Patronlara yeni yıl hediyesi asgari ücret

Asgari ücret konusu, sınıfların karşılıklı mevzileri açısından başlıca göstergelerden birisi olduğu için önemlidir. Ama her ne kadar işçi sınıfını sefalet ücretine mahkûm edecek bir karar çıkmış olsa da, sermaye bugün istediğini tam olarak elde edememiştir aslında. Sonraki dönemlerde hedefinde bölgesel asgari ücret olacaktır. Dahası krizin yakıcılaşması ile birlikte bu tür genel sınıf mücadelesi başlıklarının yanında, sermaye lehine çok daha vahşi tedbirler almaya girişeceklerdir.

2013 yılı asgari ücret rakamları Aralık ayının son günlerinde açıklandı. Bu rakamlar, Türkiye işçi sınıfının tamamını genel olarak, ama yarısını da doğrudan ilgilendiriyor. Çünkü resmi kayıtlara göre toplam çalışanlar içinde asgari ücretle çalışanların oranı yüzde 50.

 

Hükümet ve işveren temsilcilerinin yanı sıra işçi temsilcisi olarak Türk-İş’in yer aldığı Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun resmi gazetede yayınlanan kararına göre 16 yaşını doldurmuş işçilerin normal çalışma karşılığı bir günlük brüt asgari ücretleri, ilk altı ay için 32,62 TL, ikinci altı ay için ise 34,05 TL olarak belirlendi. Yani aylık ele geçecek tutar, Ocak-Haziran döneminde 773,98 TL iken, Temmuz-Aralık döneminde 804,68 TL olacak. Açlık sınırının 958 TL, yoksulluk sınırının ise 3 bin TL olduğu bir ülkede bunun anlamı işçilerin bir kez daha bırakın temel ihtiyaçlarını karşılamaya, karınlarını doyurmaya yetecek kadar bile ücretten yoksun olacaklarıdır! Son bir yılda doğalgaza yüzde 48, elektriğe yüzde 32 zam yapan, 2013’e farklı alanlarda peş peşe zamlarla giriş yapmaya hazırlanan hükümet, söz konusu asgari ücret olunca aynı bonkörlüğü göstermemiş, sadece yüzde 3 zam yapmıştır. Komisyonda yer alan patronların temsilcileri ise bu kadarına bile itiraz etmiştir! Peki ya Türk-İş ne yaptı?

Türk-İş başkanı Mustafa Kumlu’nun 2007 yılı sonunda Türk-İş’in başına gelir gelmez ilk icraatı Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun belirlediği sefalet ücretinin altına muhalefet şerhi koymaması olmuştu. 14 yıl aradan sonra ilk kez, asgari ücret görüşmelerinde hükümet, işçi ve işveren temsilcilerinin uzlaştığı bir karara imza atmıştı. Bu kez Türk-İş’in asgari ücrete itiraz etmesine ve kararın oyçokluğu ile alınmasına şükredecek halimiz yok elbette.

Türk-İş yönetimi, asgari ücret görüşmelerini yine tabandan kopuk bir şekilde, örgütlü olduğu işçileri bırakalım harekete geçirme, bilgilendirme çabasına bile girmeden kapalı kapılar ardında yürütmüştür. Çıkan sonuç karşısında da şimdi sanki kendileri bu sürecin bir parçası değilmiş gibi memnuniyetsizliklerini dile getiriyorlar. Görüşmeler sırasında, hükümet ve sermaye temsilcilerinin, özel sektörün ödeme gücünün elverişsizliğini ileri sürdüklerini, asgari ücretlinin yine fedakârlığa zorlandığını söylüyorlar. Türk-İş Genel Eğitim Sekreteri Ramazan Ağar, kararın ardından yaptığı açıklamada diyor ki: “Sorumlusu olmadıkları ve fakat mağduru oldukları ekonomik ve sosyal politikaların faturası yine çalışanlara çıkarıldı.”

Dolar bazında bir karşılaştırma yapıldığında krizin pençesinde boğuşan Yunanistan’da asgari ücret düşürülmüş haliyle 1.621 TL, İspanya’da ise 1.772 TL. Yani Türkiye’dekinden fazla! Demek ki doğru söylüyor Ramazan Ağar, Türkiye ekonomisi krizin etkilerini sarsıcı bir şekilde hissetmeden önce, bu etkileri en aza indirmek için sermaye, işçi ve emekçilere kestiği faturayı her fırsatta biraz daha şişiriyor.

Asgari ücret konusu, sınıfların karşılıklı mevzileri açısından başlıca göstergelerden birisi olduğu için önemlidir. Ama her ne kadar işçi sınıfını sefalet ücretine mahkûm edecek bir karar çıkmış olsa da, sermaye bugün istediğini tam olarak elde edememiştir aslında. Sonraki dönemlerde hedefinde bölgesel asgari ücret olacaktır. Dahası krizin yakıcılaşması ile birlikte bu tür genel sınıf mücadelesi başlıklarının yanında, sermaye lehine çok daha vahşi tedbirler almaya girişeceklerdir.

Bugün de o gün geldiğinde de Türk-İş bürokrasinin yaptığı gibi şikâyet etmenin bir anlamı yok. Sendikalara, sermayenin ve onun hükümetinin aldığı kararlar karşısında yakınmak değil, mücadele etmek düşer. Pazarlık masalarında oynanan oyunlarla sonuç alınamayacağı bugüne kadar defalarca kez ortaya çıktı. Sendikal hareketin elindeki tek dayanak, işçi sınıfının örgütlü gücüdür. Sendikalar, bu güce güvenmeli, işçi sınıfının mevzilerini sermayenin saldırıları karşısında savunmak için önümüzdeki dönemde yükseltebileceği çok daha çetin sınıf mücadele yöntemlerini gündemine alacak bir hazırlık yapmalıdır.