Türkiye İş Bankası müdürü ve Türk-İş Sendikası başkanı aynı frekansta
Türk parasının değerini yitirdiği günlerde bir biri ardına televizyona çıkıp halkı teskin etme işi banka yöneticilerine düştü. Türkiye İş Bankası Genel Müdürü Adnan Bali tüm patronlar gibi halkı fedakârlık yapmaya çağırdı. Sözleri aynen şöyleydi: “Biz bu ülkenin sadece refahını paylaşmak için bir araya gelmiş alelade bir topluluk değiliz. Yeri geldiğinde bu ülkenin zorluğunu, meşakkatini de paylaşacağız.”
İş Bankası, geçtiğimiz yıl 6,2 milyar lira net kâr açıkladı. Krizin kendini göstermeye başladığı 2018’in ilk yarısında açıkladığı kâr ise 3,3 milyar lira. Kendi çalışanlarıyla bu yüksek kârları paylaşmayan ama kriz ufukta göründü mü hemen fedakârlık edebiyatına başlayan Adnan Bali tüm patronların ortak düşüncesini yansıtıyor.
Patronların âdetidir. Borsaya kâr açıklarken şişinirler, işçiyle ücret pazarlığı yaparken ağlarlar. Bu yüzden, süslü sözlerle krizin faturasını işçi sınıfına yıkmaya çalışan bu patronun laflarına karnımız toktur. Peki ya Türk-İş Başkanı Ergün Atalay’a ne demeli? Yaptığı açıklamada şöyle diyor: “Geçmişte tüm olumsuzluklara rağmen, özveriyle üretim sürdürülmüş ve işyerlerine sahip çıkılmıştır. İşçilerimiz bugün de elini taşın altına koymaktan çekinmeyecektir.” Türk-İş Başkanı Türkiye İş Bankası Genel Müdürü ile aynı frekansta konuşuyor.
Patronlar kriz bahanesiyle işçi sınıfının kazanılmış haklarına göz dikmişken, iktidara yapısal reformlar adı altında esnekleşme, kıdem tazminatının kaldırılması ve ücretlerin kısılması için bastırırken işçi sınıfının temsilcilerinin söylemesi gerekenler bunlar mıdır? İşçi sınıfı bırakın taşın altına elini koymayı zaten tüm gövdesiyle taşın altındadır. Asgari ücret açlık sınırının altında en çok kâr eden sektörlerde bile ücretler yoksulluk sınırının yanına bile yaklaşmıyor. Enflasyon işçinin aldığı ücret zammını aylar içinde eritiyor.
Kimse kusura bakmasın! İşçi sınıfının alınterini sömürerek kâr ve ihracat rekorları kırarken işçiye zırnık koklatmayanlar bugün fedakârlık bekleme hakkına sahip değildir. Kimse memleketin yüzde 1’lik asalak azınlığının çıkarları için yüzde 99’unun sömürülmesini “memleket meselesi” edebiyatı ile aklayıp pazarlamaya kalkmasın!
Ergün Atalay ve başka sendikacıların görevi de patronlarla aynı frekanstan konuşup işçilerin direncini kırmak olamaz. İşçiler gerektiğinde başlarındaki işbirlikçi bürokratları da atmasını bilmeli krizin faturasını krizi yaratan patronlara ödetmek için örgütlenmelidir.