12 Eylül’den AKP’ye, işçi düşmanı yasalar

İşçilerin grev ve özgür toplu sözleşme hakkı her geçen gün tehlike altına giriyor. Şüphesiz ki bu tehlikenin kaynağında 12 Eylül 1980 darbesiyle başa geçen askeri hükümetin çıkardığı Anayasa ve kanunlar var. Bu mirası ise bugün AKP hükümeti sürdürüyor.

12 Eylül darbesinin sendikal haklara etkisi: grev yasağı

Darbecilerin, iktidarı ellerine aldıklarında yaptıkları ilk işlerden biri DİSK ve üyesi sendikaların faaliyetlerini durdurmak, yöneticilerini, işyeri temsilcilerini ve genel olarak mücadeleci işçileri tutuklamak olmuştu. Askeri hükümet bir taraftan işçileri mücadeleci örgütlerinden koparıp MESS-Türk Metal işbirliğiyle kurulan düzene mahkûm ederken, diğer taraftan da patronların taleplerini birer birer kanun haline getirdi.

Bu konuda yapılan ilk iş daha önce Anayasa’da yer almayan “grev ve lokavtın yasaklanabileceği veya ertelenebileceği haller ve işyerleri kanunla düzenlenir” hükmünün 1982 Anayasası’na eklenmesi oldu. 1983 yılında çıkarılan 2822 sayılı “Toplu İş Sözleşmesi Kanunu” ile sendikal haklar resmen kullanılamaz hale getirildi. Anayasa ve 2822 sayılı kanun çıkmadan önce patronların en üst örgütü olan TİSK, genel kurul raporunda açıkça grev yasağının genişletilmesi talebini, şu şekilde ifade etmişti: “Grev ve lokavtın erteleme sebepleri genişletilmeli, kamu düzenine, kamu yararına ve genel ekonomik yarara aykırı noktaya geldiğinde Bakanlar Kurulu tarafından ertelenebilmelidir. Erteleme grev başlamadan da yapılabilmelidir. Ertelenen grevlerle ilgili toplu iş sözleşmeleri Yüksek Hakem Kurulu tarafından kesin olarak karara bağlanmalıdır.” Patronların bu talepleri tam da istedikleri gibi Anayasa ve kanunlarda yerini aldı.

Erteleme değil grev yasağı

AKP’nin 2012 yılında çıkardığı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’nda da 12 Eylül yasasının grevleri yasaklayan özü değişmedi. Bakanlar Kurulu’na verilen grev erteleme yetkisi yasada duruyor. Fakat erteleme kelimesi sadece bir kelime oyunundan ibaret. Çünkü 60 gün süreyle ertelenen grevi, sürenin sonunda devam ettirmek mümkün değil. Bu süre sonunda anlaşma sağlanamazsa toplu iş sözleşmesini Yüksek Hakem Kurulu (YHK) kesin olarak karara bağlıyor.

12 Eylül yasalarının mirası üzerinde yükselen ve onu daha da ileri götüren AKP, iktidarı boyunca Bakanlar Kurulu’nu da adeta grev erteleme kurulu gibi çalıştırdı. Cam işçilerinden lastik işçilerine, maden işçilerinden metal işçilerine kadar birçok iş kolundaki grevi yasakladı. Toplamda 192 bin işçiyi ilgilendiren tam 14 grev bu dönemde yasaklandı.

Patrona sunulan diğer haklar: İşçiyi işten at, yetkiye itiraz et

Patronlara sunulan hizmetler sadece işçilerin grevlerine yasak getirmekle sınırlı değil. O aşamaya gelmeden öncesinde de birçok hak sunulmuş. Patronlar sendika üyesi olan işçiyi çok rahat ve yasalara uygun bir şekilde işten atabiliyor. Çünkü yasalar, mahkemeler işçinin işe iadesine karar verse bile, patronlara işçinin tazminatını ödeyerek işe başlatmama hakkını veriyor. Kaldı ki artık işten atılan bir işçinin işe iade davası açması da iyice zorlaştırıldı. AKP’nin çıkardığı yasayla, bu yılbaşından itibaren işe iade davası açmadan önce arabulucuya gitmek zorunlu hale getirildi. Zorunlu arabuluculuk bir taraftan işçinin mahkeme yolunu engelleme işlevi görürken diğer taraftan da “yıllar süren dava ve dava masrafları” tehdidiyle işçileri haklarından feragat ettirme müessesesi olarak işliyor.

Hakları yeniden kazanmak için mücadeleye, greve, işgale…

İşçiler yasalarla iş güvencesi beklerken, yasadaki madde patronların işten atma hakkı olarak işliyor. Sendikalaşma hakkı, patronlara verilen yetkiye itiraz hakkıyla sendikasızlaştırmaya dönüşmüş durumda. Grev hakkı kanunla ve Bakanlar Kurulu’na verilen yetkiyle grev yasağına dönüşmüş durumda. Bu saldırılar karşısında işçi sınıfı susup bir kenarda beklemiyor. Tıpkı fiili grev yaparak grev hakkını yasaya yazdıran Kavel işçilerinin geçmişte yaptığı gibi adım adım fiili mücadelenin yolunu gösteriyor.

Grevleri yasaklanan cam işçileri, EMİS karşısında metal işçileri mücadeleyi fabrika içine taşıdı ve kazandılar. HT Solar işçileri, üç günlük fiili grev ve işgalle sendikayı fabrikaya soktular. Patronun yetkiye itirazı karşısında yargı sürecini beklemek yerine iş yavaşlatarak üretimi düşürme yoluna giderek patrona geri adım attırdılar ve toplu iş sözleşmesini imzaladılar. Son olarak 130 bin metal işçisi toplu iş sözleşmesi döneminde grev kararı aldı. Ancak daha grev başlamadan yasaklandı. Yasağı tanımayacaklarını söyleyen metal işçilerinin karşısında, patron sendikası MESS fiili grev korkusuyla Yüksek Hakem Kurulu’na gitmeyi beklemeden masaya oturmak zorunda kalmıştır. Bu mücadeleler bir kez daha göstermiştir ki mücadeleyle grev hakkını kazanan işçiler, gasp edilen tüm haklarını yeniden kazanmak için mücadeleye devam edecektir.

Bu yazı Gerçek gazetesinin Şubat 2018 tarihli 101. sayısında yayınlanmıştır.