Geç olmadan kıdem hakkımızı savunmaya!

Geçen sene bu zamanlarda Gerçek’in internet sitesinde “Sınıf saldırısı başladı: İlk hedef kıdem tazminatı!” başlıklı bir yazı yayınlamıştık. O dönem aynı zamanda hükümet cephesinden de çeşitli açıklamaların yapıldığı, hazırlıkların sinyallerinin verildiği dönemdi. Bazı sendikalar kıdem tazminatına yönelik bu taarruz başlangıcı karşısında yazılı açıklamalar yaptılar, bazıları çeşitli eylemler ve yürüyüşler düzenlediler. Hükümet, hazırlandığı bu sınıf saldırısının nasıl bir tepki ile karşılaşacağına dair bir nabız yoklaması yapmıştı. Ardından da işin mutfak kısmında çalışmalarına devam etmek üzere açıklama yapmayı bıraktı. Bugünlerde ise satır aralarında bazı haberler yer alıyor: “Yeni kıdem sistemi nasıl olacak?”, “Kıdem tazminatı düzenlemesinde son noktaya gelindi”…

Demek ki sermaye ve onun siyasi temsilcileri işçi sınıfının elinde kalan kazanımlarından en önemlisini de geri almak üzere bu süre zarfında çalışmaya devam etmiş, ekonomik kriz ve onunla birlikte sertleşecek sınıf mücadelelerine yönelik hazırlıklarını sürdürmüş. Tasarının çalışmaları içinde yer alan Gazi Üniversitesi öğretim üyesi Cem Kılıç, artık çalışmada son noktaya gelindiğini, yeni dönemde tasarının meclis gündemine geleceğini söyleyerek tasarının detaylarını açıkladı.

Tabii en başta dile getirdiği herhangi bir hak kaybının yaşanmayacağı, kanunun çıkacağı tarihe kadar olan kıdem haklarının korunacağı. Bu bir lütuf değil, yasal olarak olması gereken, kazanılmış bir hak olduğu için aksi mümkün olmayan bir uygulama.

Bugün bakanlık verilerine göre patronların haksız uygulamaları, “ödeme güçlükleri” gibi nedenlerle her 100 çalışandan sadece 7’sinin tazminat alabilmesine karşılık, kıdem tazminatının yeni yasa ile fona aktarılması sonucu herkesin tazminat alabilecek olmasını da yeni yasanın ne kadar faydalı olduğunu göstermek için öne sürüyorlar. Patronların haksız (biz söylemiyoruz, kendileri söylüyor) uygulamalarına, “ödeme güçlükleri”nden dolayı işçiye tazminatını vermemesine göz yuman bugüne kadar bakanlığın kendisidir. Şimdi sorumluluk kendisinde değil başkasındaymış da herkesin almasını sağlayacak bir çözüm getiriyormuş havalarına girmeleri ancak ikiyüzlülükleri ile açıklanabilir. Ama daha da önemlisi kıdem tazminatının esas anlamı başka türlü korunamayan iş güvencesini patrona ekonomik bir maliyet getirerek bir ölçüde sağlamaktır. İşçi sınıfı için yarattığı asıl tehlike, bu maliyetin patronların üzerinden alınarak bir fona aktarılmasının iş güvencesini bütünüyle imha edecek olmasıdır.

Üstelik kazanılmış hakların zaten korunacak olmasından hareketle herhangi bir kaybın yaşanmayacağını iddia etmeleri de bütünüyle yalandır. Evet, kazanılmış haklara zaten dokunulamaz ama yasa yürürlüğe girdiği andan itibaren her bir yıla karşılık gelen kıdem miktarı yeni düzenleme ile yarı yarıya azalacaktır. Çünkü şu an her bir yıla karşılık işçiye bir ay brüt ücreti kadar tazminat ödenmesi, yıllık brüt ücretin yüzde 8,33’ünün ödenmesi hesabına dayanıyor. Yeni sistemde patronların fona her yıl için yüzde 4 oranında ödeme yapması getiriliyor. Bu azalma geçmiş çalışma dönemini etkilemeyecek, yasa geçtikten sonraki dönemi kapsayacak. Aradaki farkın vergi gelirlerinden karşılanıp karşılanmayacağı, kısmen karşılansa bile bugünkü rakama ulaşıp ulaşmayacağı belli değil. Eğer karşılanmazsa mesela 2000 TL brüt ücretle çalışan bir işçi her yıl için 2000 TL tazminat alacakken, yeni düzenleme ile ancak 960 TL alabilecek.

Hükümet, Türkiye’yi er ya da geç saracak ekonomik krizden burjuvazinin en az hasarla çıkması için, krizin bedelini bu kez de işçi ve emekçilere ödetmek için tüm bu hazırlıklarını sürdürürken, sendikalardan bir ses çıkmıyor. Bu sessizlik elde kalan son hakkın da kaybedilmesi anlamına gelecektir. Daha geç olmadan kıdem tazminatı ile ilgili gelişmeler konusunda uyanık olmak, harekete geçmek gerek. O halde hiç vakit kaybetmeden, sendikalarımıza yaklaşan saldırıyı püskürtecek güçte bir mücadelenin hızla örülmesi yönünde baskı yapalım. Sendikamız yoksa işyerlerinde bir araya gelelim, kıdem tazminatı hakkımızı kaybetmemek için yürütülecek mücadeleye en güçlü katkıyı nasıl sağlayabileceğimizi konuşalım, bunun araçlarını yaratalım. Bu saldırıyı boşa çıkarmak için işçi sınıfının en geniş mücadele cephesini kuralım!

 

Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Temmuz 2012 tarihli 33. sayısında yayınlanmıştır.