Yeni yılın ilk görevi: Gezi tutsakları dışarı, oğullar içeri!
Yarın 2 Ocak 2014, savcı Muammer Akkaş’ın Bilal Erdoğan’a savcılığa gidip ifade vermek üzere tanıdığı sürenin son günü. Soruşturma dosyasının tam bir adaleti engelleme operasyonuyla Akkaş’ın elinden alınmış olması, Akkaş’ın henüz görevde iken muhatabına yolladığı celbi hukuken geçersiz kılmaz. Böyle resmi belgeler kişisel yazılardan farklı olarak makamın iradesini ve sürekliliğini temsil eder. O makamda kim oturuyor olursa olsun. Tabii dosyanın Akkaş’tan alınmasından sonra atanan yeni savcılar işgüzarlık edip “mahdum beyefendi”ye özel bir yazı döşenerek “zahmet buyurmayın, ifadenizi almasak da olur, zira size suç işleme özgürlüğü tanınmıştır” diye bir yazı yazmadılarsa! Öyleyse, yarın 2 Ekim Perşembe günü Bilal Erdoğan kendi ayağıyla gidip istenen ifadeyi vermezse, Türkiye Cumhuriyeti İstanbul Savcılığı ya “mahdum beyefendi”yi zorla getirtecek, ya da kendi kendini rezil edecek!
Bizi asıl ilgilendiren savcılığın ne yapacağı değil tabii. Bizi ilgilendiren, emekçi halkın ne yapacağı. 2014’ün önemli görevlerinden biri, üzerinde ayakkabı kutusu, yatak odası kasası ve para sayma makinesi şaibesi olan bütün şüphelilerin sağlam mahkemeler tarafından yargılanmasını sağlamak. Bu şüpheliler arasında şimdilik Bilal Erdoğan da var. Onun yargılanmasını ve üzerinde mesela Muammer Güler’in ya da Zafer Çağlayan’ın oğulları kadar şüphe varsa delilleri karartmasını engellemek için tutuklanmasını sağlamak da bu görevin asli bir parçası. Bilal Erdoğan’ın babasının başbakan olması tutuklanmaması için değil tutuklanması için bir nedendir. Çünkü Türkiye’nin şu anda en büyük siyasi güce sahip insanının oğlu olan bir şüpheli, sıradan bir insanın yapamayacağı ölçüde delil karartma olanağına sahip olacaktır. Tabii aslında hakkında güçlü bir büyük ölçekli yolsuzluk kuşkusu olan bir sanığın babasının başbakanlık koltuğunda kalması zaten doğru değildir. Ama bu bağlantılı olmakla birlikte başka bir görev. Hükümetin istifasını sağlama görevi! Biz şimdilik Bilal Erdoğan üzerinde duralım.
BirGün gazetesi, 31 Aralık tarihli nüshasının kapak sayfasını çok güzel düzenlemişti. Gezi olaylarıyla başlayan halk isyanı sırasında yitirdiğimiz genç fidanların her biri ayrı renkteki silüetini içeren bir grafik tasarım üzerine başlık şöyle diyordu: “2013 yılının özeti: Sizin çocuklarınız çaldı bizim çocuklarımız öldü”. Gerçekten yılın mükemmel bir özeti!
Bunun bir uzantısı var. 2013 aynı zamanda bizim başka yoldaşlarımızın hapse atıldığı bir yıl oldu. Bütün “suç”ları hükümetin her türlü demokratik hakkı ayaklar altına alan uygulamalarına ve polis gaddarlığına karşı tepkilerini en demokratik biçimde sokaklarda ifade etmek olan bu yoldaşlarımızın yüzlercesi tutsak alındı. 2014’ün bir başka önemli görevi de onları cezaevinde çıkartmak. Bunların arasında yer alan Antalya’dan Mustafa Cihan Yılmaz yoldaşımız üç aydır tutuklu. 6 Şubat’ta davanın ilk duruşması görülürken onu almak için bütün Türkiye’den Antalya’ya gideceğiz.
Ama mahkeme heyetinin kararından daha önemli olan emekçi halk hareketi. Çünkü hareket güçlenmedikçe ne Cihan’ların salıverilmesini güvence altına almak mümkün ne de Bilal’lerin tutuklanmasını. Öyleyse, görevimizin başına, yılın ilk gününden!