Türkiye sosyalist hareketinde Menşevikleşme

Türkiye sosyalist hareketinde Menşevikleşme

Kemal Kılıçdaroğlu, 1 Mayıs’a girilirken bir video yayınladı. Karikatür gibi. Bütün toplumun gözü yılda bir kez işçi sınıfına çevrilecek. Beyefendi 1 Mayıs konusunda kelime bile etmiyor. Zaten konuşmasını “bugün beyaz yakalı emekçilere seslenmek istiyorum” diye açıyor. Sonra “ben beyaz yaka-mavi yaka ayrımına inanmam” diyor. Madem inanmıyorsunuz ne demeye sadece beyaz yakalılara hitap ediyorsunuz? Zaten beyefendinin bütün konuşması aslında gerçekten büro çalışanlarına, hatta onun üniversite mezunu üst katmanlarına hitap ediyor.

Türkiye’de sosyalistler işçi sınıfına yıllardır öylesine sırt çevirmiş durumda ki gerek Altılı Masa’nın çalışmalarında gerek Kılıçdaroğlu’nun açıklamalarında işçi sınıfının esas mücadeleci, kapitalistlerle doğrudan çelişkiler yaşayan büyük kitlesine ilişkin hiç ama hiçbir şey söylemediğini ya fark etmiyor ya konu edinmiyor. Fabrika, maden, tersane, inşaat, ulaştırma, otelcilik ve ikram, perakende, motokurye ve benzeri, bir kısmı büro türü ortamlarda bulunsa da kol emeğine dayalı, büyük ölçekli işyerlerinde çalışan işçilerin sorunları hiç konuşulmuyor. CHP ekonomi dendi mi hep çarşı pazardan dem vuruyor, Akşener hep esnaf ziyaretiyle meşgul. Sendikalaşma çabalarının baskı altına alınması, grevlerin yasaklanması karşısında ise “tık” yok! Bu tabloya Babacan bir mizah katkısı yapıp partisini “Çalışan Türkiye’nin Partisi” olarak gösteren afişler astırıyor. Londra City-New York Wall Street Türkiye’de iyi çalışacak demek ki! Ama, varsa yoksa Kılıçdaroğlu’nun 1 Mayıs arifesinde yaptığı konuşmada olduğu gibi, Amerikan sosyolojisinin “orta sınıfı”ndan, Turgut Özal’ın uyduruk kavramı (bunu herkes unutmuş gibi görünüyor ya da unutma pozu yapıyor) “orta direk”ten başka bir şeyden söz edilmiyor.

Edilir mi? Haşa! Sonra TÜSİAD’dan nasıl destek alınacak? Altılı Masa’nın diline dikkat edin: Halkın yoksulluktan çektiklerinden söz ediliyor hep, ama kapitalist sınıfın bu yoksulluktan elde ettiği yarardan ve bunu derinleştirme konusundaki sorumluluğundan (en başta sendika ve grev kırıcılığından) hiç söz edilmiyor. TÜSİAD sermayesi yok! Varsa yoksa “Beşli Çete” var. Böylece 418 milyar dolar, holdinglerin ve bankaların kasalarının Erdoğan ve AKP sayesinde dolup taşmasını unutturmak için kullanılıyor!

Sosyalistler aslında bunu bilmiyor değil. Bilmez gibi yapıyorlar. Sadece hareketin biz dâhil bir azınlığı bu konuları ve şayet seçimi kazanırsa Millet İttifakı’nın ekonomik alanda işçi sınıfını ve emekçi halkı inim inim inleteceğini ortaya koyduğumuz için de herkes birbirini korumuş oluyor. Böylece, burjuvazinin bir kanadının, hem de daha güçlü kanadının siyasi temsilcisi rolüne soyunan bir ittifak ikirciksiz savunuluyor.

Bu gerçekler biraz deşildiğinde de cevap hazır: Bu sadece Erdoğan’ı göndermek için bir taktik. Biz seçimde Erdoğan’ı yenilgiye uğratır uğratmaz “asıl” politikamıza geri döneceğiz. Türkiye’yi kurtarma işini Millet İttifakı değil, “halk” ya da “emekçiler” ya da (en sık rastlanan formülle) “kadınlar, gençler, Kürtler, LGBTQ+ bireyler, emekçiler, Aleviler” üstlenecek.

Gerçekten öyle mi? Sosyalist partilerin “asıl” işi emekçileri örgütleyip mücadelenin önderliğini ele geçirmek miydi seçim gelene kadar? 2017’de Adalet Yürüyüşü’nde Kılıçdaroğlu’nun yanında boy göstermedi mi sosyalistler? Seçimlerde “tatava yapma, bas geç” tavrı kimlerin tavrıydı? 2019 yerel seçimlerinde her yerde, hele hele açıkça “ben Ülkücü’yüm” diyen Mansur Yavaş’ın aday olduğu Ankara’da CHP’ye oy vermedi mi sosyalistler? HDP için de aynı şeyler söz konusu olduğuna göre onun içinde yer alan sosyalistler, onunla geçici ittifaklara giren sosyalistler ve laiklik ve bağımsızlık adına CHP’ye (ve bugün Kılıçdaroğlu’na) oy çağrısı yapan başka sosyalistler için bu çizgi aslında bir genel doğrultu değil miydi? Sol Parti, en mücadeleci önderlerinden birini Beyoğlu Belediye Başkanı olsun diye İyi Parti’yle barıştırmadı mı? Bu davranış kalıbına strateji denir, taktik değil!

Siz zannediyor musunuz ki seçimden sonra bu strateji değişecek? Halka istibdadı Kılıçdaroğlu’na verilecek oyla devirme vaadi yaparak oy çağıranlar, seçimden hemen sonra emekçi halka dönerek “haydi şimdi gün Kılıçdaroğlu’na ve Millet İttifakı’na karşı mücadele günü” mü diyecek? Önce, “aman şu hassas anda Cumhur’un ve istibdadın eline koz vermeyelim”le başlayacak. Sonra (seçimin sonuçlarına ve gelişmelere göre 7 Haziran-1 Kasım arasındaki gibi bir durum doğarsa) istibdadı ayakta tutmaya razı uzlaşma girişimlerine soldan “güzelleştirme” operasyonları yapılacak. En kötüsü ise, halka saldırılar “zorunlu idi” gerekçesiyle savunulacak. Babacan ekolü, muhtemelen İyi Parti’nin “yurtdışından getirdiğimiz yeni deha”sı Bilge Yılmaz’ın eliyle, Londra City-New York Wall Street ilişkileri doğrultusunda ağır kemer sıkma programını uygulamaya başlayınca, “ne yapalım, enkaz devraldılar” denecek. Kuşkusuz, onurlu tekil çıkışlar olacak. Ne kadar çok olursa o kadar iyidir. Ama ana doğrultu bu olacak.

Öyleyse, sosyalistlerin çoğunluğu bakımından hem geçmiş politik hattın devamı hem de gelecekte uygulanacak politikaların başlangıcı olacak bir stratejik yöneliş ile karşı karşıyayız. Türkiye sosyalist hareketi Menşevikleşmiştir.

 

Bu yazı Gerçek gazetesinin Mayıs 2023 tarihli 164. Sayısında yayınlanmıştır.  Bu yazıyı Gerçek'in podcast hesaplarından sesli olarak dinlemek için aşağıdaki resmin üzerine tıklayın. 

Sungur Savran mayıs 2023 podcast