Hani AKP faşistti?
Barış, çözüm, müzakere vb. adlarla anılan ve iktidarın Öcalan’la görüşmeleri temel alarak sürdürdüğü süreç dolayısıyla Türkiye solunun başta HDK’nın bazı bileşenleri ve Halkevleri olmak üzere önemli bir kısmı büyük bir açmaz içine düşmüş durumda. AKP’yi ve AKP iktidarını faşist olarak niteleyen Türkiye sosyalist hareketinin Halkların Demokratik Partisi içinde BDP ile birlikte hareket edenleri aynı faşist partinin başlattığı süreci desteklemekte beis görmüyorlar. Eleştirel yaklaşım tamamen kaybolmuş durumda. Kürt hareketi ile ittifak yerine ona iltihak etmeyi tercih eden bu güçler, Türk tekelci sermayesinin asıl amacının Kerkük petrollerine ulaşmak, Kürt hareketini tasfiye etmek, barış ve çözüm özlemini başkanlık sistemi ve işçi düşmanı ekonomik anayasa için rehin almak olduğunu ya görmüyorlar ya da görseler de açıkça söyleyemiyorlar.
Buradan çıkan sonuç açıktır. AKP’ye yönelik faşist nitelemesi bilimsellikten uzak Stalinist dogmalardan beslenen bir küfürnameden ibarettir ve gerçeğin ufak bir fiskesiyle yıkılmıştır. Stalinist dogma faşizmi finans-kapitalin en kanlı, en gerici, en şoven vb. diktatörlüğü olarak tanımlar. Bu tanımlama sanki faşizme nefret kusan bir yaklaşımmış gibi görünse de içinde finans-kapitalin en kanlı, en geri, en şoven olmayan kesimleriyle ittifak arayan reformist bir halk cephesi yönelişini barındırır. Trotskiy’in Marksist yöntemle ortaya koyduğu analizde ise faşizm, burjuvazinin demokratik, parlamenter, hatta askeri ve bonapartist rejimlerle devrimi bastıramadığı koşullarda iktidar tekelini faşist partiye bırakmak zorunda kalması ancak, karşılığında faşist çetelerin kitle terörü aracılığıyla işçi sınıfının tüm örgütlerinin dağıtılmasıdır. Devrimci Marksist tahlil her gericiliğe faşist demez. Dolayısıyla hem faşizme karşı özel mücadele yöntem ve taktiklerinin gerekliliğini kavrar hem da faşist olmayan burjuva partilerinin ve rejimlerinin en demokratik olanlarının bile gerici karakterini tespit eder.
Oysa AKP’yi sabah akşam faşistlikle suçlayanlar büyük bir şaşkınlık içinde. Müttefikleri Kürt hareketi, “faşist” AKP ile başkanlık sistemi, anayasa ve Avrupa yerel yönetimler şartının ötesinde Misak-ı Milli sınırlarını yani Musul ve Kerkük’ü içine alan siyasi bir ittifakı gündemine almış durumda. Bunlarda siyasi bir ittifak arayışı yok diyemezsiniz. Barış masasında taviz de verilir geri adım da atılır. Bunlar anlaşılır ama hiçbir zaman karşınızdakinin siyasi projelerini desteklemek (başkanlık sistemi, anayasa), toplumsal desteğini arttırmak için görev almak (akil insanlar) ya da ideolojisini kendinizinkinin içine katmak (İslam kardeşliği) zorunda değilsinizdir. Bu yüzden açıktır ki BDP ve dolayısıyla HDK için AKP, bugünlerde burjuvazinin en kanlı, en gerici, en terörist kesimi değildir. Stalinist dogmanın mantığı (mantıksızlığı) sosyalist hareketin hatırı sayılır bir kesimini AKP ile pragmatik bir ittifakın yedeği konumuna getirmiştir.
HDK dışında da aynı çelişkiler yaşanıyor. En acıklı durumu Halkevleri çevresi yaşıyor. Kürt sorununda, Kürtlerin kendi kaderini tayin hakkını hiçe sayarak Kürtlerin gönüllü olup olmadığını sormadan “kardeşliğin ülkesini” kuracağız diyen Halkevleri, Kürt hareketinin bağımsızlık ve devrim perspektifinden tamamen kopmasından ve kaderini ortak ülkeye bağlamasından epey memnun gözükmektedir. Dolayısıyla da sürece destek vermektedir. Halkevleri’ne bakarsanız bu destek AKP’ye değil AKP’ye karşı Kürt hareketinedir. Ama büyük çelişki orta yerde durmaktadır. Halkevleri AKP’ye karşı Kürt hareketini desteklemektedir ama Kürt hareketinin AKP’ye ne kadar karşı olduğunu sorgulamamaktadır. Çünkü sorguladığı anda kendini barış müzakerelerinin yanı sıra “faşist” bir partiyle yapılan siyasi ittifak tartışmasını destekler konumda bulacaktır.
Halkevleri açıkça ilan etmese de bu gerçekten kaçamamakta ve kendini, faşist bir partiye samimiyet testi yaparken bulmaktadır. Sendika.org’un Aktüel Gündem bölümündeki 4 Nisan tarihli “Sömürüye, savaşa, gericiliğe karşı… Bir de sosyal şovenizme karşı..” başlıklı yazıda aynen şunlar söylenmektedir: “Bu konuda ‘samimiyet testi’ AKP ve Tayyip Erdoğan için yapılmak zorunda. Birçok gösterge sayılabilir ancak birkaç tanesi bile yeterli olacaktır bunun için. İlki, CHP’nin bu sürece olumlu bir pozisyondan aktif katılımının sağlanması. Ve MHP’nin yalnızlığa mahkûm edilmesi. Böyle bir taraflaşma, seçmen oranı düşünüldüğünde yaklaşık % 80 eder ki bu da toplumsal onayın sağlanması için çok büyük bir ilerlemedir. (Böyle bir durumda ‘akil adamlara’ bile gerek kalmayabilir).” AKP’den CHP’yi olumlu bir pozisyondan sürece katması bekleniyorsa, demek ki AKP olumlu taraftadır. İkinci samimiyet testine bakın: MHP’nin yalnızlığa mahkûm edilmesi! Faşizm faşizmi yalıtacak! Böyle faşizm dostlar başına…
Biz Marksistiz. Bu yüzden AKP’yi hiçbir zaman faşist olarak nitelemedik. Ama bir burjuva partisi olduğu için hiçbir zaman da AKP’nin içinde aktif olarak yer aldığı bir projeyi desteklemeyi aklımıza getirmedik, AKP’yi olumlu tarafta görmedik, değerlendirmedik. AKP’nin gericiliği sınıfsal karakterinden gelir; kanlı, vahşi, terörist vb. olmasından değil. Demek ki şaşırmamak için Marksizm’den şaşmamak gerek!