Erkek şiddetine karşı öz savunma örgütlenmeleri kuralım!
Özgecan Aslan'ın maruz kaldığı saldırı ve ardından vahşice katledilmesi, kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetlerine karşı toplumda ciddi bir duyarlılık yarattı. Her yıl yüzlerce kadının yaşamını elinden alan cinayetlere, çok daha fazlasının her gün karşı karşıya kaldığı şiddete ve tecavüze ve neredeyse her kadının maruz kaldığı çeşitli biçimlerdeki tacize karşı kadınların içten içe biriken öfkesinin patlamasına yol açtı. Çünkü bu toplumda her yere korumalarıyla, şoförleriyle giden kadınlar dışında "Özgecan'ın başına gelen benim başıma gelmez" diyebilecek tek bir kadın yok. Dışarıdaki tehditlere karşı daha korunaklı olsalar da, onların bile en yakınlarındaki erkeklerin tehdidi altında olmadıklarını kesin olarak kim söyleyebilir? Özgecan'ın öldürülmesinin ardından yapılan eylemler, bir yandan bu öfkenin dışa vurumu bir yandan da kendini güvende hissederek yaşama isteğinin ifadesiydi.
Her kadın cinayetinin ardından, bu son olsun derken, kadınlar öldürülmeye devam ediyor. Devlet de kadınları değil, şiddetin faillerini koruyor. Ve artık tahammülümüz kalmadı. Kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetlerinin önlenmesi yönünde taleplerimizin gerçekleşmesi için mücadele ederken, devletin korumadığı kadınların yaşamını savunmak için kadın dayanışmasını yükseltmenin zamanı geldi. Yani kadınların şiddete karşı kendi savunmalarını kendilerinin sağlayacağı, caydırıcı bir güç oluşturacağı öz savunma örgütlenmeleri kurmanın zamanı.
Öz savunma örgütlenmelerinin oluşturulması ve bunların yaygınlaştırılması örneğin şiddet anında pratik olarak şiddetin savuşturulması ve engellenmesi ile sadece tek bir kadının yaşamının savunulmasını sağlamayacaktır, ki bu bile bugün temel ihtiyaçlarımızın başında geliyor. Aynı zamanda yaygınlaştıkça sorunun çözümü için çok daha uzun vadeli sonuçları olacaktır. Erkekler mahkemede ufak tefek göstermelik hareketlerle ceza indirimi alırken, bir kaç istisna dışında kadınların meşru müdafaadan bile faydalanamaması karşısında toplumda öz savunma fikrinin meşruluğunun yaygınlaşmasını sağlayacaktır. Şiddet tehdidi altındaki kadınların erkekler karşısında kendilerini daha güçlü hissetmelerine neden olacak, yani sadece korumayacak aynı zamanda uğradığı şiddeti, tacizi, tecavüzü ortaya çıkarma konusunda kadınları cesaretlendirecektir. Bu tür meşru mücadele yöntemlerinin yaygınlaşması, mesela sokak ortasında boşanmak istediği kocası tarafından bıçaklanan kadını durup seyredenlerin sayısını azaltacak, müdahale edeceklerin sayısını da arttıracaktır. Ve dolayısıyla büyük ihtimalle erkekler üzerinde yasalardan yönetmeliklerden daha fazla caydırıcı bir etki yaratacaktır.
Öz savunma örgütlenmeleri, tacizin, tecavüzün, şiddetin, kadın cinayetlerinin yaşandığı her yerde kadınların bedenlerini ve yaşamlarını savunmayı hedeflemelidir. Yani sadece sokakta değil, evde, işte, okulda, her yerde kadınlara yönelik saldırılara müdahale edebilecek mekanizmalar kurmalıdır. Bu öz savunma örgütlenmelerin kurulmasında en geniş güç birliğinin sağlanması için sendikalar ve meslek örgütleri ilk adımı atarak kadın örgütleri ile birlikte siyasi partileri, kurumları ve bu perspektifi benimseyecek başka odakları bir araya getirebilir. Kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleri artarken, bugün ihtiyacımız olan bizim de mücadelemizi farklı yöntem ve araçlarla büyütmek olmalıdır. Öz savunma örgütlenmeleri kurmak da bu ihtiyacı karşılayacak en somut yöntemlerden birisi olarak karşımızda duruyor.
Öz savunma örgütlenmeleri kadınların yönetimi altında hareket etmeli, ama gönüllü olarak destek vermek isteyen erkekleri dışlamamalıdır. Böyle bir yaklaşım, sadece öz savunmanın saflarını genişletmekle kalmayacak, toplumda kadına saldırı ve şiddetin meşruluğunun ortadan kalkması için erkeklerin de eğitimine katkıda bulunacaktır.
Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Mart 2015 tarihli 65. sayısında yayınlanmıştır.