Metal Fabrikalarından Haberler

''Metal Fabrikalarından Haberler'' köşesinde, metal sektöründe çalışan işçi arkadaşlarımızın fabrikadaki deneyim ve mücadelelerini aktarmaya devam ediyoruz.

Kemerler sıkıldı, bıçak kemikte!

Merhaba, ben Sistem Alüminyum’da çalışıyordum. Aralık ayında İşkur üzerinden girmiştim işe. Daha doğrusu direkt iş yerine başvurmama rağmen onlar çağırıp İşkur üzerinden aldılar işe. Bu programda normalde sözleşme gereği 6 ay sonra program bittiğinde aldığı işçi sayısının yarısını istihdam etmek zorunda işyeri. Fakat iş yeri bize aldığı işçilerin tamamını kadroya alacağı sözünü vermesine rağmen sözleşme bittiğinde bir kısmımızı kontenjan dolduğu bahanesiyle işten çıkardı. Halbuki sürekli yeni eleman almaya devam ediyor. Çalıştığımız süre boyunca sürekli kadrolu işçilerden hiçbir farkımız olmadığını zaten Mayıs sonunda da kadroya geçeceğimizi söylerken böyle bir şey yapmalarına çok şaşırmadık açıkçası. Zira kadrolulardan hiçbir farkımız olmadığını söylerken bile yalan söylüyorlardı. Çalışma olarak evet farkımız yoktu ama ücrette ne ikramiyeden yararlanabiliyorduk ne de mesai ücretlerinden. İşkur sistemi zaten başlı başına sorun. Devletin işsizlere iş öğretip istihdam etme adı altında patronlara adeta altın tepside sunduğu neredeyse bedava iş gücünden başka bir şey değil. Sektör fark etmeksizin iş yerlerine işçileri alıp aynı işi yapıp devletin ödediği düşük ücrete çalışan işçiler. Yani iş arkadaşınız 5000 tl bile alıyorsa sizin aldığınız ücret asgari ücreti geçemiyor. Ama onunla aynı işi yapmak zorundasınız çünkü patron sizi beğenmeyip çıkarabiliyor. Çünkü maksadı sizin iş öğrenmeniz değil, kendi işinin görülmesi. Beğenmezseniz de kapı orada, kapıda da zaten kriz var, en büyük kozları o.

Şimdilerde 24 Haziran seçimlerimden dolayı adayların vaatlerini sergilediği programlar izliyoruz televizyonlarda. Biri de işçinin refahı için en ufak bir vaatte bulunmuyor. İşkur sömürüsünü kaldıracağız demiyor, taşeronu yasaklayacağız demiyor. Anca TÜSİAD’a göz kırpıyor, yoksula krizi hep birlikte aşacağız diyor, yani diyor ki kemer sıktıracağız. 

Kemeri artık sıka sıka bizde hâl kalmadı. Bizi bizden başka kimsenin düşündüğü falan da yok. Seçimlerde kim kazanırsa kazansın kabak yine bizim başımıza patlayacak. Bizim iş yerlerimizde örgütlenmekten, dışarıda hep bir ağızdan sesimizi yükseltip masaya yumruğumuzu vurmaktan başka çaremiz yok. Kemerler sıkıldı, bıçak kemikte!

Çorlu Sistem Alüminyum'dan bir işçi

 

Seçimler biter, grevler sürer

Geçtiğimiz sezon imzalanan sözleşmeyle maaşlarımız az da olsa düzelmiş olsa da dövizin yükselmesiyle maaşlar neredeyse eridi gitti. Alınan maaşlar ne evdeki mutfağa ne arabadaki benzine yetişmez oldu. Mesaiye kalarak açığı kapatmaya çalışsak da kesilen yüksek vergiler yüzünden mesailerden de elimize bir şey geçmiyor. Bankadan çektiğimiz kredileri ödeyemez hale geldik. Fabrikada borcu olmayan yok! Bu durum nereye kadar böyle sürer bilinmez. Seçimler yaklaşıyor her seçimde olduğu gibi vaatler havada uçuşuyor. Geçen seçimlerden biliyoruz, verdikleri vaatleri iktidara geldiklerinde unutuyorlar. Seçimlerde oy istemeye gelince işçiden halktan yana olurlar. Seçim bittikten sonra patronların sermayesine sermaye katması için gerekirse yasa bile çıkartırlar. İşçiye emekçiye gelince haklarımızı gasp edip patronların çıkarı için grevimizi bile yasaklarlar. Erdoğan yaptığı her toplantıda "OHAL’i biz patronlar için yaptık bakın hiç grev oluyor mu" diyerek bir kez daha işçi düşmanlığını göstermiştir. Biz işçiler bugüne kadar seçimlerden hiçbir şey kazanmadık ne kazandıysak mücadele ederek hakkımızı arayarak kazandık. Bizi yaşadığımız sıkıntılardan seçim değil fabrikalardaki mücadeleler, işçi sınıfının siyaset masasına yumruğunu vurması kurtaracak. Seçimler biter. Grevler sürer.

Oyak Reno’dan bir işçi

 

Bir kahramana ihtiyacımız yok

Hamuru ekmeğe dönüştürürken emek veren, zaman harcayan kim? Tarlada, fabrikada, konfeksiyonda çalışan bizleriz. Ama birde bakıyorsunuz ki jöleli saçları olan, jilet gibi giyinmiş biri gelmiş elimizden ekmeğimizi, zamanımızı dakikalar içinde alıp, parlak gülüşüyle kendi ürettiğimiz ürünleri satın alamayacağımız fiyatlara başkalarına satıveriyor. Böyle anlatınca da aklıma ilk annem geldi. Tandırda ekmek yaptığı zamanlar mesela. Hamuru yapmak için önce tandırı yakardı annem. Onun için sabahın beşinde uyanırdı. Ama ondan önce hamuru mayalaması gerekirdi. Koca bir leğeni unla doldurur. Suyunu tuzunu ekler ve yorucu bir yoğurmaya girişirdi. Kollarında derman kalmayıncaya kadar defalarca yoğururdu. Sonra hamuru dinlenmeye bırakır, ağrıyan kollarını ovuştura ovuştura uykuya dalardı. Sabah erkenden kalkıp tandırı yakmaya başlardı. Çünkü tandırın da iyi ekmek vermesi için iyice ısınması ve o sıcaklığını koruması lazımdı. Sonra küntler hazırlanır ve tandıra ekmekleri tek tek yapıştırıp pişirir en sonda da çıkartırdı. Bu da öyle hafife alınacak bir iş değil bilesiniz. Demiri harlayıp işleyen bir işçi gibi düşünün. Annem ve diğer kadınlarla, tüm işçiler bir şeyler üretirken alın teriyle çalışırlar. Sabahtan akşama kadar çalışır, sonra da kendilerini yatağa atarlar. Bu kadar emek harcayıp, ekmek için mücadele ediyoruz. Peki, tarlada, fabrikada, seri üretim içinde, sürekli başımızda “hadi hadi, daha hızlı” diyen amirlerin içinde, gün boyunca çalışarak kimlere yaşam olanağı sağlıyoruz? Ağalar, patronlar, iki dakikada bizim gün boyu çalıştığımız, emeği alıp götürüyor. Peki o zaman asıl kahramanlar kim?

Çerkezköy Arçelik’den bir işçi

 

Seçimler sorunlarımıza çözüm getirmiyor

Merhaba, ben İkitelli Organize Sanayi Bölgesi’nde bir metal fabrikasında çalışıyorum. Demir sac üretiyoruz. Çalıştığım işyerinde haftanın her günü mesaiye kalıyoruz. İşten çıkınca eve gidip yemek yedikten sonra yorgunluktan hemen uyuyorum, başka bir şey yapmaya fırsatım olmuyor. Zorunlu olan fazla mesainin ücretinin sadece bir kısmını alabiliyoruz. Kalan kısmı hiç ödenmiyor. İstediğin kadar uzun yıllardır çalışmış ol, itiraz edene kapıyı gösteriyorlar. İşten atıyorlar. Ülkenin içindeki durumdan dolayı kendim ve ailem için 24 Haziran'daki seçimlerde her hangi bir gelecek göremiyorum. Kim gelirse gelsin hepsinin vaad ettiği emekçiden daha fazla vergi almak, en temel ihtiyaçlarımıza sürekli daha fazla zam yapmak oluyor. Zaten alım gücümüz çok düştü. Açıkçası durum hiç de iyi görünmüyor.

Ancak biz işçiler bir araya gelirsek ve ipleri elimize alırsak ancak ülkemiz ve sonra da dünya kurtulur. Yoksa patronların bize reva gördüğü dünya yoksulluk ve savaşlarla dolu.

İstanbul İkitelli OSB'den bir metal işçisi

 

Krizin çözümü işçilerin elindedir!

Ülkenin ekonomisinin cehennem çukuruna doğru hızla yuvarlandığı şu günlerde ekonomik krizin asıl bedelini ödeyen biz işçilerin durumu hariç ekonomiyle ilgili her şey konuşulup duruyor. Dolar 5 liraya, avro 6 liraya doğru koşarken bizlerin ücretleri son sürat pul olmaya devam ediyor. Fabrikalarda nefes almadan çalışmaya devam ederken maaşlarımız olduğu yerde yok oluyor. Neredeyse maaşlarımızın tamamı kira, faturalar, gıda gibi zorunlu giderlerimize giderken daha da küçülecek ücretlerden sonra herhalde sadece ev sahiplerine, marketlere ve elektrik, su şirketlerine çalışacağız. Yani bu düzen bizlere "siz yaşamayın sadece borç ödeyin" diyor.
Bizler bu gidişata müdahale etmezsek gelecek günler daha da kötü olacak. Patronlar tarafından tehdit olarak kullanılan işsizlik artık kafasını uzatmış bizlere bakıyor. Borçlar, hacizler kapının eşiğinden girmek üzere. Krizin gerçek sorumluları ise bütün yükü üzerimize yıkmak için elinden geleni yapıyorlar ve yapacaklar.
Arkadaşlar, söylenenin aksine bu krizin sebebi ülkemizin istikrarına karşı güçlerin operasyonu ya da yanlış politikalar değil. Krizin asıl sorumlusu patronlar ve onların siyasi temsilcileri, krizin sebebi ise patronların bu yağma düzenidir.
Krize karşı bizlerin de yapacakları var. Öncelikle sendikasız olan her işletmeye sendikalarımızı sokmak için elimizden geleni yapmalıyız. Sendikalı olan işyerlerimizde komitelerimizi kurup sözleşme dönemlerini beklemeden mücadeleye başlamalıyız.
Memleketi bu ekonomik krizden ancak biz çıkarırız. İşçilerden taraf olmayan her çıkış planı sadece bir felaketin habercisi olabilir.

Manisa’dan bir metal işçisi

 

Patronlar için üretim sağlığımızdan daha önemli

Geçen gün bir arkadaşımız B9 bandında ön kaput kilidi yapılan makineye parmağını kaptırdı. Daha sonra apar topar hastaneye götürüldü. Bizim fabrikada makineler çok eski, ne sıklıkla bakım yapılıyor o bile belli değil. Makineler arada arıza çıkarıyor. Bir kaç tane daha arkadaşımız iş kazası geçirmekten zor kurtuldu. Hayatımızı tehlikeye atarak çalışıyoruz. Makineler, ne kadar çok önlem alınsa da eski oldukları için arıza çıkartıyorlar. Bir başka arkadaşımız daha iş kazası geçirmemesi için mücadele etmeliyiz.

Bursa MGI Coutier’dan bir işçi

 

Ne kazandıysak fabrikalardaki mücadelelerden kazandık, seçimlerden değil!

Ülke ekonomisi iyi gitmiyor. Döviz artışı durdurulamıyor. Ekonomik krizin çıkabileceği konuşulmaya başlandı. Önceki yaşanan krizleri hatırlarsak krizin faturasını işçi ve emekçilere kestiler. Ülkemizde kriz var, elimizi taşın altına koymamız gerekiyor, demeye başlarlar yakında. Öncelikle ücretleri düşürmeye çalışırlar daha sonra esnek çalışma artar; kazanılmış haklarımızı gasp etmeye, kıdem tazminatımıza göz koymaya, toplu iş sözleşmesini ya da sendikaları tanımamaya, işten çıkarmalara kadar gider. Krizin sorumluları biz değil patronlardır. Önümüzdeki seçimlerde başa "Cumhur" da gelse "Milli" de gelse herhangi bir kriz durumunda krizin faturasını işçilere kesecekler. Önümüzde TİS sözleşmeleri var. Bir kriz durumunda TİS sözleşmesini tanımayabilirler. Fabrikalarda şimdiden hazırlıklarımızı yapmalıyız. Seçimler bize bir şey kazandırmadı; tüm haklarımızı mücadele ederek, grev yaparak kazandık.

Oyak Reno’dan bir işçi

Bu yazı Gerçek gazetesinin Haziran 2018 tarihli 105. sayısında yayınlanmıştır.