Kürtaj yasağına karşı, her kadına ücretsiz kürtaj hakkı

Kürtaj hakkının yasaklanması, kadınları, hamile kaldıklarında çocuğu kendi bedenlerinde büyütme, biyolojik olarak risk alma ve tüm yaşamlarını baştan aşağı buna göre organize etmeye (bazı durumlarda yok etmeye!) zorlayacak bir saldırıdır. Bu hakkın kullanımının kadın dışında eş, veli vs… iznine bağlanması da kadının kendi bedeni üzerinde söz söyleme hakkının elinden alınması ve erkeklerin kontrolüne verilmesi anlamını taşır. Böyle bir kısıtlama da kabul edilemez. Kaldı ki, bu alanda getirilecek bir yasak veya kısıtlama kürtajı engellemeyecek, kadınları, özellikle de yoksul emekçi kadınları çok daha sağlıksız “merdiven altı” koşullarında yasadışı kürtaja yönlendirerek, kadınların ölüme terk edilmesi anlamına gelecektir.

AKP’nin uzun zamandır hedefinde kadınların kazanılmış hakları ve bu haklar üzerine kurulu yaşamları. Önce dizilerdeki “bağımsız, kendi başına ayakta duran” kadın tipinden duydukları rahatsızlık dile getirildi hükümet ağzından. Sonra evlilik dışı ilişki yaşayan dizi karakterleri baş göz edildi yine onların talebiyle. Gayrı resmi birliktelikler sansürlendi, öpüşmeler, sevişmeler resmi izne bağlandı; “Türk aile yapısı” zarar görmesin, “gençlerin zihinsel ve bedensel gelişimleri” olumsuz etkilenmesin diye! Asıl bu denli sansürün ve bastırmanın gençlerin zihinsel ve bedensel gelişimine ne denli zarar verdiği uzun bir tartışma konusu tabii. Ancak bu tür yasaklamaların arttıkça başta çocukları ve kadınları mağdur eden cinsel suçların da aynı oranda artıyor olması bize bir şeyler anlatıyor olmalı...

Yukarıda sözünü ettiğimiz bu yaklaşıma başbakanın kadınlardan “üç çocuk” isteme tavrı eşlik ediyor nicedir. Zaman zaman bu talep beş çocuğa da çıktı, adeta kadın cinayetlerindeki artışa paralel olarak… Başbakanın kadınlardan üç çocuk talep etmesi, bir yandan kapitalist sistemin bekası için işgücü fazlası yaratma amacıyla sınıfsal bir saldırı niteliği taşırken bir yandan da kadınları evlerine tıkıp toplumsal cinsiyetçi işbölümünün devamına katkı anlamını taşıyor. Kadınların ömrü çocuk doğurup bakmakla geçsin, kendilerine ait bir yaşamları olmasın! Zaten korunmaya çalışılan “Türk aile yapısı” nın esası da bu değil mi? Kadının bir insan olarak değil, ancak aile yapısı içerisinde tanımlanması. Yuvayı yapan dişi kuş, fedakâr – cefakâr anne; ama asla kendine ait yaşamı olan bir insan değil!

Ve sonunda erkek egemen toplumsal model ile bu modelde kadınlara biçilen role ilişkin müdahale ve talepler döndü dolaştı, kadın mücadelesinin en simgesel, en önemli kazanımlarından birisi olan kürtaj hakkına saldırı noktasına geldi nihayet. Başbakan dilinin altındaki baklayı çıkardı: “kürtajı cinayet olarak görüyorum, bu iş bu kadar serbest olmamalı” buyurdu. Başbakanın “kürtaj cinayettir, ha doğmuş bir çocuğu öldürmüşsünüz, ha doğmamış bir çocuğu ana karnında öldürmüşsünüz” açıklaması tam bir demagojidir. Kürtaj zaten tanındığı ülkelerde ve bizde de - istisnalar dışında - tıbbi olarak bebeğin bir canlı haline gelmesi süresi olan on haftaya kadar mümkün. Yani bu hak, doğacak canlının da yaşam hakkını gözetecek biçimde sınırlanmıştır. Hatta bu kısıtlamada ceninin yaşam hakkı, kadının sağlık hakkından dahi daha ön planda tutulmakta ve esas alınmaktadır.

Kürtaj hakkı, hem cinsel özgürlük hem de kadın bedeni üzerindeki kontrol bakımından kadın mücadelesinin en büyük kazanımlarından, bu hakkın kazanılması da bu mücadele alanındaki en önemli kilometre taşlarından birisidir. Kadın mücadelesinin belki ortaya çıkışından beri talepleri arasına yazdığı bu hak, yine ilk defa Sovyetler Birliği’nde resmi olarak tanınmasıyla, sosyalist devrimin özellikle kadınlar açısından en büyük kazanımlarından birisi olma özelliğini de taşıyor.  Hükümetin bu alana dair sürdürdüğü politikalar ve olası kürtaj hakkının yasaklanması girişimi, özellikle kadının cinsel yaşamını kısıtlaması, yani özel yaşamına el atması anlamına geliyor. Ama asıl önemli nokta bu saldırı ile başbakan, kadınların bedenleri hakkında karar alma özgürlüğüne el uzatmış oluyor. Kürtaj hakkının yasaklanması, kadınları, hamile kaldıklarında çocuğu kendi bedenlerinde büyütme, biyolojik olarak risk alma ve tüm yaşamlarını baştan aşağı buna göre organize etmeye (bazı durumlarda yok etmeye!) zorlayacak bir saldırıdır. Bu hakkın kullanımının kadın dışında eş, veli vs… iznine bağlanması da kadının kendi bedeni üzerinde söz söyleme hakkının elinden alınması ve erkeklerin kontrolüne verilmesi anlamını taşır. Böyle bir kısıtlama da kabul edilemez. Kaldı ki, bu alanda getirilecek bir yasak veya kısıtlama kürtajı engellemeyecek, kadınları, özellikle de yoksul emekçi kadınları çok daha sağlıksız “merdiven altı” koşullarında yasadışı kürtaja yönlendirerek, kadınların ölüme terk edilmesi anlamına gelecektir. Çeşitli istatistiki veriler de doğumla ilgili kadın ölümlerinde ilk sırada sağlıksız koşullarda yapılan kürtajın geldiğini göstermektedir. İşte bu nedenle en başta bu hak için ağır bedeller ödemiş olan, bedenlerine ve hayatlarına sahip çıkacak kadınlar kuru gürültüye laf bırakmamalıdır. Kürtaj hakkına yapılan bu saldırıya kendi talepleriyle karşı koymalı; değil bu hakkın kaldırılması ya da eş vs. başka birisinin iznine bağlanması, her kadın için ücretsiz, yaygın, ulaşılabilir ve sağlıklı doğum kontrolü ile kürtaj hakkı talebi yükseltilmelidir.