Kıdem tazminatı kırmızı çizgidir, kırmızı çizgide uzlaşma olmaz!

Kıdem tazminatının fona devri iş güvencesinin tamamen yok edilmesi ve işçinin alın terinin yağmalanmasıdır!

Kıdem tazminatının fona devredilerek, tamamlayıcı emeklilik sistemine dönüştürülmesini planlayan Erdoğan, patron örgütlerini ve işçi sendikalarını Beştepe’de topladı. Toplantıya sermaye kanadından TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu ile TİSK Başkanı Özgür Burak Akkol; işçi sendikalarından da Türk-İş Başkanı Ergün Atalay ile Hak-İş Başkanı Mahmut Arslan katıldı. Tabii ki asgari ücret görüşmelerinde olduğu gibi Erdoğan ile Aile ve Çalışma Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk’u da sermayenin siyasi temsilcileri olarak saymalıyız.

Kıdemde uzlaşacak sosyal taraflar yok! Gaspçı sermayeye karşı hakkını savunan işçi sınıfı var!

Toplantıda tarafların taslaklar üzerinde daha fazla çalışması kararı alındığı belirtiliyor. Bir kez daha sosyal tarafların uzlaşması yalanı yürürlüğe sokuluyor. “Sosyal tarafların uzlaşması” bir yalandır çünkü bu mesele patron ile işçinin ortak bir sorunu değildir. Kıdem tazminatı işçinin hakkıdır. Patronun ise yükümlülüğüdür. İktidar tarafından getirilen iki alternatifte de işçilerin hakkı gaspedilmektedir. Kıdem tazminatının tamamen fona devredildiği modelde işçiler tamamen iş güvencesinden yoksun hale gelmektedir. Diğer modelde ise 30 gün tutarındaki kıdem tazminatının 11 günü fona ayrılarak gasp edilmektedir.

“İşveren de istemiyor” diyenler işçileri yanıltmaktadır

Sermaye tarafının da itirazları vardır. Ancak bazı sendikaların yaptığı gibi “işveren de istemiyor” demek son derece yanıltıcıdır. Çünkü patronların itirazı zaten fiilen gasp ettikleri ve türlü bahanelerle ödemekten imtina ettikleri kıdem tazminatının belirli bir kısmını fona ödemek istememekten ibarettir. Ancak sermaye uzun vadeli çıkarları açısından kıdem tazminatının fona devredilmesinden kesinlikle fayda görecektir. Öncelikle iş güvencesi tamamen ortadan kalkacağından sürekli işten çıkartmalar ve işçi sirkülasyonu ile ücretler aşağı çekilecektir. İşçilerin patronların işten atma tehditlerine ve mobbinge karşı dirençleri düşecektir. En önemlisi de oluşturulacak fondan alacakları teşvik ve desteklerle, aynı işsizlik sigortası fonunda olduğu gibi patronlar verdiklerinden daha fazlasını alacaklardır. Patronlar tabiri caizse naz yapmaktadır. Dolayısıyla “işverenler de istemiyor” diyen sendikacılar işçileri yanıltmaktadır. Dahası “işveren istemiyor” demek yarın sermayenin masada “biz taviz verdik siz de verin” demagojisine zemin hazırlamaktır.

Masadan kalkın fabrikalara ve işyerlerine gidin!   

Kıdem tazminatına dokunmak işçinin elindeki son iş güvencesini gasp etmeye çalışmaktır ve bunun tartışılacak bir yanı yoktur. Nitekim bir kez daha kıdem tazminatının gündeme getirilmesiyle tüm fabrikalarda ve işyerlerinde işçiler büyük bir tepki ve öfke göstermektedir. İşçilerin sendikacılardan istediği ise kıdem tazminatını tartışmaları değil bu hakkı savunmalarıdır. Hak-İş, baştan beri, kıdem tazminatına göz diken iktidarın işçiler içindeki Truva atı rolünü oynamaktadır. Türk-İş Başkanı Ergün Atalay ise her ne kadar “mutabakatımız yok” dese de işçi sınıfının kırmızı çizgisini tartışmaya açarak, işçilerin değil Erdoğan’ın ondan beklediği gibi davranmaktadır. DİSK’in Beştepe’ye çağrılmamış olması ise DİSK’i küçültmez, aksine onu kıdem tazminatının savunulmasında daha da güçlü bir yere getirir. Ancak DİSK’in de “kıdem tazminatı kırmızı çizgimizdir” söyleminin ötesine geçerek “kıdem tazminatına dokunmak genel grev sebebidir” demesi, fabrikaları greve hazırlaması ve Türk-İş’i patronların masasından mücadele meydanlarına çekmesi, Türk-İş’in kıdem tazminatı için genel kurulunda aldığı genel grev kararını hatırlatması gerekir.

İşyerlerinde kıdem tazminatını savunma komiteleri kuralım! Birleşik işçi cephesi için ileri!

Geçmişimiz ve deneyimimiz gösteriyor ki iktidarın uzlaşma çağrılarına güvenmek en büyük yanılgı olur. Bugün EYT zulmünü yaratan mezarda emeklilik yasasının Marmara depremini fırsat bilen devrin iktidar tarafından bir gecede meclisten geçirildiğini unutmamalıyız. Şimdiki AKP iktidarı da aynı fırsatçılığı Koronavirüs salgınının arkasına gizlenerek yapmaktadır. Yine geçmişimiz ve deneyimimiz gösteriyor ki kıdem tazminatı sendika bürokratlarına bırakılmayacak kadar önemli bir konudur. Son kale olan kıdem tazminatı ne saraylarda ne sendika bürolarında ancak ve ancak fabrikalarda ve işyerlerinde korunabilir. Bunun için şimdiden sendikalı sendikasız her fabrikada ve işyerinde kıdem tazminatını savunma komiteleri kurmalıyız! Bu komiteler ayrı gayrı demeden tüm sendikaların bir araya geldiği, sendikasız işyerlerinin temsil edildiği bir birleşik işçi cephesiyle taçlanmalıdır! Kıdem tazminatımıza göz dikenlere cevabımız şalterleri indirerek en yakındaki fabrikaya yürümek, nehir olup meydanlara akmak, 15-16 Haziran’ın yolundan yürüyerek kıdem tazminatımızı işgalle, grevle, direnişle savunmak olmalıdır!