Devlet sivilleri öldürmüyor mu?
Türkiye'nin doğusunda sokağa çıkma yasakları eşliğinde kuşatma altına alınmış Sur ve Cizre gibi ilçelerde barikat savaşları yaşanıyor. Diyarbakır'ın Sur ilçesinde 2 Aralık'ta ilan edilen sokağa çıkma yasağı 11 Aralık'ta 17 saatlik bir ara verildikten sonra aralıksız devam ettirildi. Bu anlamda kuşatma iki aylık süreyi aştı. Şırnak'ın Cizre ilçesinde ise 7 Aralık'ta ilan edilen sokağa çıkma yasağı askeri kuşatma ve barikat savaşları ile birlikte devam ediyor. Silopi'deki sokağa çıkma yasağı ise 39. gününde gece boyu sokağa çıkma yasağına dönüştürülmüş şekilde sürdürülüyor. İlan edilmemiş bir sıkıyönetim yaşanıyor.
AKP iktidarı ve askeri kaynakların iddialarına göre sivillere zarar vermemek için azami özen gösteren silahlı kuvvetler bu sebeple çok yavaş ilerleyebiliyor. Oysa bu yavaşlığın sebebinin sivillere özen gösterilmesinden ziyade kuvvetli bir direnişle karşılaşılmasından kaynaklandığı anlaşılıyor. Zira Türkiye İnsan Hakları Vakfı'nın (TİHV) sürekli güncellenen verileri kuşatma altındaki bölgelerde ölen çok sayıda sivil olduğuna işaret ediyor. TİHV'nin açıklamalarına göre Sur, Dargeçit, Cizre, Silopi ve Nusaybin'de en az 113 sivil öldürüldü. Bunlardan 19'u çocuklardan, 17'si ise 60 yaş üstü sivillerden oluşuyor. Bir bebek annesinin karnında kurşunla vurularak öldü. Ölen sivillerden 40 kişi kendi evinin içinde öldürüldü. Bu insanlar top mermisi isabet etmesi, evlerin silahla taranması sonucunda ya da sokağa çıkma yasağı dolayısıyla sağlık hizmetine ulaşamadığı için yaşamını yitirdi. İktidar sürekli barikatlardan, hendeklerden ve buralarda yaşanan silahlı çatışmalardan bahsediyor ancak barikat ve hendeğin olmadığı bölgelerde yapılan protesto eylemlerinde de üçü Diyarbakır'da biri de Nusaybin'de olmak üzere dört insan polisin ateş açması sonucu katledildi.
CHP'nin Diyarbakır'a gönderdiği heyetten Hatay milletvekili Hilmi Yarayıcı ve İstanbul milletvekili İlhan Cihaner yukarıda çizdiğimiz tabloyu doğrulayan açıklamalarda bulundu. Onlar da 1 yıllık bir zaman zarfında 135'i Nisan ayında kabul edilen iç güvenlik yasasından sonra olmak üzere toplam 157 sivilin öldürüldüğünü açıkladı. Sur'da yaşanan zorunlu göç olgusuna da işaret eden milletvekilleri nüfusun 24 bin'den 2 bin'e kadar düştüğünü açıkladı.
Polisin silah kullanmaktaki keyfi tutumu en son Cizre'de yaralıları ve cenazeleri tahliye etmek için bölgeye giden elinde beyaz bayraklarla yürüyen insanlara açılan ateşin, yine polisin açtığı ateşte yaralanan İMC TV kameramanı tarafından belgelendi. Bir gazetecinin kendisi yaralandığı hâlde kahramanca yaşananları belgelemesi halkı gerçeklerle buluşturdu. Nihayet Cizre'de yine top atışıyla yıkılan bir binanın bodrumunda mahsur kalan 29 kişi ambulansların bölgeye ulaştırılmamasıyla devlet tarafından adeta ölüme terk edilmiş durumda. Bu 29 kişiden, 29 Ocak itibariyle altısı öldü ve beş kişinin de durumunun kritik olduğu belirtildi. Bodrumda mahsur kalan Mahmut Yavuzer, canlı yayında telefonla ne zaman ambulanslar gelse top atışlarının başladığını anlattı. Bodrumda yan yana yatan yaralıların resimleri basına yansıdı.
Tüm bunlar devletin, sivillerin zarar görmemesi için azami dikkat gösteriyoruz söyleminin gerçekle ilgisi olmadığını ortaya koyuyor. Nitekim "Mustafa Kemal'in askeri" olmaktan son dönemde “Tayyip Erdoğan'ın askeri” olmaya terfi etmiş olan Doğu Perinçek bu gerçeği şu sözlerle ağzından kaçırdı: "Savaş koşullarında böyle şeyler olur!" Eğer böyle şeyler savaşta oluyorsa o hâlde barikat da, hendek de savaşın bir başka gerçeğidir! Türkiye İnsan Hakları Vakfı gibi Genelkurmay Başkanlığı da her gün güncellenen verileri açıklıyor. Genelkurmay, internet sitesinin önemli yurt içi olaylar bölümünde verdiği bilgilerde sürekli "etkisiz hâle getirilen terörist" sayısı yayınlıyor. Ancak bu siteden yayınlanan bilgilerde öldürülen sivillerden haber yok. Ya bu insanlar yok sayılıyor ya da ana akım medyada her gün yapıldığı gibi onlu yaşlarında çocuklar ve yetmişlerini geçmiş yaşlılar "terörist" olarak yaftalanıyor.
Gerek Başbakan gerek Cumhurbaşkanı gerekse de diğer hükümet yetkilileri ile onların destekçisi medya organları devletin sivilleri öldürmediğini iddia ediyor. Aynı devletin valisi Eskişehir'de dövülerek öldürülen Ali İsmail Korkmaz'ı kendi arkadaşlarının öldürdüğünü söylemişti. Armutlu'da bir ev baskınında polis tarafından keyfi şekilde katledildiği kamera görüntüleriyle ortaya çıkan Dilek Doğan'ın da önce polise saldırdığı ve silahını almaya çalıştığı iddia edilmişti.
Tüm bunlar barikat ve hendek olmadığında da devletin insanları katlettiğinin en açık kanıtları olarak karşımızda dururken, Sur'un, Cizre'nin, Silopi'nin gençleri barikatların arkasında "biz özsavunma yapıyoruz" dediklerinde bu insanların karşısında ne söylenebilir?