Diri diri yakılanlar Enternasyonali

Zulüm her zaman öldürmek için örgütlenmiş güruhlardan ya da devletin silahlı adamlarından gelmiyor. Diri diri yakılanlar deyince bizim memlekette ilk akla gelen elbette ki 2 Temmuz 1993’te Sivas’ta Madımak otelinin içinde yakılan canlarımızdır. Çok yakında bu olayın neredeyse çeyrek yüzyıla yaklaşan tarihinde bir yeni yıldönümünde o canları anacağız, katledilmelerini kınayacağız, görülmemiş hesabı sormaya devam edeceğiz.

Ama kapitalizmin zulmü yalnızca örgütlü şiddete dayanmıyor. Kapitalizmin zulmetmek için bin türlü yöntemi var. Bir yöntemi de yoksulluk yaratmak ve yarattığı yoksulları yakmak. Bundan beş yıl önce, 2012’de Asya’nın, Hint alt kıtasının Müslüman çoğunluklu ülkesi Bangladeş’te hâlâ hafızalardan silinmemiş bir yangın yaşandı. Dünyanın büyük tekstil markalarına taşeronluk yaparak sanayileşen bu ülkede binlerce işçiyi bir araya toplamış bir imalat merkezinde çıkan yangında 117 işçi cayır cayır yanarak öldü. Bütün dünya ah vah etti, ama üzeri örtülen gerçek bunun bir kaza olmadığı, dünyanın ekonomik düzeninin tam da en temel özelliklerinin bu 117 işçinin ölümünden sorumlu olduğu idi. O en gösterişli AVM’lerdeki gönül çelen tekstil ürünlerini en kârlı biçimde ürettirmek için çokuluslu büyük emperyalist sermaye, Bangladeş gibi yoksulluktan kırılan ülkelerde açlık ücretleriyle ve işçi sağlığı ve iş güvenliğine en ufak bir önem vermeden çalıştırdığı işçilere ürettiriyordu. Yangın doğrudan dünyanın bu düzeninin mantıksal sonucuydu!

Bangladeş’ten batıya doğru gidin, nüfusunun çoğunluğu Müslüman bir başka ülkeye, aziz memleketimize gelin. Tarih Kasım 2016. Adana’nın Aladağ ilçesinde zengin Çukurova’nın yoksul ailelerinin kız çocukları, ortaokul ve lise öğrenimi görürken devlet onlara yurt sağlamadığı için, devletin boşluklarına sızan tarikatlardan birinin yurdunda bütün kurtuluş yollarının tıkandığı bir sözde yurt binasında yanarak öldüler. 15 tane küçük evladımız! Yoksul ailelerin çocuğu oldukları için yandılar. Bu hükümet de, ondan öncekiler de kapitalist zenginlerden vergi almayarak onları “teşvik ettiği” için yurt yapmadı, bu yüzden öldüler.

Bangladeş doğunun yoksul ülkesi. “Yetkilileri” tedbir almamıştır! (Emperyalist sermayenin hiç kusura yoktur, onlar ne “etik kodları” geliştiriyor, bilemezsiniz!) Türkiye’ye gelince, Süleyman Demirel’in hayatında söylediği tek doğru sözle, “Batısı Belçika, doğusu Bangladeş”! Adana tam doğu değil, ama zaten Türkiye’nin zenginlik yoksulluk dağılımı da sadece coğrafi değil. Türkiye içindeki Bangladeş’te küçük çocuklarımız yandı. Hep gerilikten! Ah, bir Avrupa gibi olabilsek! Bir kapağı Avrupa Birliği’nin uygar ülkelerine atabilsek!

Atın bakalım kapağı! Avrupa’nın birinci, dünyanın ikinci finans merkezi Londra’nın orta yerinde, işçi sınıfının mensuplarının mesken diye tıkıldığı bir düşük kaliteli kulede, Grenfell Tower’da üç gün önce insanlar yine cayır cayır yandı! En az 22 kişi öldü, ama küllerin arasında kim bilir henüz ceset olduğu bile anlaşılamamış kaç insan kalıntısı yatıyor! Burası kapitalizmin beşiği, ilk vatanı! Burası uygar Avrupa! Burası Amerika’dan farklı olarak sosyal haklar cenneti! Liberallerimiz ve sol liberallerimiz on yıllardır Londra’nın, Paris’in, Berlin’in hayalleriyle düşlerinde Türkiye’yi kurtarıyorlar! Burası orası. Bangladeş değil. Çukurova’nın Aladağ’ı değil. Londra! Burada, “yetkililer” yıllardır uyarıldığı halde, binanın mantolama sisteminin ağır risk yarattığı bilindiği halde, kurtarma sistemlerinin yetersiz olduğu devamlı söylendiği halde kimse kılını kıpırdatmıyor. Ölenlerin arasında yine Müslüman ailelerden insanlar var. Kimi Bangladeş’ten göçmüştür daha iyi bir gelecek için, kimi Türk ya da Kürt’tür, ailesini kurtarmak için kapağı Londra’ya atmıştır. Bizim yandaş basına bakarsanız, “sahura kalkmışlar” da, “kaç can kurtarmışlar”!

Kapitalizm diri diri yakıyor. Sınır tanımaksızın. Siz hâlâ halkın diniyle oyun oynayıp kapitalizmin şerrini onlardan gizliyorsunuz. İşçi sınıfının her yerde sömürüldüğünü, ezildiğini, horlandığını, kısacası insan yerine konulmadığını saklıyorsunuz. Bu sorunlar “sahura kalkmak”la değil, ayağa kalkmakla çözülür.

Müslüman halklar yüzyıl önce Orta Asya’da Rus kardeşleriyle bir ayağa kalktılar, pir kalktılar. Ekim devrimi 20. yüzyılın neredeyse bütününde ne Moskova’da, ne Kazan’da, ne de Buhara’da işçi emekçinin yakılmasına izin vermedi. Kapitalizmin bugün insanlığı sürüklediği derin kriz karşısında işçi sınıfı Müslümanı, Hıristiyanı, Budisti, Hindusu ve ateisti ile mutlaka ayağa kalkacak ve insanlığın krizini çözecektir!

Bunun için yakılanların bir ortak mücadele örgütüne ihtiyacı var. Madem yangın sınır tanımıyor, işçi sınıfının da sınır tanımaması, dünya çapında örgütlenmesi gerekiyor. İşçi sınıfına ve emekçilere bir Enternasyonal, bir dünya partisi gerekiyor.