HDP’nin Erdoğancılık ile imtihanı
Devrimler ve savaşlar ayrıştırıcıdır. Toplumu değiştirme iddiasındaki hareketler, düzen yanlısı eğilimlerle mücadele yanlısı eğilimleri durağan dönemlerde bünyesinde sorunsuz taşıyabilir. Ama söylemde savunduklarını bedel ödemek pahasına da olsa eyleme dökme zamanı geldiğinde bu iki eğilim artık yan yana duramaz olur. 7 Haziran seçimlerinden beri Kürt halkının vermek zorunda kaldığı var olma savaşı da HDP’de benzer bir durum yarattı. YDG-H/HPG ile devletin kolluk kuvvetleri arasında başlayan çatışmaların devletin sivil halka yönelik toptan bir cezalandırma eylemine dönüşmesi ile birlikte Kürt hareketi içindeki, varlıkları öteden beri bilinen iki ana eğilim arasındaki çelişki iyice keskinleşti. Öyle ki HDP’nin en yetkili ismi Selahattin Demirtaş, Cumhuriyet gazetesine verdiği röportajındaki "Partide Erdoğan sevdalısı bir damar her zaman vardı." sözleriyle bu eğilimler arasındaki mücadeleyi kamuoyunun gündemine taşımak zorunda hissetti kendisini.
Yerimiz kısıtlı. O yüzden ne Ağrı Belediye Başkanı Sırrı Sakık’ın “Buna açıklık getirmesi lazım, her tarafa çekilecek açıklamalara gerek yok” sözleri üzerinde duracağız, ne de Dengir Mir Mehmet Fırat ve Celal Doğan’ın başkanlıkla ilgili açıklamalarına değinip Meksika tipi başkanlığın faziletlerini (!) inceleyebileceğiz. Erdoğan sevdalısı kanadın önerdiği politik çizginin Kürt halkını nereye sürüklediğini şimdilik Erdoğan sevdasını açıkça dile getirme cesaretini göstermiş tek HDP’li olan Adil Zozani’nin geçmiş demeçlerini malzeme olarak kullanacağız.
Zozani’nin görüşlerinin iflası
“Bana göre yeniden bir refleks okumaya gerek yok. Kürtler, demokratik çözümden yana olanlarla yürüyecektir.2010’dan bugüne kadar yaşananlar gösteriyor ki ürkek davranmamak gerekiyor. Kürtler ancak Türkiye’de değişimi arayan dinamiklerle yürüyebilir. Bunu salt Erdoğan olarak ifade etmemek gerekiyor. Erdoğan’ın becerisi bu değişim arzusunu tahlil edebilmedir. AK Parti hükümeti kendi varlığını yeni Türkiye’de konumlandırıyor. CHP ve MHP’den farkı budur.”
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önce, T24 haber sitesine verdiği röportajda böyle diyor Zozani. AKP’yi, değişim isteğini en iyi tahlil eden dinamik olarak niteliyor. Evet, bir dönem AKP, kitlelerin değişim arzularını gerçekleştirebileceği yanılsamasını yaratmıştı. Bu yanılsama sayesinde bir kısım liberali ve Kürt siyasetinden bazı isimleri kendisine yedeklemeyi de başarmıştı. Ama bu bir ömür önceydi. Röportajın verildiği dönem için bile eskimiş bir tespitti. Kitleler günümüzde hâlâ değişim istiyor. AKP ise bırakın herhangi bir değişime öncülük etme iddiasını, bu arzuların önündeki en büyük engel olarak dikiliyor. AKP, bayrağındaki “değişim” sloganını söküp yerine “istikrar” yazalı uzun zaman oldu. Bundan sonra değişim yolunda atılacak her adım kaçınılmaz olarak AKP’ye cepheden yüklenmeyi gerektirecektir. AKP, düzene karşı değildir, düzenin ta kendisidir.
Değişim yanılsamasının rehavetine kapılmanın Kürtler için bedeli ise ağır oldu. Süreçler, açılımlar peşinde koşarak uzun yıllar heba edildi. AKP’ye duyulan güven ile onun “kendisi için istikrarlı” bir düzen kurmasına göz yumularak Kürt halkına yönelik baskılarla, katliamlarla dolu savaşa giden yolun taşları döşendi. Bugün çatışmalarda çocuklar hayatını yitirirken HDP içindeki Erdoğan sevdalılarının bu olan bitende kendi sorumluluklarının ne olduğunu iyi düşünmeleri gerekir.
Yanlışta ısrar!
Zozani daha yakın bir tarihte, 1 Kasım seçimlerinden hemen sonra ise şöyle diyor Akşam gazetesine:
"Türkiye'de bugüne kadar birçok Kürt partisi kuruldu ve seçimlere katıldı. Kürt partilerinin özelliği, kemikleşmiş seçmene sahip olmasıdır. Ama ilk kez, bir Kürt partisine gelen oylar, 1 Kasım seçimlerinde geri gitti. HDP'nin özellikle 7 Haziran seçimlerinde kullandığı, ‘Seni başkan yaptırmayacağız’ söyleminin partiye oy getirdiğini düşünmüyorum. 7 Haziran'da HDP'ye gelen bu oylar, AK Parti'nin oylarıydı. 7 Haziran'dan sonra oylar sahibine geri dönmüş oldu. HDP'nin bu durumu iyi okuması gerekiyor."
Açılımlar ve süreçler döneminde yasal Kürt partilerinin oy oranı kemikleşmiş taban denilen %6-7 sınırını hiç aşamadı. Hatta zaman zaman bunun bile gerisine düştü. Öyle ya, bu sorunu AKP çözecekse HDP niye? HDP’nin yükselişi ise cumhurbaşkanlığı seçimleriyle başladı. Bu tarih, Selahattin Demirtaş’ın politikasının merkezine Erdoğan karşıtlığını koyuşunun da başlangıcı aynı zamanda. “Ben, sazdan başka bir şey çalmam” esprisinde sembolleşen yolsuzluk eleştirileri belki yetersizdi. Ama %6 psikolojik sınırının aşılmasını sağladı. “Seni başkan yaptırmayacağız” ise cumhurbaşkanlığı seçiminde estirilen rüzgârı fırtınaya dönüştürdü. Oy veren vermeyen, ama değişim isteyen geniş kitleler için ciddiye alınması gereken bir odak oldu HDP.
7 Haziran’dan sonraki geriye düşüşün ise iddia edildiği gibi “uzlaşmaz bir Erdoğan karşıtlığı” ile alakalı olduğunu düşünmek gerçekleri ters yüz etmektir. Tam aksine psikolojik üstünlüğü kaybetmiş AKP’ye MİT TIR’ları üzerinden, yolsuzluklar üzerinden aynı sertlikte vurmaya devam etmediği için oy kaybetti HDP. Kürtler bugün Erdoğan’a karşı bir anlık duraksamalarının bedelini ödüyorlar. Değil ki kurtuluşları Erdoğan’da olsun!
Erdoğan sevdalısı çizginin Kürt halkını getirdiği nokta ortadadır. Bizim de daha önce sıklıkla dile getirdiğimiz tüm eksikliklerine rağmen Selahattin Demirtaş’ın kişiliğinde somutlaşan mücadeleci çizginin getireceği sonucu merak edenlere ise tavsiyemiz, 7 Haziran gecesini hatırlamalarıdır.
Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Ocak 2016 tarihli 75. sayısında yayınlanmıştır.