Barzani “usta”sından ders alıyor!
Mesud Barzani “fiilen” yönetmeye başladı. Aynen büyük müttefiki Recep Tayyip Erdoğan gibi. Ne demişti Erdoğan bundan iki ay önce? "İster kabul edilsin ister edilmesin, Türkiye'nin yönetim sistemi bu anlamda değişmiştir. Şimdi yapılması gereken bu fiili durumun hukuki çerçevesinin yeni bir Anayasa ile netleştirilmesi, kesinleştirilmesidir.” Barzani’nin görev süresi de 20 Ağustos’ta sona erdi. Bir daha da seçilemiyor. Ama Adalet Bakanlığı beyefendinin görevini 2017’ye kadar uzattı! “Fiili durum”sa bundan âlâsı olmaz!
Bu tür bir yetki gaspının tepki doğurmaması mümkün değil. Nitekim Güney Kürdistan (veya resmi adıyla Kürdistan Bölgesel Yönetimi) coğrafyası Ekim başından beri adım adım bir krize sürükleniyor. Krizin bir ayağı başkanlık meselesiyle ilişkili: Barzani’nin partisi KDP (Kürdistan Demokratik Partisi) ile bir koalisyon zemininde hükümette ortak olan Goran (Değişim) hareketi arasında yoğun çelişkiler yaşanıyor. Barzani Adalet Bakanlığı’na başkanlığının uzatılması kararını aldırdıktan sonra Goran ile ilişkilerini de bozmaya yöneldi. Goran’ın hükümette beş bakanı vardı. Ayrıca meclis başkanı da Goran’dandı. Geçen hafta meclis başkanı yanındaki göstericilerle birlikte Erbil’e girmekten men edildi. İddiaya göre yanındaki göstericilerin arasında PKK militanları da vardı. Kısa bir süre sonra da Goran’ın bakanları kabineden ihraç edildi. Filli yönetim başladı mı nerede duracağı belli olmaz! KDP ayrıca başka bir meclis başkanı seçmeyi de planlıyor.
KDP’nin bu cüretkâr tavrı kalabalıklardan ağır tepki gördü. Birçok yerde halk (bunların Goran taraftarları olduğu belirtiliyor) KDP binalarına saldırdı. Ayrıca Barzani’nin müttefiki gibi davranan İslami Komal ve Yekgirtu partileri de bu saldırılardan nasibini aldı. Güney Kürdistan’ın öteki büyük gücü olan Celal Talabani’nin Kürdistan Yurtsever Birliği (KYB) ise son yıllarda KDP’ye ciddi bir muhalefet sürdürüyor ve farklı bir siyasi çizginin temsilcisi olarak davranıyor. Kriz kolay bitmez. Kürdistan’ın bir tarafta Barzani hâkimiyetindeki Erbil (Hewler) ve Duhok’ta, öte yanda Talabani’nin hâkimiyetindeki Süleymaniye ve Halepçe’de oluşmuş olan iki güç odağı arasında gerilimler yaşaması kaçınılmaz görünüyor.
Ama krizin bir başka ayağı daha var. Bu da ekonomik. Ekim başında, üç aydır maaşlarını alamayan öğretmenler eylem yapmaya başladı. Güney Kürdistan’ın bazı bölgelerinde giderek yaygınlaşan eylemler görüldü. Bunların en ciddisi Ekim başında partiler arası bir toplantıda başkanlık meselesi konuşulurken binanın göstericilerce basılmak istenmesi oldu. Olaylar sonunda beş kişi öldü, yaklaşık 200 kişi yaralandı. Buna rağmen gösteriler devam etti. Bu gösterilerde başkanlık ve hükümet tartışmasının hangi ölçüde, ekonomik nedenlerin hangi ölçüde ağırlık taşıdığını ayırt etmek kolay değil.
Ekonomik sorunların arka planında üç ayrı faktör yatıyor. Güney Kürdistan’da devletin ve ekonominin çarkını ellerinde tutanlar petrol zenginliğini yıllardır kendilerine müreffeh bir hayat yaratmak için kullandı. Bunlar ciplerde cirit atıp semirirken işçi, emekçi, yoksul halk çok zor koşullarda yaşıyor. İkincisi, petrol gelirlerinin bölüşümü konusunda Irak merkezi hükümeti (Bağdat) ile Kürdistan Bölgesel Yönetimi arasında anlaşmazlık var. Bağdat Kürdistan’ın kendi petrolünü kendisinin ihraç etme girişimlerinin yasadışı olduğunu ileri sürüyor. Bu yüzden de merkezi bütçeden Kürdistan’a aktarılması gereken kaynakların ödenmesini zaman zaman durduruyor. Buna cevaben Kürdistan Bölgesel Yönetimi de zor durumdan petrol ihracatını arttırarak çıkmaya yöneliyor ve bu da gerilimi arttırıyor. Ama bu sefer petrol ihracatı da işe yaramıyor. Çünkü burada üçüncü faktör işin içine giriyor: birçok başka petrol ihracatçısı ülkede yaşandığı gibi, petrol fiyatlarında 50 doların bile altına doğru yaşanan anormal düşüş, Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ni de ekonomik olarak kansız bırakmış durumda.
Kürdistan’da çok ağır bir ekonomik ve politik krizin bir patlamaya doğru seyrettiği gözle görülürken Türkiye’de basının üç maymunu oynaması, ancak Barzani’nin Erdoğan’ın ve daha genel olarak Türkiye devletinin himayesinde olmasıyla açıklanabilir. Bu himaye ise vekâleten bir himaye. Türkiye 2011’de ABD Irak’tan askerini çekince devraldı bu görevi. Yani esas hami Washington’da.
Öyleyse ABD’nin koruması Mesud Barzani’ye karşı halkın vermekte olduğu mücadelenin arkasında olmalıyız. Şu anda üç büyük Kürt partisi arasında sosyalistlerin destekleyebileceği bir güç yok. Ama böyle bir güç mücadele içinde doğabilir. Elbette Kürdistan’ın öteki parçalarındaki siyasi hareketlerin bu krizde Barzani’den kopup kopamayacakları da belirleyici olacaktır.