Metal işçisi kadınların çağrısına kulak verelim, şiddete karşı öz savunma örgütlenmeleri kuralım!
2015’te bütün ülkeyi ayağa kaldıran bir kadın cinayeti ile Özgecan Aslan’ın öldürülmesinin ardından Gerçek’in sayfalarında şiddete karşı öz savunma örgütlenmeleri kurma çağrısını yükseltmiştik. Çünkü, kadın cinayetleri her gün kadınların yaşamını elinden alıyor ve şiddetin son bulması, katillerin cezalandırılması için mücadele etmek, bugün hemen şimdi yaşamlarımızı korumak için yeterli olmuyordu. Bu nedenle de tek bir kadının daha şiddete maruz kalmasını, kadın cinayetinde yaşamını yitirmesini istemiyorsak haklarımızı savunurken yaşamlarımızı da savunma gerekliliği öne çıkıyordu.
Öz savunma örgütlenmelerinin var olması, şiddeti şiddet anında savuşturabilmek demektir. Öz savunma örgütlenmelerinin yaygınlaşması, sorunun çözümüne katkı sunacak uzun vadeli sonuçlar da doğuracaktır. Öz savunma örgütlenmeleri yaygınlaştıkça iyi hal ve haksız tahrik indiriminin değil ama kendini korumanın bir hak olduğu fikri de yaygınlaşacaktır. Şiddet tehdidi altındaki kadınlar öz savunma örgütlenmeleri olursa daha güçlü hissedecek, şiddet karşısında susmayıp şiddeti ortaya çıkarma konusunda daha fazla cesaret bulacaktır. Ve hepsinden önemlisi belki de yasalardan daha fazla caydırıcı bir etki yaratacaktır. Nasıl ki sendikalı ve sendikasız fabrika bir değilse, nasıl ki örgütsüz işyerlerinde patronlar kafasına göre, keyfi şekilde davranabildiği halde işçilerin gerçekten gücünü gösterdiği bir sendika örgütlülüğünün var olduğu fabrikada patron aynı şekilde davranmaya cesaret edemiyorsa, öz savunma örgütlenmelerinin var olduğu koşullarda da erkekler bugünkü cesareti gösteremeyecektir. İşte bu gerekçelerle, şiddete karşı öz savunma örgütlenmeleri kuralım dedik.
Bugün de durum farklı değil. Erdoğan 25 Kasım vesilesiyle katıldığı toplantıda, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkmanın olumsuz bir etkisinin olmadığını söyledi ama gerçekte her biri bir yaşam olan kadın cinayeti rakamları öyle söylemiyor. Sözleşmeden çıkılması resmen Temmuz 2020’de gündeme gelmişti. İktidar o tarihte yapamadığını bir gece yarısı yayınlanan Cumhurbaşkanı Kararı ile yapmış, Mart 2021’de Türkiye’nin sözleşmeden imzasını çektiği açıklanmış ve bu karar üç ay sonra yürürlüğe girmişti. 2020’de 300 kadın cinayeti ve 171 şüpheli kadın ölümü olmak üzere toplam 471 kadın yaşamını yitirmişken, 2021’de 280 kadın cinayeti ve 217 şüpheli kadın ölümü ile bu sayı 497’ye yükselmiştir. 2022’de ise 334 kadın cinayeti ve 245 şüpheli kadın ölümü gerçekleşmiş, yani 579 kadın yaşamını yitirmiştir. Erdoğan bu konuşmayı yaptığında Gerçek’in internet sitesindeki yazımızla sormuştuk, bir kez daha tekrarlayalım: Erdoğan’ın “olumsuz bir etki” görmesi için daha kaç kadının ölmesi lazım?
Kadına yönelik şiddet açısından bugün de farklı değil dedik ama mücadele açısından bugün yeni ve farklı olan çok önemli bir şey var. 2015’te bu çağrıyı yaptığımızda en geniş güç birliğinin sağlanmasının yolunun sendikalar ve meslek örgütlerinin ilk adımı atarak siyasi partileri, kadın örgütlerini ve bu perspektifi benimseyecek başka odakları bir araya getirmesinden geçtiğini söylemiştik. O günden bugüne emekçi kadınlar çeşitli mücadele meydanlarında bu şiarı yükseltti. Gebze’de, Birleşik Metal-İş üyesi kadınlar, farklı fabrikalarda çalışan öncü metal işçisi kadınlar, bu şiara somut olarak sahip çıkarak pratikte bunun gereklerini tartıştı. Ve nihayet öz savunma örgütlenmelerinin gerekliliği 2-3 Aralık tarihlerinde düzenlenen Birleşik Metal-İş Sendikası Genel Kurulu’nun kürsüsünden de ifade edildi. Birleşik Metal Gebze Şubesi’nde örgütlü HT Solar fabrikasının baştemsilcisi Gamze Fırat kürsüden şu sözleri söyledi: “Sınıf mücadelesi bayrağı elbette ki kadın mücadelesinde de yükseltilmelidir. Bu doğrultuda fabrikalarımızda tacize, kadına yönelik şiddete karşı sıfır tolerans politikası hayata geçirilmelidir. Sendikamız İstanbul Sözleşmesi ve 6284 gibi kadınları koruyan bütün sözleşme ve yasaların uygulanması için mücadele etmelidir. Ama yasaların uygulanması tek başına yeterli değildir. Bu ülkede kadınlar çantalarında koruma kararları ile öldürülüyor. Şube kadın komisyonlarımız kadınların kendilerini ve başka kadınları koruyabileceği öz savunma örgütlenmelerinin inşa edilmesi için öncülük etmelidir.”
Şiddete karşı en önde mücadele eden emekçi kadınlar, sendikalarını göreve çağırıyor. Bugüne kadar, çok erkek ağırlıklı bir sektörde örgütlü olduğu halde, kadın mücadelesi açısından bir dizi olumlu örneğe imza atan Birleşik Metal-İş sendikasının, bu çağrıya kulak vererek üzerine düşeni yapması için öncü işçilerin bu çağrının takipçisi olacağına şüphemiz yok. Ve biliyoruz ki bu daha başlangıç, bu çağrının başka fabrikalarda, sendikalarda, emekçi mahallelerinde yankılanması için mücadeleye devam!