi birikimiyle, bakış açıklığıyla çözümlenmesinden, hatta yeniden kurulmasından geçiyor. Tarih, geriye, geçmişe baktıkça daha ileriyi görmenin ipuçlarını verebildiği için bilimlerin bilimidir. Bu nedenlerle tarihselci; tarihi, kendisi de toplumsal ilişkilerin ürünü olan insan etkinliği olarak anladığımız için materyalistiz.
Yirmi birinci yüzyıl sosyalizmine doğru ilerlemenin, vazgeçilmez koşullarından biri tarihselci, materyalist bir yaklaşımla yirminci yüzyıl sosyalizminin eleştirisidir.
Mehmet İnanç’ın elinizdeki kitabı, Sovyetler Birliği’ndeki sosyalizm denemesinin, Marksist ekonomi politik eleştirisi çerçevesindeki ayrıntılı eleştirisidir.
Bu eleştirilerin haklılığına geçmeden önce, kısaca Bolşevikleri belli pratiklere mahkûm eden tarihsel nesnel olguların payını kaydetmek gerekiyor. Özetin özeti olarak iki büyük olguyu sayabiliriz. Bir: Ekim Devrimi’nin geleceğini belirleyeceğini bizzat Bolşeviklerin de öngördüğü Avrupa Devrimi’nin gerçekleşmemesi. İki: Birinci Dünya savaşının, İç Savaşın ve İkinci Dünya Savaşı’nın sonucu olarak geçiş döneminin ekonomik-toplumsal inşasının, üzerinde yükseleceği maddi teknik temelin, başta insan olmak üzere üretici güçlerin 25 yıl içinde iki kez yıkıma uğraması.
Bolşevikleri “tek ülkede” sosyalizm denemesine girişmeye mahkûm eden nesnelliğin altını bu deneyimde olmuş olan her şeyi bir mazeretler zinciriyle “nesnel koşullara” bağlamak için değil, insan iradesiyle değiştirilemeyecek nesnel koşul ve ilişkilerle, başka türlü görme ve davranmayı olanaklı kılan teorik, ideolojik ve siyasal, son çözümlemede öznel özgürlük alanı arasındaki farkı belirtmek için çiziyorum.
Sovyet deneyiminin temel sorunu, bence, tarihsel açıdan zorunlu ve kimi haklı sayılabilecek pratikleri, “doğrusu budur, sosyalizm budur” diyerek teorileştirmesi, idealize etmesi, bu halleriyle yeniden pratikleştirmesidir.
Bu düşünce ve eyleme tarzı sonunda, Marksist literatürdeki “geçiş dönemi”nin kendine özgü ve sorunlu bir örneği olan Sovyet denemesinin, “olgun”, “gelişmiş”, “komünizmin maddi-teknik temellerini atmış”, kendine özgü ekonomik ilişkiler yaratmış, içinde uzun dönem yaşanacak, bağımsız, kendine yeten bir ekonomik toplumsal formasyon olarak algılanması ve sunulması saçmalığına varmıştır.
Bu sosyalizm anlayışı, kendi “ekonomi politiği”ni yaratmadan yapamazdı. Engels’in Anti-Dühring’te formüle ettiği en geniş tanımıyla, “insan toplumunda maddesel yaşama araçlarının üretim ve mübadelesini yöneten yasaların bilimi” olan, Marx’ın yenisini üretmek üzere değil, varolanı eleştirmek üzere incelediği “ekonomi politik”ten sosyalist bir ekonomi politik türetilmesi, ancak başta meta ve mübadele olmak üzere burjuva kategorilerin “sosyalizm”e ithal edilmesiyle yapılabilirdi.
Elinizdeki kitap, metadan başlayarak burjuva ekonomi politik kavramların ne olduklarını, ne olmadıklarını, nasıl, hangi gerekçelendirmelerle “sosyalist ekonomi politik”in kavramları haline getirildiklerini titiz ve sabırlı bir emekle ortaya koyuyor. Kavramların özgün tanım ve içeriklerini birinci el kaynaklardan verdiği için, okuyucuya bunlarla Sovyet ideologlarının tezleri arasındaki ilişkiyi değerlendirme “özgürlüğünü” de vermiş oluyor.
Bu kitap, bu özelliğiyle, yirminci yüzyıl sosyalizminin tıkanıp geriye dönmesinin bir yönünü, ekonomik işleyiş ve kategorilerdeki sosyalist olmayan yabancılaşmaları ayrıntılı olarak göstermiş oluyor. Kendini yeniden üretemeyen, “işlemeyen” düzenler aşılamazlar da.
Ekim devriminin en büyük sorunu, yoğunlaşmış proletarya temeline, hülyalı ve enternasyonalist Bolşeviklerin devrimci içtenliğine, Ekim Devrimi’nin dönüştürücü şiddetine rağmen kapitalizmden yeterince güçlü ve derin bir kopuş olamaması, bu nedenle de geriye dönüş olasılığına yaşadığı yetmiş yıl boyunca hep açık kalmasıdır.
Ekim ve Sovyet deneyiminin devrimciliğiyle birlikte, sınırlarını, temel yanılgılarını bilmek yirmi birinci yüzyıl sosyalizmini var etmenin koşullarından biridir.
Haluk Yurtsever