Fabrikalardan Haberler

Gerçek Gazetesi'nin her ay düzenli olarak yayınladığı "Fabrikalardan Haberler" köşesi Ocak ayında da Manisa'dan Bursa'ya, Antalya'dan Tuzla'ya kadar önemli işçi merkezlerinden haberlerle dolu.

 

İşçi anneler umut ışığı olsun

Manisa Organize Sanayi Bölgesi’nde çalışan bir kadın isçiyim. 2 çocuk sahibi bir anneyim. Bu açıdan öncelikle tüm çalışan annelere, bu hayatın kölesi olarak görülen kadınlara ve tüm işçi kardeşlerime selamlarımı gönderiyorum. Biraz yaşadığımız sorunları özetlemek, özetlerken de çözüm yollarına başvurmaya başlamış bir işçi olarak çaresiz olmadığımızı anlatmak istiyorum. Çalıştığım fabrika 140 kişilik, 3 vardiya. Sıklıkla da iş durumuna göre günde iki vardiya yani 12 saat fabrikada çalışıyorum. İşe geliş gidiş 2 saatim de yolda geçiyor. Haliyle aileme zaman ayırma olasılığım hemen hemen hiç yok. Manisa’da yaşayan birçok işçi annesi gibi bende evlatlarımı merkezden 3 saat uzaklıktaki aileme bıraktım. Eşimle tatil günlerimizi ayda bir denk getirip evlatlarımızı bir günlüğüne ancak görebiliyoruz. Bu arada eşim de fabrika işçisi. Hayatımda bunca fedakârlık etmeme rağmen buz gibi havada fabrikada çalışmak, rapor veya izin aldığımda fazla mesailerimin kesilmesi, eşim veya aile büyüklerimden hiç kırıcı söz veya emrivaki sözler duymamışken fabrikada karın tokluğuna çalışıp, işveren temsilcilerinin (müdürler, amirler vs.) ukalaca hareketleri benim geleceğimi sorgulamamı sağladı. Bir taraftan 15 dakikalık istirahat zamanımızda bile oturacak bir yerimizin olmayışı, yasal olmasına rağmen kreş olmaması, fazla mesai yapmayanın işten atılması ve daha birçok örneği düşündükçe bu çarkı bozuk sistemle nasıl mücadele edeceğimi iyiden iyiye düşündüm. Bütün olan biteni eşimle paylaştım. Her erkek gibi ilk aşamada beni sahiplenmek adına bırak işi değiştir gibi sözler söyledi. Ben de meselenin tam da burada başladığını, herkes sıkıntılar karşısında boyun eğip işi bıraktığı için her fabrikada kadınların, annelerin ve tüm işçilerin her geçen gün daha çok horlanıp ezildiğini mücadele etmek istediğimi anlattım. İlk günler karşı çıksa da eşim, daha sonraki günlerde beraber neler yapabileceğimizi düşündük. Önce internetten mücadele yöntemlerini ve işçi haklarını araştırdık. Hangi sendikaların işçilerine sahip çıktıklarını bizim işkolumuzda hangi sendikaların olduğunu araştırdık. Daha sendikayla görüşmeden bütün mücadele sistemini bizim yönetip denetleyebileceğimiz her bölümden arkadaşların da içinde olacağı sağlam bir mekanizma oluşturmaya karar verdik. Bundan sonra hedefimiz komite sistemimiz oturduğunda yavaş yavaş kontrollü bir çalışma ile sendikalı olmak. Eğer başarırsak ikramiyelerimiz, sosyal haklarımız, iş güvencemiz, çalışma huzurumuz olacak. Sen çalışan anne, sen de çalıştığın fabrikada bu sömürü düzenine son demeyi başardığında hep beraber göreceğiz ki, bütün ülkenin kadınları daha rahat yaşayacak. Toplumu var eden anneler, kadınlar, en çok saygıyı hak edenlerdir. Bu dünyayı da bu düzeni de ancak bizler düzeltebiliriz. Benim umudum var.

Manisa’da plastik fabrikasından bir kadın işçi

İnsanca yaşamak ve çalışmak istiyoruz

Tek adam rejimine doğru itildiğimiz bu günlerde gözden kaçırmamamız gereken bir konu daha var. Yakın zamanda şartlarımızı iyileştirmek ve çalışma koşullarımızı düzgün hale getirmek için masaya oturacağız, konuşulacak o kadar çok konu var ki. Ben size sadece bir kaç tanesinden bahsedeceğim. Öncelikle konumuz kıdem hakkımız! Asgari ücrete gelen zamdan sonra bulunduğumuz pozisyonda kıdemden dolayı var olan maaş farkının iyileştirilmesini istiyoruz. Çalışma ortamımızda saç ve sakala karışılmamasını istiyoruz. Gündüz vardiyasında çalışan biz işçiler öğleden önce ve sonra olmak üzere çay ve sigara molası istiyoruz. Yaptığımız öneriler ile fabrikaya kazandırdığımız milyon liralara karşılık daha adaletli ödül sistemi istiyoruz. Çalıştığımız birimlerde mobinge maruz kalmak istemiyoruz. Öğle yemeği için çıkan yemeklerin çeşitli, sağlıklı ve doyurucu olmasını istiyoruz. Zabıtadan kaçan, buz gibi kirli eski otobüsler istemiyoruz. Özetle söylemek gerekirse insanca yaşamak ve çalışmak istiyoruz!

Bursa Korteks'ten bir işçi

Gemak Tersanesi’nde toplu sözleşme işçilerden habersiz imzalandı

Gemak Tersanesi’nin de içinde olduğu grup toplu sözleşmesi imzalandı. İşçileri temsilen sözleşme masasında bulunan Dok Gemi-İş ile tersane patronları arasında imzalanan sözleşmenin ayrıntılarını bilmiyoruz. Daha doğrusu Gemak işçilerinin üye olduğu sendikaya sendika demek mümkün bile değil. Tabelası var, internet sitesi var, halı saha maçları organize eder, ama gerçek işi sendikacılığı bilmez, yapmaz.

Tersane sektörünün Türk Metal’idir bu sendika. Ne yapacaksa patronlarla anlaşmalı yapar. İşçiyi değil patronları kollar, sever. Tuzla tersanelerinde başka bir sendika olsa, sadece sendikacılık yapsa, sadece işçilerin haklarını, hukukunu savunsa durumun farklı olacağını düşünüyorum. Ben kadrolu bir işçiyim. Taşeronda çalışan arkadaşlarımızın durumu ise çok daha vahim. Bugün varlar yarın yoklar. Bu durumun düzelmesi adına işçilerin yanındayım diyen herkes daha fazla taşın altına elini koymalı.

İstanbul Tuzla Gemak Tersanesi’nden bir işçi

Birlik olmak gerek

Turizmin patronları geçen sezon boyunca birlikte hareket ettiler. Kriz var bahanesiyle çalmadıkları kapı kalmadı. Tüm bu girişimlerin sonunda devletten bir takım imtiyaz koparmayı başardılar. Bu imtiyazlar medyada turizme destek olarak dillendirildi ama aslında hepsi turizm patronlarına destekten başka bir şey değildi. Bu destekler sonucu patronlar Antalya’nın çeşitli bölgelerine onlarca yeni otel açtılar. Biz turizm işçilerinin maaşları İş-Kur’un fonundan ödendi. Bu fon daha önce bizlerin maaşlarından yapılan kesintiler sayesinde kurulmuştu. Kendi maaşımızı kendimiz ödedik. Arkamıza dönüp baktığımızda, kriz yılı olarak anılan geçen yıl, patronlar açısından bol kazançlı bizim açımızdan ise gerçek bir kriz olarak geçti. Çoğumuz iş bulamadık, fazla mesailerle canımız çıktı ve kış yaklaşınca yine kapı dışarı edildik.

Patronlar kendi çıkarlarını korumak için birlik olup hareket ederek işsizlik kırbacını üzerimizde bir bela olarak kullandılar. Yeni otellerini açıp kârlarını katladılar. Bizim sesimiz çıkmadı; çünkü tek başımıza tüm bunlara karşı mücadele edebilmek imkansızdır. Geçen sezon bize gösterdi ki, turizm işçilerinin birlik olma vakti çoktan gelmiş, hatta geçiyor! Çalıştığımız otellerde, kendi öz çıkarlarımızı korumak için saflarımızı oluşturmalı, hep birlikte hareket etmeliyiz. Ancak bu şekilde insanca yaşayabilecek şartların oluşmasını sağlayabiliriz.

Antalya’dan bir turizm işçisi

Daha iyi bir sezon için birlik olmalıyız

Merhaba, ben Antalya’dan bir turizm işçisiyim. Kötü geçen bir sezonun ardından şu anda olduğu gibi genelde kışın işsizim. Bütün sezon boyunca asgari ücrete 12 saat izinsiz olarak çalıştırılıp sezon sonu geldiğinde askıya almak adı altında işten çıkarıldım. Bütün sezon çalıştığım halde şu anda hiç çalışmamış gibi bir durumdayım. Şu anda açık olan oteller de düşük ücrete uzun saatler çalıştırmak istiyorlar. Bu sezon her koşulda biz turizm işçilerine değil, turizmin patronlarının işine geldi. Bütün sezon boyunca öldük bittik diyerek mağdur rolünü çok iyi oynayan patronlar, hükümetten her konuda destek aldılar. Bütün sezon boyunca maaş alamayan arkadaşlarımız Çalışma Bakanlığı’na gittiğinde hiçbir sonuç alamadan geri dönüyor. Artık hükümet Antalya’da otellerin “personel müdürlükleri” gibi çalışmaya başladı. Zaten bütün sezon boyunca otellere İş-Kur aracılığı ile işçi sağlayıp sezon bittiğinde ise Çalışma Bakanlığı aracılığı ile de haklarını aramasına müsaade etmedi. Bu sezon bize aslında hükümetin bizim değil, patronların hükümeti olduğunu gösterdi. Yani bizim rahat bir hayat yaşama şansımızın ancak bizim mücadelemiz sonucunda olacağı ortaya konmuş oluyor. Biz turizm işçileri birlik olduğumuzda kazanabiliriz. Geçen sezon turizm işçileri için ne kadar zor bir sezon olduysa, biz turizm işçileri birlik olmazsak aynı şekilde bu sezon da zor olacak. Turizm patronlarına karşı sendikalaşıp beraber mücadele etmeliyiz.

Antalya’dan bir turizm işçisi

 

Bahanelere karnımız tok, icraat görelim!

Artık bıktık! Özellikle son 2 senedir çektiğimiz çilenin haddi hesabı yok. Ben Antalya’da kafe&bar sektöründe çalışan işsiz bir işçiyim. Derdimiz anlatmakla bitmez. Türkiye’de kriz olunca her daim ilk etkilenen biz turizm işçileri oluyor. Uçak krizi, patlayan bombalar, darbe girişimi derken her sene bir bahanesi oldu hükümetin. Her krizde patronlara fon oluşturuldu, şartları iyileştirildi, ekonomik aflar getirildi. Ama ne istihdam adına bir adım atıldı ne de maaşlarda bir iyileştirme oldu.  Hükümet yanlısı haber kanalları ve anketçiler de bu sene turizmin çok iyi olacağını söyleyip göz boyuyorlar. Oysa sahanın öznesi bizler her şeyi apaçık görüyoruz. Aşçısından garsonuna, kat görevlisinden, barmenine kadar herkes her şeyin farkında.

Antalya’da zaten 6 aylık sezona zorlanıyoruz her turizm şehrinde olduğu gibi. Turizmin kalbi dedikleri bu şehirde tam 7 aydır işsizim. Patronlara bu kadar iyileştirme tanıyan hükümet, söz konusu biz işçiler olunca sessiz kalmayı iyi biliyor. Hatta sessiz kalmakla da yetinmeyip bir de üstüne ekonomik krizin bedelini bize ödetmeye çalışıyorlar. Ekmeğe zam, suya zam, benzine zam, elektriğe zam, kiraya zam… Ama asgari ücret 1400 lira! Yani zam diye lütfettikleri 100 lira. Bu 100 lirayı da ayrı bir maaş gibi görmüş olsalar ki bir de bu paraya göz dikip Bireysel Emeklilik Sistemi adı altında zorla onu da elimizden alıyorlar. Her sene bir bahanesi olan hükümetin artık bahanesi kalmadı bence. Bizim de sabrımız kalmadı zaten. Benim düşüncem eğer toplu bir şekilde bir tepki verirsek artık bu sorunu çözebiliriz! Her sene çeşitli mazeretler sunan hükümete karşı bu sene hiçbir bahaneyi kabul etmeyeceğimizi gösterebiliriz. Patronlardan taraf olan hükümete artık taviz yok, tavır var! Aç kalmak, işsiz kalmak istemiyoruz. Hakkımızı istiyoruz. Sorun çözülünceye kadar da mücadele etmekten yanayım. Artık yeter!

Antalya’dan bir kafe/bar işçisi

Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Şubat 2017 tarihli 88. sayısında yayınlanmıştır.