Metal Fabrikalarından Haberler - Haziran 2025

Her zaman grev çadırlarında olacağız!
Merhaba, ben Tuzla Deri Sanayi Bölgesinde faaliyet gösteren Chen Solar Güneş Sistemleri firması çalışanıyım. Fabrikamız, Birleşik Metal-İş sendikasında örgütlü. Fabrikamızda yıllardır sınıfımızın insanları, emekçi yoldaşlarımızla beraber mücadele ederek ekmeğimizi büyütmenin kavgasını veriyoruz. Bu mücadele ile büyük kazanımlar elde ettik. Bilhassa son sözleşmemiz çevre fabrikalara örnek niteliğinde oldu. Her ne kadar iyi sözleşmelere imza atsak da patronların baskıları, tehditleri, sömürgeci tavrı hiç değişmiyor. Daha fazla kâr etmek için insan sağlığını hiçe saymaktan geri durmuyorlar. Ne yazık ki iktidar kanadı da patronların ekmeğine yağ sürecek düzen siyaseti güdüyor. İşçiler olarak sendikal hak ve özgürlüklerimizin engellenmesine, yoğun ve zor çalışma şartlarına karşı mücadelemizi kararlılıkla sürdürüyoruz. AKP-MHP iktidarının son yıllardaki grev yasaklarından tutun da sendikasızlaştırma, düşük ücretten esnek çalışmaya kadar birçok hak gasbı devam ediyor. Bu sebeple düzen siyasetinden sınıf siyasetine geçerek gerçek, mücadelemizin farkına vararak hak arayışımızı sürdürmemiz gerekiyor. Mücadele güçlenerek, büyüyerek devam ediyor. Alın terinin, emeğinin karşılığını almak uğruna onurlu direnişlerini sürdüren sınıf kardeşlerimiz Erlau işçilerine, grevdeki Portakal Plastik ve DYO Boya işçilerine desteğimizi daima sürdürerek hep birlikte dayanışma örneği göstererek bir kez daha hep birlikte kazanacağız…
Geçmişte olduğu üzere her zaman alanlarda, her zaman grev halaylarında olacağız. Yaşasın işçilerin birliği!
Tuzla Chen Solar’dan bir işçi

İşçinin gündemi kamulaştırma!
Merhaba sevgili dostlar ve yoldaşlar. Geçtiğimiz yıllar bizim için hiç kolay geçmedi. 2024-2025 yılları işçi sınıfına organize ve programlı saldırının yılları oldu. Geçtiğimiz genel seçimlerin hemen sonrasında İngiliz Mehmet (Mehmet Şimşek) ile iktidarın başlattığı Orta Vadeli Program’ın ardından “rasyonel” bir ekonomik saldırıya maruz kalmamız pek de uzun sürmedi. Sanayideki küçülme ve imalat sektöründeki üretimin yavaşlaması üst üste neredeyse 12 aydır devam ediyor. Resmî işsizlik rakamları buzdağının görünen yüzü. Gerçek işsizlik ise sanayi havzalarında, istihdam bürolarının kapılarında ve iş aramak için binlerce işçinin turladığı organize sanayi bölgelerinde açıkça görülebiliyor.
Tüm bu tablo bize ekonominin “rasyonel” akışı gibi gösteriliyor. Ülkenin kalkınması için bir gereklilik ve ödenmesi gereken bir bedel olarak yansıtılıyor. Aynı gemideyiz edebiyatı düzen siyasetçilerinin dilinden düşmüyor. Patronlar geçmişte kırdıkları ciro rekorlarını bulamadığı için ağlarken biz işçiler geçmişte kazanılmış haklarımızın bir bir elimizden alındığı ve kazandığımız ekmeğin adım adım küçültüldüğüne şahit oluyoruz.
Gerçeklik yansıtılandan farklı. Patronlar faiz yüksek diye yatırım diyetine giriyor, paralarını bankada tutmayı tercih ediyor. İhtiyaç olmadığı için değil, eskisi gibi para kazandırmadığı için üretimi kısıyor. Ücretini yüksek gördüğü abilerimizi ve ablalarımızı işten çıkarıp, yerine asgari ücret düzeyinde çalışmaya hazır kardeşlerimizi işe alarak maaş yükünden kurtuluyorlar. Kimi patron eskisi gibi kazandırmadığı için “daralmaya” gidiyor ancak geride kalan işçilerin iş yükünü arttırmaktan geri durmuyor. Biz işçi ve emekçiler dibini gördüğümüz kredi kartlarını takla attırmakla uğraşırken patronlar konkordato ile borçlarını yapılandırıyor, devletin tüm desteğini arkasında görüyor. Kimi patron ölü yatırım olarak gördüğü işletmelerini kapatıp yeni yatırımlara yelken açıyor. Bizim hayatımızı kökten etkileyen kararları belirleyen ekonominin doğal akışı değil patronların kâr hırsı. O halde çözüm belli: Kamulaştırma! Patronların işçilerin haklarının üzerine yatmasını engellemek, ülke ekonomisinin batağa saplanmaması ve halkın ihtiyaçları doğrultusunda üretimin sürdürülmesi için bu tür işletmelerin kamulaştırılması gerekir. Bedelsiz, tazminatsız! Üretim sürecinde kontrol ve denetim ise mutlaka ama mutlaka biz işçilerde olmalıdır!
Tuzla HT Solar’dan bir işçi

Örgütlüysen güçlüsün
Merhaba dostlar,
Ben, Gebze’de yaşayan işsiz bir arkadaşınız olarak bu mektubu yazıyorum. Sizlere son bir yılda edindiğim iş deneyimlerimden biraz bahsetmek istiyorum.
Tam bir yıl önce, sendikalı olan fabrikamız kapatılınca işsiz kaldım. Kısa bir süre sonra ise örgütsüz bir fabrikada işe başladım ve orada 6 ay çalıştım, daha doğrusu ancak 6 ay dayanabildim. Şimdi, bu iki farklı fabrika deneyimimi sizinle paylaşmak istiyorum.
Sendikalı fabrikamızda çalışırken kendimi daha güvende hissediyordum; işten atılma korkum yoktu, iş güvencem vardı. İş Sağlığı ve Güvenliği (İSG) kurallarına aykırı hiçbir işi yapmıyorduk ve herhangi bir sorun olduğunda hemen karşılık verebiliyorduk. Maaşlarımız günü gününe yatıyordu, ekonomik olarak daha özgür hissediyordum çünkü örgütsüz fabrikalara kıyasla daha yüksek ücret alıyordum, emeğimin karşılığını alıyordum.
Toplu iş sözleşmemizde mücadele ile elde ettiğimiz haklarımızı eksiksiz ve zamanında alıyorduk. En önemlisi, örgütlüydük; bir sorun yaşandığında tek başıma mücadele etmek zorunda kalmıyordum. Sendikamız yanımızdaydı ve örgütlü işçiler olarak her konuda birlikte hareket ediyorduk. Patron bize karşı kolay kolay saldırıya geçemiyordu, çünkü örgütlülüğümüzden çekiniyorlardı. Gücümüz, birliğimizden geliyordu. Ancak sonunda fabrikamız kapatıldı ve işsiz kaldım.
İşsiz kaldıktan sonra yaklaşık 2-3 ay iş aradım. O dönemde birçok fabrikanın kapanması nedeniyle iş bulamamaktan korkuyordum. İşsizlik maaşı giderlerimi karşılamıyordu, kredi kartı borçlarım birikmeye başlamıştı ve bu da beni psikolojik olarak olumsuz etkiliyordu. İlk dönüş yapan fabrikayla görüşmeye gittim ve lojistik bölümünde, asgari ücretin 2000 TL üstünde bir maaşla, 6 ay sözleşmeli olarak işe başladım.
İlk gün İSG eğitimleri verildi, ancak ikinci günden itibaren yoğun tempoya başladık. Sürekli sipariş geliyor, sürekli sayı baskısı yapılıyordu. Paketlediğimiz metal malzemeler oldukça ağırdı. Başlangıçta 9 kişiden oluşan ekip zamanla azaldı ve bizim sayımız 3 kişiye düştü. İş gücü azaldıkça mesai baskısı arttı; artık 9 kişilik işi 3 kişi yapıyorduk. Hafta içi her gün 3 saat fazla mesaiye kalıyor, hafta sonları da zorla mesaiye çağrılıyorduk. Yaklaşık 2 ay boyunca hiç tatil yapmadan çalıştığımız dönem dahi oldu.
Sürekli ağır kaldırmaktan bende bel fıtığı oluştu, muhtemelen diğer arkadaşlarım da aynı durumda. Onca mesaiye kalıyorduk, ama ay sonunda elimize geçen ücret tatmin edici olmuyordu. Sendikalı fabrikada aldığım maaşın yanına bile yaklaşamıyordum. Oysa, sendikalı fabrikada bu kadar fazla mesai yapsam, ekstra bir maaş alacak kadar iyi bir ücret alabilirdim. Örgütsüzlüğü iliklerime kadar hissediyordum. Örgütlü olsaydık, ne bu kadar fazla mesai yapmak zorunda kalırdık, ne de fıtık olacak kadar ağır yük kaldırırdık.
6 ayı doldurduktan sonra, insan kaynakları ile görüşmeye gittim. Sözleşmesi biten diğer işçilere yaptıkları gibi bana da "+3 ay daha sözleşmeli çalışır mısın?" diye sordular. Ben ise kabul etmedim ve işten ayrıldım.
Sonuç olarak…
Eğer örgütlüysen güçlüsün. Örgütlüysen, çalıştığın yerde insanca çalışma koşulların var, güvenceli bir işin var. Örgütlüysen, hakların korunuyor. Sendikasız bir yerde çalışıyorsan her şey patronun insafına kalmış oluyor…
Gebze’den bir metal işçisi

Örgütlü ve bilinçli şekilde mücadele etmeliyiz!
OYAK Renault'da projelerin üst üste gelmesiyle birlikte fazla mesailer yoğun bir tempoda devam ediyor. Hafta içi 8 veya 12 saat çalıştığımız yetmiyormuş gibi projeler nedeniyle pazar günü ve resmi tatillerde de mesai yaptırılıyor.
İşçi sınıfı olarak zor bir dönemden geçiyoruz. Ekonomik yıkımın faturası sırtımıza yıkılıyor, ücretlerimiz gerçek enflasyon oranında artmadığı için reel ücretlerimiz ve alım gücümüz düşüyor, yoksullaşıyoruz. Çalışma ve yaşam koşullarımız her geçen gün ağırlaşıyor. Hepimiz sorunlardan şikâyet ediyor, bir çıkış yolu arıyoruz.
İşçiler olarak patronların çeşitli biçimlerde bizleri uyutmalarına karşı çıkmalıyız. Kendi çıkarlarımızın takipçisi, kendi taleplerimizin savunucusu olmalıyız ve ortak haklarımız için örgütlü ve bilinçli bir şekilde hep birlikte mücadele etmeliyiz.
Bursa OYAK Renault’dan bir işçi

İşçi, dostumuz; grev, silahımızdır
Merhaba yoldaşlar, dostlar. İzmir Kemalpaşa’da çalışan metal işçisi bir kadın olarak herkese selamlar. İzmir’de 29 Mayıs’ta belediye sektöründe başlayan işçi kardeşlerimin haklı mücadelesini duyurmayı bir işçi olarak kendime borç biliyorum. Büyükşehir Belediyesine bağlı iki şirketteki toplam 23 bin işçi kardeşimiz ben bu satırları yazarken grevlerinin 4. günündeydi. İşçilerin talebi, son derece pahalı olan İzmir gibi bir şehirde insanca yaşamak ve belediyenin diğer şirketlerine bağlı çalışan ve aynı işi yapan işçilerle aynı ücreti almak. Belediye Başkanı Cemil Tugay ise işçilerin taleplerini şişirilmiş ve doğru olmayan bir şekilde kamuoyuna lanse etti ve adeta İzmir halkını, İzmir’in çöpünü toplayan, ulaşımını sağlayan, taşını döşeyen işçisine düşman etmeye kalkıştı. Cemil Tugay, Karşıyaka Belediye Başkanı olduğu dönemde bile işçilerin maaşını tam yatırmayan, maaşını tam yatırdığı an yan haklarını yatırmayan işçi düşmanı birisidir. Şimdi de grevdeki işçileri “AKP’nin ekmeğine yağ sürmekle”, “İzmir halkını zora sokmakla” suçluyor. İstiyor ki işçiler çalıştıkları her yerde, her belediyede, her patronun emri altında yoksullukta eşitlensin.
Grev, işçi sınıfının, mücadelesiyle yarattığı, kendi elleriyle kazandığı haktır. Bugün herhangi bir işçi kesiminin ücretinin yükselmesi, daha insanca koşullarda yaşayabilmesi bir diğerine örnek olur. Mücadeleye atılmasına, kendi şartlarının iyileşmesine vesile olur.
Bizi bize düşman edip birbirimize düşüren bu sistemin tek kazananı patronlardır. Bugün belediye işçisinin grevine sırtımızı dönersek, yarın bir başka fabrikanın işçisine “onlar da bu kadar para istiyor” diyerek sırtımızı çevirmemizi isterler. Kendilerinin lüksünden, “huzur hakkından” fedakârlık yapmayan, işçiden yapsın istiyor. Patronların onlarca yıldır oynadığı kirli oyunlar hep aynı! Değişmeyen, işçi sınıfının ne aldıysa ne kazandıysa dişiyle tırnağıyla mücadeleyle kazandığı. Bu yüzden İzmir’de grev yapan 23 bin sınıf kardeşimizin kazanması tüm sınıfımızın kazanımıdır.
İzmir Kemalpaşa’dan metal işçisi bir kadın
Bu yazı Gerçek gazetesinin Haziran 2025 tarihli 189. sayısında yayınlanmıştır.