Fransız kalma, Fransız ol!
Gerçek gazetesi ve “Dünya Kazan Devrim Kepçe” sayfamız 2016 yılında Fransa’ya abone oldu! Şubat sayısında “Fransa: öğretmenlerden taksicilere kitleler sokakta”. Mart sayısı: “Fransa’da köylüler sokakta!”. Nisan’da ton yükseliyor: “İşçi düşmanı yasaya karşı Fransa ayağa kalktı!”. Mayıs tempoyu sürdürüyor: “Fransa: polis şiddeti artarken, kitleler geri adım atmıyor”. Gerçek sitesinde yayınlanan çeşitli yazılar da unutulmamalı. Gerçek gazetesi Türkiye’nin olduğu gibi dünyanın nabzını tutmayı da biliyor. Fransa bugün Avrupa ve Akdeniz açısından sınıf mücadelelerinin merkezidir.
Fransa’da ikili bir süreç yaşanıyor. Bir yandan, işçi sınıfı öğrenci gençliği de yanına alarak sözde “sosyalist”, gerçekte sosyal kapitalist Hollande-Valls yönetiminin parlamentoya getirdiği İş Yasası’nı püskürtmek için uzun soluklu, güçlü ve akıllı bir mücadele yürütüyor. Bir yandan da, Fransa’nın birçok kentinde Nuit Debout (Gece Ayakta) adı altında 2011’de Mısır, İspanya ve Yunanistan’da, 2013’te Türkiye’de yaşanan türden bir protesto hareketi gelişiyor. Bütün bu mücadelelere Fransız polisinin bugüne kadar az görülmüş bir gaddarlıkla kitlelere saldırması eşlik ediyor. Mücadelenin geldiği yerde Nuit Debout hareketi bir ölçüde geri plana düşmüş durumda. Sınıf mücadelesi Fransa’nın hayatına gerçek anlamda damgasını vuruyor.
49/3
İş Yasası, işten çıkartmayı kolaylaştırmaktan çalışma sürelerini arttırmaya, fazla mesai ödemelerine tavan getirmekten işkolu düzeyindeki kazanımların küçük işletmelere uygulanmamasına kapı açmaya kadar çok çeşitli yollardan Fransa işçi sınıfının 20. yüzyıl boyunca büyük mücadelelerle elde etmiş olduğu sayısız kazanımı, Fransa ekonomisinin “modernleşmesi” ve istihdamın arttırılması gerekçeleriyle ortadan kaldırmaya yönelen bir yasa. Şubat ayı ortalarında tartışılmaya başlandığından bu yana, haklı olarak, hem Fransa işçi sınıfının, hem kendilerini geleceğin işçileri olarak gördüklerinden en baştan işin içine giren üniversite ve lise öğrencilerinin, hem de genel olarak halkın çoğunluğunun tepkisini toplamış durumda.
Eylemler 9 Mart’ta başladı, 31 Mart’ta ise doruğuna yükseldi. O gün, sendikaların verdiği sayılara göre Fransa’nın birçok kentinde toplam 1,2 milyon insan genel grev eşliğinde sokağa çıktı. Yine o gece binlerce insan kendiliğinden Paris’in République Meydanı’nı işgal ederek geceyi orada geçirdi ve Nuit Debout hareketini başlattı. Hareket daha sonra başka bir dizi kente de sıçradı. Mücadelenin gücü, iktidar partisi olan “Sosyalist” Parti içinde de muhalifler yarattı. Bunlar, soldaki diğer partilerin milletvekilleriyle birlikte Parlamento'da ısrarlı bir muhalefete giriştiler.
Genel grevler ve protestolar Nisan ve Mayıs aylarında da devam etse de hiçbir eylem kitlesellik bakımından 31 Mart’ın gücüne ulaşamadı. Grevlerin ve gösterilerin daha önceki kitleselliğe de ulaşamadan tekrarlanması, kitlede bir bıkkınlık ve umutsuzluk yaratabilirdi. Burjuva medyası da bunu körüklüyordu. Üstelik parlamentonun Millet Meclisi olarak adlandırılan alt kanadında mayıs başında hükümet anayasanın 49/3. maddesinin kendisine tanıdığı bir hakkı kullanarak tasarıyı hükümet kararıyla Millet Meclisi aşamasından geçirdi. Fransa’nın halen yürürlükte olan anayasası, 1958 yılında 5. Cumhuriyet kurulurken Charles de Gaulle tarafından neredeyse bir darbe yoluyla ülkeye dayatılmış, anti-demokratik bir anayasadır. Hollande 2006’da muhalefetteyken 49/3 için şunları söylemişti: “49/3 bir rezilliktir, demokrasinin inkârıdır, parlamento tartışmasını frenlemenin bir yoludur.” Ama şimdi iş kapitalistleri memnun etmek, işçi sınıfını kıskıvrak bağlamak olunca kendisi bu “rezilliğe” başvurmaktan kaçınmayacaktı.
Bazıları mücadele yitirildi zannetti. Oysa işçi hareketinin gücü, son onyıllarda ne kadar zayıflamış olursa olsun, hâlâ büyüktür.
Sendikaların savaş taktiği
Fransa sendika hareketi bölünmüş olsa da en sol sendika olan CGT hâlâ en güçlüsüdür. CGT, zaman zaman ikinci büyük konfederasyon olan Force Ouvrière’in de desteğiyle, tam mücadele gücünü yitirmiş görünürken, baştan itibaren kenarda tuttuğu, yorulmalarına izin vermediği ağır toplarını savaş alanına sürdü. Önce kamyon şoförleri girdi işin içine. Zaten asgari ücretle çalışan bu ağır işçilerin yüzünü güldüren tek şey fazla mesaiden kazandıkları paraydı, bu da kuşa çevriliyordu. Kamyoncular yolları kapattılar (Fransa’da kamyoncuların ve traktörleriyle köylülerin yaptığı bu tür eyleme “salyangoz operasyonu” denir). Hükümet akıllı davrandığını sanarak kamyonculara derhal taviz verdi.
Ama ok yaydan çıkmıştı. Ardından rafineriler, benzin depoları ve limanlar greve çıktı. Tabii bu grevlerin hepsi işgal (grev gözcülüğü) unsurları içeriyordu. Böylece Fransa Ecevit Türkiyesi’ne döndü! Benzin istasyonları önünde kuyruklar uzadı. Bazı istasyonlar kapandı. Bunu (işçileri zaten başka sorunlar da yaşamakta olan) tren şirketi SNCF’de ve Paris metro şirketi RATP’de süresiz grevler izledi. En son pilotların da greve çıkacağı açıklandı.
Hükümet fena halde sıkışmış durumda. 10 Haziran’da Avrupa Futbol Şampiyonası başlıyor. Ulaşımda yaşanacak iş bırakmalar Fransa’yı hem dünyaya rezil eder, hem de çok büyük gelirden mahrum eder. “Sosyalist” Parti içinde çatlaklar büyüyor. Meclis Başkanı işkolu kazanımlarından işyeri düzeyinde vazgeçilmesini öngören kötü şöhretli 2. maddeden vazgeçilebileceğini açıkladı. Bu satırlar yazılırken Fransız hükümeti CGT’nin başkanı Philippe Martinez’e görüşme teklif etmişti. Burjuva medyası CGT ve Martinez’e düşman. Özellikle CGT’nin açıklamasını yayınlatmak için genel grev günü Komünist Partisi’nin gazetesi l’Humanité’ye izin verilmesi, ama onun dışında hiçbir gazetenin çıkmasına işçilerin izin vermemesi, “totalitarizm” heyûlasının gündeme getirilmesine yol açtı.Martinez muhtemelen işçilerin sokakta kazandığı gücü, “Fransa’nın çıkarları” adına masada çarçur edecektir. Hareketin en baştan beri talebi olan “yasanın toptan geri çekilmesi”nden, “Fransa milli takımının şampiyonluğu için üç renkli Fransız bayrağı altında toplanmayı engellememek için” geri adım atacaktır. Ama olan olmuştur. Fransa işçi sınıfı şöyle ya da böyle zaferin eşiğindedir.
Şimdi 14 Haziran’da Paris’te merkezi bir miting yapılacak. Son yılların en büyük mitingi olması bekleniyor.
Fransa’yı örnek al!
Fransa’daki mücadele, “sendikalar bitti, mahvoldu” diyenlere ağır bir tokattır. Fransa’daki mücadele, işçi sınıfını “küreselleşme” karşısında çaresiz gösterenlere çok sert bir cevaptır. Fransa’daki mücadele, bütün Avrupa’da yükselen ön-faşist hareketlerin en güçlüsü Ulusal Cephe’nin (FN) lideri Marine Le Pen’in gelecek baharda cumhurbaşkanlığı seçimindeki olası başarısına vurulmuş bir darbedir.
Kıdem tazminatının fona devredilmesi, Türkiye işçi sınıfı için en büyük yenilgi olur. Önümüzde bu var. Fransa’yı iyi incelemeli, şimdiden örgütlenmeliyiz. Fransa’ya Fransız kalmamalıyız! Sınıf mücadelesi nelere kadir, görüyoruz! Fransa’daki başarıyı Anadolu toprağına taşımalıyız!
Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Haziran 2016 tarihli 80. sayısında yayınlanmıştır.