Syriza'dan çok Syrizacı'lar
Çipras'ın Syriza'sı Yunanistan seçimlerini kazandığında tam bir zafer havası vardı. Sadece Yunanistan'da değil Türkiye'de de... Hemen Türkiye'nin Syriza'sı kim olacak tartışmaları başladı. Bu mevkiinin HDP'den Vatan Partisi'ne kadar taliplisi çoktu. Ne var ki Syriza'nın kardeş partisi ÖDP, mührün kendisinde olduğu konusunda ısrarlıydı.
Syriza, AB'nin kemer sıkma paketini referanduma götürdü. Yunanistan emekçi halkı, Syriza'ya bir zafer daha hediye etti. Hayır, Evet'i emekçi mahallelerinin gücüyle ezdi. Ama Çipras gidip aynı paketin altına imza attı. Önce pakete muhalif maliye bakanını tasfiye etti. Sonra parti içi muhalefete savaş açtı. Syriza'nın başında olduğu hükümetin polisi ise sokakta sandıktan çıkan "hayır"ı, liberal darbeyle "evet"e çeviren Çipras'a karşı direnen halka gaz bombalarıyla saldırıyordu. Şimdi buna ihanet denmez de ne denir?
Türkiye'nin Syriza'sı olmaya soyunanlar birden dağılıverdi. Hepsi anında ulusal politikaya döndüler. Syriza'yı soldan eleştiren ama sonuçta Syrizacı olanlar ihanet yerine ricat yani geri çekilme kavramını kullanmayı tercih ettiler. Halbuki ricat kavramı askeri terminolojiden siyasete aktarılmıştır ve düşman taarruzu karşısında bozguna uğramamak adına düzenli ve planlı bir geri çekilişi anlatır. Siyasette, güçsüzlük durumunda geri adım atmak, tavizler vermek için kullanılır. Oysa Syriza, tüm halkın desteğini aldığı bir anda, halkın hasımları olan sermaye, AB, İMF ve Merkel'in kara kara düşündüğü bir anda geri adım atıyordu. Kalenin içinde halk direnmek için kol kola girmişken, şehrin anahtarını barbarlara tek ok fırlatmadan teslim ediyordu.
Dünün Syrizacıları çark ederken, Syriza'yı her durumda savunmak için göğsünü siper eden ÖDP oldu. Birgün gazetesi Syriza'nın aslında ihanet etmediğine dair peş peşe yazılar yayınlamaya başladı. Eski ÖDP Genel Başkanlarından Hayri Kozanoğlu, Syriza'nın yenilgisinden, Güney ülkeleri için “Tek ülkede sosyalizmi bırakın tek ülkede neo-liberalizme karşı direnişin bile imkansız olduğu” dersini çıkardı. Ne ders ama! Kozanoğlu'nun Stalinist damarı onu yapa yapa Stalinist Trotskist yapmış baksanıza! Çünkü Stalinistler Trotskiy'i tüm ülkelerde aynı anda devrim yapmayı beklemekle suçlar. Halbuki bu büyük bir çarpıtmadır. Trotskiy, tek ülkede başlayan devrimin yayılmasını ve sosyalizmin uluslararası arenada zaferini savunur. Kozanoğlu'nun Stalinist Trotskizmine bakarsanız Syriza suçsuz çünkü aynı anda İspanya ve İtalya'da da halk direnişe geçmediği için Syriza'nın Yunanistan'da teslim bayrağını çekmesi normal. Sormazlar mı, Yunanistan direnmezse İtalya, İspanya nasıl dirensin? Sen ilk mevziiyi savaşmadan terk edersen kalanları nasıl korursun?
Syriza'nın gençliği alanlara çıkmış, parti içi muhalefet isyan bayrağını çekmiş ne gam! Birgün gazetesi Syriza'dan çok Syrizacı. Gazetenin köşesinden “Ne etti la bu Syriza size!” diye serzenen İbrahim Varlı, Syrizacılığı, anlaşmadan Yunanistan'ın kârlı çıktığını söylemeye kadar vardırıyor. Pes doğrusu, bu kadarını Syriza'nın kendisi bile söylemiyor! Bu kadar açıktan Syriza dalkavukluğu yapmayan değerlendirmelerde ise Syriza, başına talihsiz olaylar gelmiş bir şekilde ihanetin faili değil de olayların mağduru olarak sergileniyor.
Önce Syriza'yı iktidara getiren, sonra da referandumda hayır diyen Yunanistan emekçi halkı, tüm bunları Çipras'ın kara kaşı kara gözü için değil, kemer sıkma paketinden kurtulmak için yaptı. Ve ihanete uğradı! Bunu görmeyen Yunanistan'dan ders çıkaramaz. Çünkü Yunanistan'da çıkarılacak ilk ve en büyük ders, emekçi halkın ihanet eden liberal partilere değil mücadeleyi işçi iktidarına taşıyacak öncü devrimci bir partiye ihtiyacı olduğudur.
Ek yazı
Halkın “Ohi”si, Çipras’ın Ne’si?
Temmuz ayı, Yunanistan’da ülke ölçeğinde bir tahterevalli gibi yaşandı. Bir başta Yunan emekçileri, öte başta AB emperyalistleri. 5 Temmuz’da düzenlenen referandum tahterevallinin halk yanının yukarı, AB yanının aşağı yönde hareketini temsil ediyordu. Referandumdan iki gün önce, 3 Temmuz’da “Ohi” (hayır) taraftarları, belki de Yunan tarihinin gördüğü en büyük kitle gösterisini düzenlemişti. “Ohi” oyunun kendisi ise yüzde 62 çıktı. İşçi mahallelerinde bu yüzde 80’e kadar yükseliyordu! Tam bir zafer!
Ertesi hafta tahterevalli ters yönde hareket etti. Halkın kemer sıkmaya büyük bir tepki gösterdiğini gören Çipras gitti, teslim oldu! Önce kendisi 8 Temmuz’da daha önce halkın reddettiği AB/IMF’nin teklifi programdan da daha ağır bir kemer sıkma programı önerdi. Sonra referandumdan sadece bir hafta sonra 12 Temmuz’da yapılan zirvede kendi önerdiği programdan da ağır, Yunanistan’a Düyun-u Umumiye gibi bir kurum getirerek yarı-sömürgeleşme sürecini tescil eden bir dayatmaya boyun eğdi! Tam bir hezimet!
Halk “Ohi” dedi, Çipras hemen ardından “Ne” (evet). Bu çelişkiyi kimse açıklamıyor. Oysa çelişkiyi doğuran dinamik çok önemli. Çipras’ın Yunanistan’ın politik yelpazesindeki yerinin ne olduğunu açıkça ortaya koyuyor.
Çipras’ın özlemi “Ne”ydi!
Gerçek gazetesinin sitesinde referandumdan üç gün önce yayınlanan bir yazıda şu deniyordu: “Bizim tahminimiz odur ki, Çipras’ın ve Syriza’nın en sağ unsurlarının umudu, kendi dışındaki partilerin tabanının zaten ‘evet’ oyu kullanmasının yanı sıra, kendi tabanının bir kısmında da AB konusunda var olan yanılsamalar dolayısıyla ‘evet’ oyunun referandumu kazanacağıdır. Bunun sonucu, ekonominin resmi iflasın kenarından dönmesi, ama Yunan halkının 2010’dan beri süren sefaletinin artarak devam etmesidir.”
Yani, Çipras halkı referanduma götürürken planını sonucun “evet” çıkacağı varsayımı ile yapmıştı. Bütün amacı, “evet” çıkınca, “Ne yapayım, kemer sıkmayı halk istedi” demek ve kendini temize çıkarmaktı. Bu senaryo doğru ise halk “hayır” deyince Çipras ve arkadaşlarının ne yapacaklarını şaşırmış olmaları gerekir. Bunu doğrulayan bir bilgi eski Maliye Bakanı Yanis Varufakis’ten gelmiştir. Varufakis 5 Temmuz gecesi heyecan ve neşe içinde Syriza merkezine gittiğinde, ölü evine gitmiş gibi bir manzara ile karşılaştığını anlatıyor! Demek ki Gerçek gazetesinin tahmini doğrulanmıştır! Bu ilk şaşkınlığı attıktan sonra ise Çipras eski planını “hayır”a rağmen sürdürmeye karar vermiş ve teslim bayrağını çekmiştir!
Çipras’ın gerçek ortağı Nea Dimokratia!
Çipras, referandumda gerçekten has burjuva partilerinin, en başta ikinci büyük parti konumunda olan sağcı Nea Dimokratia’nın (Yeni Demokrasi) tabanının oylarına güvendiyse bunun tek bir anlamı olabilir: Yunanistan politikasının hayati önem taşıyan konusu olan kemer sıkmada Çipras’ın yeri Nea Dimokratia’nın yanıdır! Yani Çipras artık solda bile değildir. Nitekim Syriza içinde milletvekillerinin isyanı dolayısıyla 15 ve 22 Temmuz günlerinde mecliste kemer sıkma konusunda yapılan oylamaları Çipras ancak sağcı partinin ve diğer düzen partilerinin milletvekillerinin oyları sayesinde kazanmıştır.
Çipras şimdi de asi milletvekillerini “Ya hizaya gelirsiniz, ya da erken seçim yaparım” seçenekleri ile tehdit ediyor. Yani onları da sağ ile aynı oyu kullanmaya zorluyor. Biz sanıyoruz ki, Nea Dimokratia Yunan burjuvazisinin çıkarları adına kabul ederse, erken seçim yapılmayacaktır. Yerine bir Syriza-Nea Dimokratia koalisyonu kurulabilir. İşte o zaman Çipras’ın sadece referandumda ve meclisteki oylamalardaki tarafının değil, gerçek yerinin sağın yanı olduğu hükümet koalisyonuyla da tescil edilir. Sadece sağın değil. Referandum gecesi Nea Dimokratia’nın yeni başkanı gayet açık sözlü biçimde Yunan burjuvazisinin “sınıf tepkisi”ni göstereceğini açıkladığına göre, Çipras’ın yeri Yunan burjuvazisinin yanıdır!
Acaba bizim şaşkınlarımız o zaman da hâlâ “Ne etti la bu Syriza size?” diye soracaklar mı? Bize değil ama size epey bir kötülük etmiş anlaşılan!