Sağlık emekçilerine yönelik şiddete karşı örgütlenmeye, mücadeleye!

Sağlık emekçilerine yönelik şiddete karşı örgütlenmeye, mücadeleye!

Son yıllarda sağlıkta şiddet olayları giderek arttı ve sağlık çalışanlarına yönelik şiddet herkesin hemen her gün haberlerde gördüğü yaygınlığa ve ölümlere neden olan boyutlara ulaştı. İstanbul Çam ve Sakura Şehir Hastanesi’nde gebe bir hemşirenin tekmelenmesi yine İstanbul’da bir Aile Sağlığı Merkezi’nde çalıştığı esnada silahlı saldırı sonucu katledilen Ömür Erez, şiddetin boyutlarını göz önüne yeniden serdi. Salgın günlerinde cansiperane çalışan ve bundan yüksünmeyen sağlık emekçilerinin istediği, insanca yaşam ve insanca çalışma koşullarına ulaşabilmek.

Artan şiddetin sebebini önce bozuk sağlık düzeninde aramalıyız. “Sağlıkta Dönüşüm Programı” hayata geçirildiğinden beri hem hastaların sağlığı hem de tüm sağlık ekibinin kaderi adım adım piyasanın kontrolüne devredildi. Bu dönüşümle beraber hastaneler işletmeye, çalışanlar köleye, hastalar ise tam anlamıyla müşteriye dönüştürüldü. Artan iş yükü, kötü çalışma koşulları, düşük ücretler sağlık emekçilerini her yönüyle yıpratırken elbette emekçi halkın alacağı sağlık hizmetinin kalitesini de düşürdü.

Ekonomik krizin derinleşmesiyle beraber halk paralı ve pahalı olan sağlığa bütçe ayıramıyor. Bu durum kendini ücretsiz olan acil servis başvurularındaki muazzam artışta gösteriyor. Sonuçta özel hastaneye zaten gidemeyen emekçi halk, pandeminin artan yüküyle beraber kamu hastanelerinde de randevu bulamamaya başladı. İnsanlar, sağlık hizmeti alımında yaşadığı aksaklık sebebiyle yaşadığı öfkeyi yanlış yere, sağlık çalışanlarına yöneltiyor.

Sağlık çalışanlarına yönelik şiddet Koronavirüs salgınıyla beraber artarak yoğun biçimde yaşanmaya devam ediyor. Kimi zaman sağlık çalışanlarına şiddet “sağlıkçı dövme lüksüyle” eş gidiyor kimi zaman da alamadığı sağlık hizmetinde kendini gösteriyor. Sağlık emekçileri aksayan sağlık hizmeti hakkında düzenleme ve çözüm isterken Sağlık Bakanlığı çözüme hiç yanaşmazken, halkın CİMER’e yaptığı basit bir şikâyet, şikâyetin muhatabına hayatı zindan edercesine büyütülüyor. Şikâyet adeta bir baskı ve tehdit aracına dönüşüyor. Sağlık Bakanlığı sağlık emekçilerine sahip çıkmamakla beraber şiddeti azaltan herhangi bir önlem de almıyor. Şiddeti uygulayanlara caydırıcı cezalar uygulamak bir yana Bakanlığın bizzat kendisi şiddeti kışkırtan açıklamalar yapıyor.

Pandemi patlak verdiğinde toplumun her kesimi tarafından alkışlanan sağlık emekçileri, şimdilerde tekrar günah keçisine dönüşmüş vaziyette. Hakkını isteyen ve grev yapan sağlık emekçilerine iktidar yanlısı medyanın bir magazin programında Hakan Ural’ın yaptığı aleni şiddet çağrısı (grev acil servis hizmetlerinde aksamaya neden olmayacak şekilde örgütlenmiş olmasına rağmen) akıllarımızda. AKP hükümeti geldiği günden beri en çok övündüğü alan olan sağlık alanında yaptıklarıydı ama bu övünmenin altı boştu, gerçeklere dayanmıyordu, tam tersine AKP sağlıkta yeni bir çöküş dönemi başlatmıştı ve bugün gelinen noktada sağlık balonu da elinde patladı.

Şimdiyse sağlıkta elimizde kalan, yoksulluk sınırının altında çalışan, özlük hakları her geçen gün gaspedilen, kötü çalışma koşullarına mahkûm edilen, istifa etmek ya da özel hastanelerin ucuz iş gücüne dönüşmek arasında kalınan, en önemlisi sağlık hizmeti alamayan, salgınla ve halkın öfkesiyle baş başa bırakılmış sağlık ordusu var. Ve kaliteli, ücretsiz, ulaşılabilir bir sağlık hizmeti alamayan emekçi halk.

Sağlık emekçileri sürekli bir mücadele ile bu gidişata karşı çıkıyor. Ancak 2021’in Kasım ve Aralık ayarında SES (Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası)  ve TTB (Türk Tabipleri Birliği)  öncülüğünde yapılan eylemler toplumda yankı bulmuş, emekçileri sesini duyurmayı başarmışsa da iktidar haklı taleplere kulaklarını tıkamıştır. Çözüm önerilerine yanaşmayan AKP ve Sağlık Bakanlığı hem sağlık hizmetlerinin hem de pandeminin tüm yükünü sağlık emekçilerinin omuzlarına yüklemiştir. Tüm bunlara rağmen sağlık emekçileri mücadeleden vazgeçmiyorlar. Mücadele ederek ve örgütlenerek insani yaşama ve çalışma koşullarına ulaşacaklarını, yine mücadele ederek sağlık çalışanlarına şiddeti durduracaklarını biliyorlar.

Bu mücadele meslek ayrımı yaparak değil, tüm sağlık emekçilerini kapsayan ve onların yararına mücadele eden sendikalarda örgütlenerek başarılabilir. Son dönemlerde yandaş sendikalardan kitlesel biçimde istifalar herkesin malumudur. Tüm sağlık çalışanları geleceklerini kurtarmak istiyorsa mücadeleci sendikalarda örgütlenmek ve sağlıktaki çöküşün mağduru olan emekçi halkı da bu mücadeleye katmak zorundadırlar.

Önümüzde bunun için önemli bir tarih var. TTB ve SES’in çağrısıyla “Vazgeçmiyoruz, Oyalama Değil Hakkımız Olanı İstiyoruz!” şiarıyla 8 Şubat’ta grev ilan edildi. Bu greve tüm sağlık emekçilerini katmalı, çalışma koşullarımızın ve eriyen maaşlarımızın iyileştirilmesi talebimizi en gür sesimizle hükümete haykırmalıyız.

Sağlıkta ticaret şiddet yarattı! Sağlık hizmeti haktır satılamaz!

Sağlık emekçilerine yönelik şiddete son!

Sağlık emekçileri örgütlenmeye ve mücadeleye!