Fabrikalardan haberler - Ağustos 2021

Fabrikalardan haberler - Ağustos 2021

Gazetemizin Ağustos 2021 tarihli 143. sayısında da fabrikalardan ve direnişlerden işçilerin yazdığı mektupları okuyucularımıza sunuyoruz. 

 

Bize bu yoldan geri dönüş yok! İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!- Çorlu Bel Karper grevinden bir işçi

Merhaba dostlar, Bel Karper’de grev 78.gününde. Bizler ekmeğimiz için 17 Mayıs’ta greve çıktık. Bu grev birçok arkadaşımızın ilk grevi. Greve çıkarken hepimizin tereddütleri vardı. Grevin nasıl olacağını, ne yapacağımızı hiç bilmiyorduk. Bundan 78 gün sonra bugün biz grev çadırında tüm tereddütlerimizin ve kaygılarımızın yerine kararlılığı ve azmi koyduk. Biz grev çadırında örgütlenmeyi öğrendik dostlar. Birleşmeyi öğrendik. Birleşe birleşe kazanacağımızı öğrendik. Ziyarete gelen arkadaşlar grev çadırlarının hep okul olduğunu söylerdi. Cidden de öyle dostlar. Biz grev çadırında, birlik olursak karşımızda kimsenin duramayacağını öğrendik. Pek çok şey öğrendik ama belki de en önemlisi buydu.

Ben sendikaya diğer arkadaşlara göre daha geç üye oldum. Bize örgütlenmeyi hep farklı anlatırlardı. Aslında örgütlenmek birlik olmaktır arkadaşlar. Bunu istemeyenler örgütlenmeyi kötülüyorlar. Ben de bundan etkilenmiştim. Ta ki Şubat ayında sendikalaşmanın başını kopartmak için 11 arkadaşımızı ücretsiz izne çıkarana kadar. O soğukta kapının önünde arkadaşlarımız direndiler. Hepimiz insanız. Arkadaşlarımın yanlış bir şey yapmadığını ben biliyordum. O vakitten sonra hemen sendikaya üye oldum. İyi ki de olmuşum. 38 yaşında bu işlere girdim, geç oldu ama bundan sonra nerede hakkını arayan, nerede birlik olan varsa ben oradayım. Önce burayı kazanacağız. Geri adım atmayacağız. Sonra nerede mücadele orada olacağız.

Biz çadırda bir aile olduk. Bu patronların sıkça bahsetmeyi sevdiği aileden farklı bir aile. Bu aile ki bir amaç uğruna mücadele eden 70 işçiden kurulu. Bu aile 70 kişiyle de sınırlı değil, her gün ziyaretimize gelen dostlarımızla büyüyen, başka fabrikalarda, şehirlerde kendi ekmeği için mücadele eden işçilerin de dahil olduğu kocaman bir aile bu. Bu ailede bir tek patronlara yer yok. Fabrikamıza biz sendikamızla beraber aile olmuş bir şekilde gireceğiz. Bundan şüphemiz yok! Bununla da yetinmeyeceğiz, ekmeğinin peşine düşen mücadele eden herkese omuz vermeye devam edeceğiz.

 

Suçumuz anayasanın bizlere verdiği yetkiyi kullanmak, asla pişman değilim- Çerkezköy Indomie Adkoturk direnişinden bir işçi

Çerkezköy Indomie Adkoturk direnişinden bir işçi

Ben Yonca Uzun. Adkoturk Indomie’de 2 yıldır çalışan emekçi işçilerden biriyim. Tek Gıda-İş sendikası 6 yıl önce bu fabrikamıza gelip yüzde elli üyeliği geçmesine rağmen hukuk tanımaz, yasa tanımaz işveren sendikalı arkadaşlarımıza baskı uyguladı. Sendikanın yetki davası 6 yıl sonra sonuçlanınca sendika bir kez daha yetkisini tescil ettirip o kapıya tekrar geliyor. Dile kolay 6 yıl hukuk mücadelesi veriyor! Bizler de yetkisini almış Tek Gıda-İş sendikasına üye oluyoruz ama hukuk tanımaz yasa bilmez işveren elinden geleni ardına koymayıp üye olanı da olmayanı da baskı mobingle taciz etmeye ve ettirmeye azmettiriyor. Taciz deyince aklınıza elle taciz gelmesin, gözle tacize maruz kalıyoruz. Sendikayı istemiyor işveren, istemez biliriz de, bizim emekçilerimiz istiyor. Ve o insanları yıldırma politikası uygulanıyor işveren tarafından.

Benim başımdan geçen bir olayı anlatayım size. Postabaşları herkesi tek tek yılmadan, usanmadan, utanmadan kameraların olmadığı kuytu yerlere çekiyorlar. Ramazan Bayramı’na iki gün kala bizim postabaşımız beni çekti kuytu 500 makinesinin oraya. Tabii beni oraya götürürken de içinden geçeni dilinden de söylüyor, diyor ki “her yerde insan kaynıyor ben seni nereye kuytuya çekeyim?”. Ben de o lafın üzerine beni kuytuya çekecek ben ne yaptım ki dedim. O da sonunda kameranın olmadığı, insanların bizi duyamayacağı yere çekti. “Eee Yoncacım yolun sonuna geldin, arkadaşın seni sattı, sen üyeymişsin” dedi. Ben de benim öyle bir arkadaşım olmadığını, kim söylediyse beni yüzleştirmesini, sendikaya da üye olmadığımı söyledim. O zaman da bana “kendini kanıtla, e-devletini göster” dedi. Ben de e-devletimi göstermeyeceğimi söyledim. “Sen diş fırçanı bir başkası ile paylaşıyor musun?” dedim. Bunun üzerine “sen işe yaramaz bir elemansın, sana burada ben ekmek yedirdim. 100 kişinin tutmadığını bir kişi tutarsa o kişi kaba sıçar” dedi. Ben beyninden vuruldum o an ve dedim ki “ben kaba sıçanlardan değilim, sen bana ekmek yedirmedin, ben alnımın teriyle ekmek mücadelesi vererek yedim. Ben otursam baksam burada bana kimse ekmek verir miydi” dedim. Ondan sonra da sinirlenip “e-devletini göstermezsen sana burada ekmek yok bundan sonra olacaklardan sen mesulsün” deyip beni üretimin kenarında yağ sos silen arkadaşlarımın yanına verip 10 dakika sonra oradaki insanları yanımdan alıp beni tek başıma bırakıp “siz bu tarafa geçin onla bundan sonra konuşmayacaksınız” deyip bana aklınca baskı uygulamaya çalıştı.

Ama asla yılmadım, yılmayacağım diye kendi kendime güç verdim. Şu an bu yazıları yazarken o kadar üzgünüm ki, çünkü yine o anı yaşamak bir kadın için ve bir anne için evine gittiğimde o suratımı üzgün görmesin çocuklarım diye palyaçoluk oynamak bir kadın için ne kadar zor anlatılmaz yaşanılır. Ama ben her zaman hakkıyla çalışan dürüst olan hiçbir insanın bunu yaşamasını istemiyorum ve bu konuyla ilgili çok dua ediyorum.

Suçumuz anayasanın bizlere verdiği yetkiyi kullanmak, asla pişman değilim yine bu hak bana 20 sene önce gelsin yine bu hakkımı kullanırdım. Şu an 35 yaşındayım ve tabii size kısa bir özet geçtim. 2 ay mücadele verdim. Bütün vardiyalarda gezme, insanları benimle konuşturmamaları, depoda erkeklerin yaptığı ağır işlere verilmemden tutun da her yerde zorlu şartlarda çalışmama rağmen yılmadım. Bu iki ay boyunca her gün olmak üzere alışkanlık yapmışlar gibi bir günde 8 kere odaya çağırıp tutanak, ihtar, savunma, hepsini sundular ama hiçbirini imzalamayacağımı dile getirdim. İnsan Kaynakları dosyamın kabardığını söyledi. Ne kabarırsa kabarsın ben size sözlü savunmamı yapıyorum dedim ve o odada kükreyip dışarıda hiçbir şey olmamış gibi devam etmeye çalışıyordum. Ama taa ki benim bir gün önce sendika temsilcisi atandığım günün ertesi günü 25/2’den çıkartılana kadar. Çıkartılmaya sebep de molanı fazla kullanma dediler. Oysa herkes, en çok da hakkımızı yiyen işverenin kendisi asıl gerekçenin sendikalı olmamızı engellemek olduğunu biliyor. Ben mücadeleye şimdi direnişteki diğer arkadaşlarımla birlikte fabrikanın önünde devam ediyorum. Ve mücadele sadece fabrikanın dışında değil, içinde de sürüyor. Üyelikler devam ediyor. Bizim direnişimiz içeridekilerin örgütlenme çalışmalarına güç veriyor, onların her yeni üyeliği bizim dışarıda daha güçlü hissetmemizi sağlıyor. Kazanacağımıza inanıyorum.

Velhasıl yazıya döksem iki aya gazetede başka yazı koyacak sayfa kalmaz, bu sadece özet. Tüm emekçi dostlarıma selamlar

 

Migros ve kanun tanımazlığı- Bursa’dan bir Migros depo işçisi

Bursa’dan bir Migros depo işçisi

2018 yılında kurulan Migros Bursa bölge dağıtım merkezi kurulduğu günden bu yana kanunsuzluk ve baskıcılık konusunda diğer Migros depolar gibi her şeyi yapmaktadır. Geçmişte bir kadın işçiyi forkliftten düşerek kaybettiğimiz, her ay birçok irili ufaklı iş kazası olan ama hiçbir yaptırım uygulanmayan Bursa Migros depo yönetimi pervasızca işçiye saldırmaya devam ediyor. Kapasite fazlası iş alan, bu iş yapmak için yeni işçi almak yerine bize “hafta sonları mesaiye geleceksiniz, gelmeyene tutanak tutarız, habersiz işe gelmeme yazarız, işten atarız” gibi kelimelerle işçiyi tehdit ediyorlar. Sabah 8 gece 22:30 çalıştırıp bir de küstahça “paranızı veriyoruz” diyorlar. Tam tersine biz canımızı, emeğimizi her şeyimizi verirken bu tür küstahlıklar olmaktadır. 2019 yılı Ekim ayında bir envanter sayımı esnasında hiçbir güvenlik alınmadan forklift sepetine bindirilen ve ölümüne sebep olunan Fatma Ablamızı elbette unutmadık. Yine aynı dönemlerde erken çıkış yaptırıp maaş kesintisi uygulayan Migros Bursa Bölge Depo yönetimine ihtar çektiği için işten atılan arkadaşlarımızı unutmadık. Son olarak ise, emekçi kardeşlerimize yapılan baskılar ve 2 aydır sabah 8 gece 22:30 çalıştırmaları bardağı taşıran son damla oldu.

Örgütsüz çalışma sadece kapitalistlere ve burjuvaya köle olmaktır. Yine Migros taşeronu olan MBM taşımacılık son günlerde büyük patronu depoya getirtip işçilere usulden sıkıntınız var mı diye sorup hiçbir iyileştirme yapmamakta direnmektedir. Siz cebinizi dolduracaksınız diye biz canımızdan olmayacağız Migros ve taşeronları US grup MBM taşımacılık ya akıllarını başlarına alacak ya da bizler tüm kanuni haklarımız ile onları akıllandıracağız. Aslolan şudur buz kırılmıştır, yol açılmıştır, yön gösterilmiştir. Hükümet ve havarilerine ise diyeceğim şudur: Hiçbir devlet ve hükümet işçi ve köylüsüne karşı savaşı kazanamadı kazanamaz. Hizmetkârlığını yaptığınız sermayedarlar siz zora girince en büyük düşmanınız olacaktır. Şu artık kimse için bir sır değildir patronlarla uzlaşma olamaz, onların zenginliği bizim yoksulluğumuzdur, onların eğlencesi bizim kederimizin üzerinedir. Bize haklarımızı vermiyorlar ve vermeyecekler de… Ta ki biz söke söke alıncaya kadar.

 

Birlik olmaktan, mücadele etmekten başka çaremiz yok!- Tuzla Gemi Tersanesi’nden bir işçi

Tuzla Gemi Tersanesi’nden bir işçi

Merhaba arkadaşlar, ben Tuzla Gemi Tersanesinde çalışıyorum. İş yerimizde sadece tamire gelen gemilerin bakım ve onarımı yapılıyor. Gemilerin bakımı kısa bir süre içinde yapılmaya çalışılıyor bundan dolayı iş yükümüz artıyor. Bu yıl Tersane patronu birçok yerden iş almış, bir gemi biter bitmez yenisi geliyor. Geçen yıllara göre de çalışan işçi sayısı daha fazla. Patronun işleri tam tıkırında yürüyorken işçiler ise geçim derdiyle boğuşuyor. Tersanede herkes hayat pahalılığından dert yanıyor. Açlık sınırı asgari ücreti geçmiş durumda tersanelerde yaptığımız iş de çok ağır olmasına rağmen ücretlerimiz asgari ücret dolayında. Geçim derdi, kredi kartı borçları işçileri mesailere bırakmaya zorluyor, çalışma saatleri 12’den aşağı olmuyor. Geçim derdi, uzun çalışma saatleri ve patronun hızlı çalışın baskısı iş kazalarına zemin hazırlıyor. Tuzla Gemi Tersanesinde son 6 ay içinde iki işçi iş cinayetinde hayatını kaybetti. Patronlar gemilerin satışından milyonlar kazanırken bizim payımıza ya açlık ya da ölüm kalıyor. Bu böyle gitmez! Biz tersane işçileri hem can güvenliği hem de insanca bir ücret almak için birlik olmalıyız, mücadele etmeliyiz.

 

Bu yazılar Gerçek gazetesinin Ağustos 2021 tarihli 143. sayısında yayınlanmıştır.