Bir kez daha şiddete karşı özsavunma

armağan köşe

2015 yılında Özgecan Aslan vahşi bir şekilde öldürüldükten sonra bütün Türkiye ayağa kalkmış; her yerden, herkesten “bu son olsun” sesleri yükselmişti. Özgecan’ın ardından bugüne kadar Türkiye’de 1.369 kadın daha, çoğunluğu da en yakınındaki, tanıdıkları erkekler tarafından, öldürüldü. 329’u 2018 yılının ilk 9 ayında! Her gün en az 1 kadın! Ve bunlar yalnızca kayıtlı, takip edilen sayılar. Çok daha fazla kadın ise şiddete, tacize, tecavüze maruz kaldı. 

Erkek şiddeti, kadınların yaşamlarını ellerinden almaya ya da ölümden de beter bir yaşamı kadınlara dayatmaya devam ediyor. Özgecan Aslan ilk değildi, son da olmadı. Ama bir yandan da bu şiddete karşı kadınlar susmuyor, seslerini yükseltmeye devam ediyor. Hem de her yaştan. En son çarpıcı bir örnek, İstanbul’da Kadriye Moroğlu Anadolu Lisesi’nde yaşanandı. Lisedeyken öğretmeninin tacizine maruz kalan, okul yönetimine yaptığı şikâyet ve başvuruları sonuçsuz kalan bir kız öğrencinin mezun olduktan sonra mahkemeye başvurması sonucu ortaya çıkan olay ve öğretmenin hâlâ elini kolunu sallayarak okulda geziyor olması, okulun öğrencilerini ayağa kaldırdı. Okul, kitlesel ders boykotu ve eylemlerle sarsıldı. Son yıllarda farklı farklı kentlerden, kendi yaşamını savunmak için, kendisi ölmemek için şiddetin failini öldüren kadınların haberleri de basına yansıyor. Ama yaşamlarımızı savunmanın ve şiddeti engellemenin yolu tek tek kadınların kendini savunmaya çalışması olamaz. Çünkü erkek egemenliği ve bugünün Türkiye’sinde istibdad rejimi, kadınların haklarına karşı sistemli, örgütlü bir şekilde, şiddeti engellemek için değil faillerini korumak ve aklamak için birlikte hareket ediyor. Lafa gelince kadına yönelik şiddet insanlığa ihanet, pratikte çocuk yaşta evliliklerin önünü açan müftü nikâhı, boşanmak isteyen eşini 40 yerinden bıçaklayanlara iyi hâl indirimi, kendisine tecavüz eden kişiyle zorla evlendirmenin önünü açacak yasa girişimleri…

Erkek egemenliğinin, kapitalizmin ve istibdad rejiminin bu örgütlü birliği karşısında, ancak örgütlü bir mücadele şiddeti engelleyebilir, şiddeti uygulayanların cezalandırılmasını sağlayabilir. Devrimci İşçi Partili Kadınlar, Özgecan Aslan’ın ölümünden hemen sonra 8 Mart’a “şiddete karşı öz savunma örgütlenmeleri” şiarı ile çıkmıştı. Çünkü caydırıcı yasal düzenlemeler gerekli, devlet kadınların yaşamlarını korumakla yükümlü ve bunun için gereken her şeyi yapması için mücadele etmek lazım; ama bugün kadınların kendi yaşam haklarını savunmasının yolu, bu savunmanın meşruluğu temelinde kolektif bir mücadele ve dayanışmanın örülmesinden, yani öz savunma örgütlenmelerinin kurulmasından geçiyor. Çünkü kadına yönelik şiddet devam ediyor ve şiddetin şiddet anında savuşturulmasını sağlayacak kolektif bir güce ihtiyaç var. Şiddete maruz kaldığımızda susmayalım, susmuyoruz da. Ama sadece sonrasında değil, şiddetin yaşandığı o anda da birlikte hareket etmek “bu son olsun”a bugün belki de en fazla hizmet edecek yöntem. 

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü yaklaşıyor. Dominik Cumhuriyeti’nde Trujillo diktatörlüğü tarafından katledilen Mirabel kardeşler anısına, sadece bir anma değil, onların mücadelesini yaşatma günü olarak ilan edilen 25 Kasım, bir kez daha kadına yönelik şiddete karşı mücadeleyi ve “öz savunma örgütleri” şiarını yükselteceğimiz bir gün olsun!

Bu yazı Gerçek gazetesinin Kasım 2018 tarihli 110. sayısında yayınlanmıştır.