Tayyip Erdoğan-Mustafa Koç görüşmesi tapeleri!
17 Aralık'tan beri Türkiye'de politika "tapeler" olarak anılan birtakım ses kasetleri aracılığıyla yapılıyor. Biz de hafta sonu Tayyip Erdoğan ile Mustafa Koç arasında yapıldığı ortaya çıkan görüşmenin "tapeleri" internete düşseydi ne öğrenirdik diye düşündük. Ortaya aşağıdaki hayal ürünü ama son derecede gerçekçi diyalog çıktı.
Tayyip Erdoğan: Sayın Koç, sizin ve TÜSİAD’da örgütlenmiş işverenlerimizin özellikle 2007’den sonra hükümetimize karşı bir muhalefet partisi gibi davrandığınızı biliyoruz. İktidarımızın ilk beş yılında şirketlerinizin değeri neredeyse üç katına çıktı, ama bu size yetmedi. Yok uyardınız, yok tehdit ettiniz, birtakım hanımları üstümüze saldırttınız. [Gerçek’in notu: Erdoğan’ın burada ardı ardına TÜSİAD başkanlığı yapan Arzuhan Doğan Yalçın ile Ümit Boyner’den söz ettiği sanılıyor.] Her şeye eyvallah, ama Gezi olayları sırasında Divan Oteli meselesi bardağı taşıran damla oldu. Şimdi Gezi olayları karşısında takındığınız tutumun ne kadar yanlış olduğunu herhalde siz de anlamışsınızdır.
Mustafa Koç: Sayın başbakan. Biz Gezi olaylarını desteklemedik. Orada birtakım yabancı konuklar ve Türkiye’nin önde gelen aydınları gazdan çok etkilenmiş olduğu için kapılarımızı açtık. Açmasaydık Türkiye çok zor duruma düşerdi.
Erdoğan: Sayın Koç, ben sizi buraya benimle çekişmeye giresiniz diye çağırmadım. Bakın, işte ne duruma düştük, bunda sizin de tuzunuz var.
Koç: Tam olarak hangi durumu kast ediyorsunuz, sayın başbakan?
Erdoğan: Aman, beyefendi, durumu tarife ne hacet? Bana karşı darbe hazırlayan generalleri siz desteklediniz.
Koç(keserek…): Ama sayın başbakan…
Erdoğan: Polemiğe girişmeyelim demiştim. Bitireyim. Bize de bu generalleri tutuklatıp hapiste tutmaktan başka olanak bırakmadınız. Şimdi bakın ordunun durumuna. Maazallah bir askeri tehlike çıksa ortaya, bir uluslararası savaş ya da bir iç kalkışma…
Koç: Sayın başbakan, bunun Gezi ile ilgisi ne?
Erdoğan: Beyefendi, ben Koç ailesinin bugünkü konumuna gelmesinde sabır denen faziletin önemli bir yeri olduğunu sanıyordum. Biraz sabredin de meramımı anlatayım. Ya feshüphanallah!
Koç: Buyrun, efendim. Dinliyoruz.
Erdoğan: Evet, ordunun hali ortada. Şimdi bir de 17 Aralık’tan sonra ortaya çıkan durum var. Biliyorsunuz, biz buna “dost-modern darbe” dedik. Koynumuzda 11 yıl yılan beslemişiz. O adam bizi ne hallere soktu. [Gerçek’in notu: Erdoğan “o adam” kelimelerinin öncesinde ve sonrasında bazı başka kelimeler söylüyor, ama bunlar anlaşılamıyor.] Bakanlarımı yedi. Sonra kaset üstüne kaset. Sonu da geldi mi belli değil. Görüntü mörüntü çıkacakmış diyorlar. Şimdi bu darbeyi önlemek için biz de mecburen savcılar arasında ve emniyet teşkilatında bir temizliğe gitmek zorunda kaldık. Ordudan sonra polis ve yargı da perişan duruma düştü.
Koç: Biz de bu olan bitenleri endişe ile izliyoruz zaten sayın başbakan.
Erdoğan: Bırakın efendim bunları, bırakın. Ben size ne anlatmaya çalışıyorum, siz hâlâ beni eleştiriyorsunuz. Sizin kaybedecekleriniz yanında benim koltuğum ne ki sayın Koç?
Koç: Ben neden kaybedecekmişim ki?
Erdoğan: Siz pek aymamışsınız anlaşılan daha. Bizimle uğraşmaktan geniş resmi göremiyorsunuz pek. Size ne diyorum, sayın Koç? Ordu perişan. Kendi aramızda çekiştik, memleketin ordusunu o hale getirdik. Polis darmadağın. “Dost”umuz dedik yılan çıktılar, polisi de mahvettik. Yargıda herkes küskün, herkes korku içinde. Üstelik halkın yargıya da, polise güveni kalmadı. Mahallede gençler karakol polisine bile laf atıyormuş geçerken “düz mü, paralel mi acaba?” diye. O adam “alo Fatih” diye kasetler sızdırdı, medya halkın gözünde beş paralık. Zaten Gezi sırasında adları penguene çıkmıştı. Sayın Koç, siz Gezi eylemlerine dair resmi rakamları gördünüz mü?
Koç: 81 ilin 80’inde üç buçuk milyon insan sokağa çıkmış deniyor.
Erdoğan: İlahi beyefendi, onlar halka açıklanan rakamlar, siz gerçek rakamları bir duysanız dudağınız uçuklar. Bir de şu tencere tava çalan kocakarılar var. Şimdi size soruyorum: Ya yeni bir Gezi patlak verirse? Şimdi bir de başımızda ekonomik kriz sıkıntısı var. Bu sefer teğet geçeceğini ben bile söyleyemiyorum. Yarın öbür gün kriz patlak verince, siz ne yapacaksınız? İşçiyi kapıya koyacaksınız.
Koç: Beyefendi, şu kıdem tazminatı değişikliğini de bir türlü gerçekleştiremedik…
Erdoğan: Sayın Koç, sayın Koç, bırakın benimle uğraşmayı, ben size ne diyorum, siz ona dikkat edin. Siz işçi çıkaracaksınız. Bütün TÜSİAD üyeleri işçi çıkaracak. TUSKON’cular da çıkaracak, MÜSİAD’cılar da. Şimdi o işçi, “ulan Kürt dağa çıktı, devletle pazarlık ediyor. Çapulcu isyan etti, başbakanın önünü kesti, adam neredeyse düşüyor. İsyan eden bir şeyler koparıyor, ben de pabucu ucuza bırakmam” derse, ne yapacağız? Bir yanda Gezi’ciler, bir yanda işçiler! Hadi Kürtleri şimdilik saymıyorum. Alimallah, bir de onlar girerse bu işin içine! Devletin güvenlik güçleri perişan durumda, nasıl bastırırız böyle bir isyanı? Bakın, biz memlekete refah getirsin diye Amerika’dan şirketlerin ekonomimize yatırım yapmasını sağlıyoruz; af edersiniz ayak takımı o şirketin fabrikasını işgal ediyor. Duymuşsunuzdur Greif denen olayı. Neymiş taşeronculuğa son vereceklermiş. Şimdi bu kötü örnek tutarsa sizler krizde ne edeceksiniz, sayın Koç?
Koç: Sayın başbakan, biz o fabrikadaki anarşik duruma zaten fazla toleransla yaklaşıldığını İçişleri Bakanımız beyefendiye de, Çalışma Bakanı’na da iletmiştik. Tamamen yasaları ayaklar altına alan bir durum var orada. O fabrikanın sahibi fabrikasına giremiyor. Daha büyük bir hukuk ihlali olur mu?
Erdoğan: Aman beyefendi, sanki ortalık süt limanmış gibi siz de asayişi hızla yerine getirmemiz için emirler yağdırmışsınız…
Koç: Estağfurullah, sayın başbakan. Emir ne demek? Durumun hassasiyetini ima ettik sadece.
Erdoğan: Durumun hassasiyetini bir tek siz anlıyorsunuz yani! Bir düşündünüz mü? Biz Greif’i boşalttık diyelim. Evellalah yaparız. Yaparız da, Allah vermesin Gezi’deki gibi zayiat falan oldu, işçi başka yerde öfkeyle ayağa kalktı diyelim. Güvenlik kuvvetlerinin bu durumunda nasıl başa çıkarız? Devlet işleri şirket yönetmeye benzemez, sayın Koç! Şimdi anlıyor musunuz neden Gezi’ye benimle birlikte cepheden karşı çıkmadığınızda hata ettiğinizi. Ateşle oynadınız, ateşle! Sizin sayenizde şımardılar. Durumu yine biz tamir ediyoruz. Bakın, başdanışmanımız bir “orduya kumpas” dedi, bütün darbeciler, Ergenekoncular, o neymiş adları “ulusallar” mı ne, hepsi arkamıza toplandı. Bu ulusallar mesela, Gezi güruhu içinde vardı, şimdi Gezi’yi bölmüş olduk.
Koç: Efendim, generalleri tahliye etmekte gecikiyoruz bile. Durum sizin de buyurduğunuz gibi devleti tahkim etmeyi acil bir görev haline getiriyor.
Erdoğan: Sayın Koç, bu söylediğinizi biz de çoktan düşündük. Ama hükümetimize yeterli güvence verilmeden bunu yapmamız zor. Burada zatıalinize büyük bir vatani görev düşüyor.
Koç: Koç ailesinin vatanseverliği daima her türlü başka mülahazanın üzerinde tuttuğu aşikârdır, sayın başbakan. Nasıl bir görevden söz ediyorsunuz?
[Tapelerin bundan sonrasında ses kalitesi çok bozulduğu için varılan anlaşmanın ne olduğunu ancak zaman içinde öğrenebileceğiz.]