Eğitim ve bilim emekçileri: “Biz tarafız ve MESS’e karşı metal işçisinin yanındayız!”
(20.12.2019) Akademisyenler, aydınlar, eğitim ve bilim emekçileri MESS sözleşmelerinde patronların dayatmalarına ve baskılara karşı mücadele eden metal işçilerini desteklemek için bir çağrıda bulundular ve bu çağrıyı duyurmak için Gebze’deki Sarkuysan fabrikasında işçilerle buluştular.
MESS grup sözleşmesi süreci, patronların kazanılmış haklara saldırması ve sefalet zammı önerisi dolayısıyla uyuşmazlıkla sonuçlanınca Türkiye’nin birçok yerinde metal fabrikaları işçi eylemleriyle sarsılmaya başlamıştı. Bu fabrikalardan biri de Gebze’de DİSK Birleşik Metal-İş Sendikasında örgütlü Sarkuysan fabrikası. Ayrıca aynı bölgede yine MESS sözleşmelerinde yer alan Kroman ve Çayırova fabrikaları da bulunuyor. Aralarında Sungur Savran, İzzettin Önder, Kuvvet Lordoğlu, Kurtar Tanyılmaz, Levent Dölek, Hakan Koçak ve Beyzade Sayın’ın da bulunduğu akademisyenler, aydınlar, eğitim ve bilim emekçileri Gebze’de bulunan Sarkuysan fabrikası önünde metal işçileri ile buluşarak bir basın açıklaması ve yürüyüş gerçekleştirdi.
Yüzlerce işçinin katılımı ile gerçekleşen eylemde Birleşik Metal-İş Genel Başkanı Adnan Serdaroğlu ve Birleşik Metal-İş Gebze Şube Başkanı Selçuk Çifci de yer aldı. Basın açıklaması Serdaroğlu’nun konuşmasıyla başladı. Artan vergi adaletsizliğinden ve patronların asgari ücret görüşmelerindeki ikiyüzlülüğünden bahseden Serdaroğlu, kimsenin açıklanan enflasyon rakamlarına inanmadığını, elektriğe doğalgaza yapılan zamlar ortadayken, bazı gıda maddeleri yüzde yüze varan şekilde pahalanmışken metal işçisinin istediği zam oranını kimsenin çok göremeyeceğini söyledi. Birleşik Metal-İş’in ilk eylem haftasının ardından yeni eylemlerle mücadeleyi yükselteceğini ilan eden Serdaroğlu metal işçilerinin alkışları ve “işgal, grev, direniş” sloganları eşliğinde konuşmasını sonlandırdı. Ardından sözü eğitim ve bilim emekçilerine bıraktı.
Destek girişimini organize eden grubu tanıtmak üzere söz alan Levent Dölek, bir önceki MESS sözleşmesi sürecinde de OHAL koşullarında greve destek vermek ve yasaklara karşı çıkmak için benzer bir girişimde bulunduklarını hatırlattı. Eğitim ve bilim emekçileri olarak kendilerini de birer emekçi olarak gördüklerini, taraf olduklarını ve metal işçilerinin mücadelesini kendilerinin mücadelesi olarak gördüklerini vurgulayarak, metal işçisi grev derse de yine metal işçilerinin yanında olacaklarını belirtti. Daha sonra söz alan İzzettin Önder bir maliyeci olarak adaletsiz vergilerin sınıflı toplumun ve kapitalist sistemin bir sonucu olduğunu, sömürünün bir parçası olduğunu belirtti ve işçilerin gerçek özgürleşmesinin ancak üretime kendisinin hakim olmasıyla gerçekleşebileceğini ekledi. Sonrasında sözü alan Sungur Savran, Türkiye’de grev hakkının Kavel’de grev hakkını grevle savunan metal işçileriyle kazanıldığını hatırlatarak, yeni grevler ile kazanımların mümkün olduğunu dile getirdi. Fransa’dan Ekvador’a, Şili’den Lübnan’a dünyanın her yerinde işçi ve emekçilerin sokağa çıktığını, işçilerin haklarını aramaya başladığında patronların ve hükümetlerin çaresiz kaldığını vurgulayan Savran; bu topraklarda da örgütlü işçi sınıfı greve çıktığında önünde kimsenin duramayacağını belirtti. Ardından Hakan Koçak, ortak basın açıklaması metnini eğitim ve bilim emekçilerinin tümü adına okudu. Yüzlerce işçinin katılımı ve “İşgal! Grev! Direniş!”, “Bu daha başlangıç, mücadeleye devam!” sloganlarıyla Sarkuysan fabrikasına doğru gerçekleştirilen coşkulu yürüyüş sonrasında eylem sona erdi.
Eğitim ve bilim emekçileri adına okunan basın açıklamasının tam metni şu şekilde:
Değerli metal işçileri ve basın emekçileri
Bizler emekten ve özgürlükten yana olan aydınlar, akademisyenler, eğitim ve bilim emekçileri olarak metal işçilerinin haklı mücadelesini destekliyoruz. Metal işkolundaki grup toplu sözleşmeleri kapsamında metal işçilerinin yükselttiği bu mücadeleyi sadece bir toplu sözleşmeyle ilgili olarak görmüyoruz. Tüm halkın bugünü ve geleceğini ilgilendiren bir süreçle karşı karşıyayız.
MESS çatısı altında bir araya gelen sermaye grupları, metal işçilerine başta gıda olmak üzere hayat pahalılığının had safhada olduğu bir dönemde yüzde 6,05 gibi komik bir zam önermiştir. Dahası 3 yıllık sözleşmenin yanı sıra esnek çalışmayı dayatan bir dizi madde ile metal işçilerinin kazanılmış haklarına da göz dikmiştir.
Bu pervasızlığın arkasında, işçiye karşı sermayenin çıkarını savunan ve bu doğrultuda işçilerin haklarını tırpanlayan yasalar çıkaran, OHAL’i bunun için kullanan, defalarca grev yasaklama yoluna giden siyasi iktidar vardır. Özellikle keyfi grev yasaklarıyla birlikte ve 12 Eylül ürünü olan, taraflı olduğu defalarca kanıtlanmış Yüksek Hakem Kurulu vasıtasıyla toplu sözleşme hakkı gasp edilmektedir. Sendikal örgütlenme hakkını kullanan işçiler Türkiye’nin dört bir yanında işten çıkartmalarla yüz yüze gelmektedir. Devlet kolluk kuvvetlerini her zaman olduğu gibi Anayasa’ya, yasalara ve en önemlisi de işçilerin çalışma hakkına tecavüz eden sermayeye karşı değil hakkını arayan işçilere karşı kullanmaktadır. Tüm bunlara bugünlerde asgari ücret tespit komisyonunda patron ve hükümet temsilcilerinin birlikte hareket ederek milyonlarca asgari ücretliyi açlık sınırına mahkûm etmesini de eklemeliyiz.
Dolayısıyla bugün metal işçilerinin mücadelesi sadece bir toplu sözleşme mücadelesi olarak değil tüm halkın ekmek ve hürriyet talebinin önde gelen bir cephesi olarak görülmelidir. Bugün gördüğümüz tablo toplumun emekçi çoğunluğunu en yaşamsal ihtiyaçlardan mahrum bırakan, halka ne aş ne de iş sağlayabilen kapitalist sistemin çöküş tablosudur. Kapitalizmin işleyiş yasalarının kaçınılmaz sonucu olan krizin faturası, bu krizin ortaya çıkmasında hiçbir sorumluluğu olmayan emekçilere ödetiliyor. Bugün açlık ve sefaletin yanı sıra savaşlarla da kapitalizmin maskesi düşmüştür ve kapitalist barbarlık tüm çıplaklığıyla karşımızdadır. Toplumu bu çöküşten ve barbarlıktan kurtaracak olan ise çalışan, üreten, alınteri döken işçi ve emekçilerin örgütlenmesi ve mücadelesidir.
Bugün burada bu mücadelenin öncü güçlerinden Birleşik Metal sendikası ile ve yine mücadelelerde hep ön safta olan Sarkuysan işçileri ile birlikteyiz ve bu vesile ile tüm metal işçilerinin mücadelesini kendi mücadelemiz olarak gördüğümüzü ve desteklediğimizi bir kez daha duyurmak isteriz.
Evet baskılar vardır, grevler yasaklanmaktadır ama işçi sınıfımızın da kazanımları vardır. Geçtiğimiz dönemde Türk-İş’e bağlı Kristal-İş sendikası Şişecam grevinin, DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş ise MESS grevlerinin yasaklanmasına karşı Anayasa Mahkemesi’ne gitmiş ve bu grev yasaklarının sendika hakkının ihlali niteliğinde ve Anayasa’ya aykırı olduğunu tescil ettirmiştir. Ayrıca Birleşik Metal-İş’in açtığı davada hükümet tazminat ödemeye mahkum edilmiştir. Bunun ne anlama geldiği açıktır. Herhangi bir grev yasağına karşı işçilerin grevi sürdürmek dahil her türlü direnişi hem meşrudur hem de yasaldır. Yasadışı olan bu grevleri yasaklamaktır!
Bugün MESS’in pervasızlığı adeta işçilere bir savaş ilanı niteliğindedir. Görüyoruz ki metal işçileri bu daveti kabul etmiştir ve kolları sıvamış bulunmaktadır. Bu süreç greve giderse grevi de en kararlı bir şekilde hayata geçirmeye hazır olduklarını göstermektedirler. Bizler eğer bu süreç greve giderse bu grevi kendi grevimiz olarak göreceğimizi ilan ediyor ve metal işçilerinden bizleri de birer grev gözcüsü olarak kabul etmelerini istiyoruz!