Kenef senin ağzına yakışır!

Amerikan emperyalizminin başkanı Donald Trump, Haiti ve Salvador ülkelerine ve Afrika ülkelerinin ayrımsız tamamına “bok çukuru” ya da “kenef” dedi (İngilizce’siyle “shithole”). Donald Trump’ın belli ki sadece kafası kirli değil. Ağzından da en kirli çukurlardan gelen kokular geliyor. “Kişi herkesi kendi gibi bilirmiş” lafını eskiler boşuna söylememişler. Adam her ağzını açtığında, pis bir laf çıkıyor. Meksikalılara “tecavüzcü” dedi. Kuzey Kore yöneticisi Kim Jong Un’a “benim nükleer düğmem seninkinden büyük” diyerek ergen pisliği yaptı. Erkek arkadaşlarına kadınların en mahrem yerlerine nasıl selamsız sabahsız saldırdığını övünerek anlatıyor. Köleciliği muhafaza etmek için bir milyona yakın Amerikalı’nın ölümüyle sonuçlanan bir iç savaş çıkaran ırkçı generalleri savunuyor. Daha neler neler! Bütün bunların ardından da kendisinin “istikrarlı bir dâhi” olduğunu söyleyecek kadar yüzsüz! Mercimek kadar aklıyla dünyanın askeri bakımdan en güçlü ülkesini yönetmek böyle bir dâhi (!) için kolay olsa gerek.

Ama sanmayın ki Trump’ın ağzından çıkan kokular sadece onun iç dünyasını temsil ediyor. Irkçılık emperyalizm çağının bir hastalığıdır. Kapitalizmin gelişmesi, yaklaşık son 150 yıldır emperyalizm denen uluslararası yapılanmayı doğurmuştur. Emperyalizm, belirli sayıda ülkenin sermayesinin bütün dünyayı kendi sömürü faaliyetlerinin düzenlenmesi amacıyla kullanma ihtiyacının sonucunda ulusları kabaca ikiye bölmüştür: emperyalist uluslar ve emperyalizme bağımlı, sömürülen, ezilen uluslar. Esas olarak Kuzay Amerika’da (ABD ve Kanada), Batı Avrupa’da (Batı’da İngiltere’den doğuda Avusturya’ya, kuzeyde İsveç’ten güneyde İtalya ve İspanya’ya) ve doğu Asya’da (Japonya) var olan emperyalist ülkeler, dünyanın geri kalanını hâkimiyet altına alırken, kendi uluslarının üstünlüğünü ileri sürme ihtiyacı hissetmişlerdir hep. Emperyalist milliyetçilik, en ileri ifadesine ırkçılıkla kavuşur: Emperyalist uluslar diğerlerine göre üstündür! Batı’da bu, “beyaz ırkın üstünlüğü” efsaneleriyle iç içe geçer. Ama ilginç bir şekilde, Japonlar da kayırılır. Mesela siz Japonları nasıl bilirsiniz? Emperyalizmin yamağı rolünü üstlenmiş beyaz Anglo-Sakson üstünlüğünün simgesi Avustralya’nın resmi göç politikasında Japonlar “beyaz ırk” olarak kabul edilir!

Irkçılık elbette emperyalist ülkelerin kapitalist sınıflarının bir ideolojisidir. Ama bu toplumlarda, işçi sınıfının üst katmanlarında, beyaz işçiler arasında bile revaçta olan bir ideolojidir de. Sadece ezilecek ve sömürülecek halkları aşağılayarak bu sömürü ve ezme işlemini kolaylaştırmaz. Aynı zamanda emperyalist ülkenin patronu ile işçisini, “aşağı ırklar”a karşı birleştirme işlevini de görür. Yani ırkçılık emperyalist toplumlarda “vakayı âdiye”den sayılır.

Sıradan kabul edilemeyecek olan, uzun mücadeleler sonunda kamu ortamındaki söylemden elini eteğini çekmiş olan ırkçılığın böylesine kirli biçimde, kendini gizlemeye gerek duymadan yeniden kamu ortamında hortlamış olmasıdır. Hem de ülkenin bir numaralı yöneticisinin ağzında. Bu, Trump’ın faşizme akrabalığını ortaya koyan bir göstergedir. Emperyalist ülkelerde hemen hemen bütün burjuva politikacıları ırkçıdır. Ama sadece faşistler bunu saklamazlar. Çünkü ırkçılıklarını açıklayarak toplumun içinde yaygın olarak var olan ırkçılık sayesinde kendilerine olan sempatiyi arttırmanın peşindedirler.

Haiti vaktiyle Fransız sömürgeciye cevabını vermiş bir ülkedir. Toussaint l’Ouverture adında bir ulusal kahramanın önderliğinde bir devrimle ilk kara cumhuriyeti kurmuştur. Salvador 1980’den 1990’lı yıllara dek güçlü bir gerilla savaşıyla Amerikan emperyalizminin yüreğini hoplatmıştır. Bu gerilla hareketinin adını aldığı tarihi kahraman Farabundo Martí ise 1930’lu yıllarda, aynen 20. yüzyılın başlarında Küba’daki adaşı José Martí’nin yaptığı gibi sömürgeciliğe ve emperyalizme karşı mücadele etmiştir. Afrika kıtasına gelince, ne aslanlar çıkarmıştır o da! Kongolu Patrice Lumuba’dan Güney Afrikalı Steve Biko’ya ve Faslı Abdülkerim’e emperyalizme kök söktüren aslanlar! Onların torunları, Mister Trump, senin ağzına okkalı bir tokadı yapıştıracaktır bir gün mutlaka!

Sabah akşam “Amerika Türkiye’ye savaş açtı” diye haykırıp ardından Trump’la nasıl barışacaklarını hesaplayan yerli ve milli görüş sahipleri ağızlarını açsalar ya! Somali veya Sudan’ı, Mısır veya Tunus’u arka bahçesi haline getirmeye çalışanlar, Trump’ın bütün ezilen dünyaya yönelik hakaretini sineye çekmeyeceklerini ilan etseler ya! Bizim önerimiz şudur: ABD Büyükelçisini Dışişlerine çağırıp bir nota verin. Zarrab gibi bir hırsızı kurtarmak için verilen notadan çok daha onurlu bir iş yapmış olursunuz!