İstanbul'da “Küreselleşme, Neoliberalizm ve Post-modernizm çağında sanat” etkinliği
İstanbul'da güzel sanatlar fakültelerinde okuyan resim ve heykel öğrencilerinin bir araya gelerek kurduğu bağımsız bir kolektif ve üretim-tartışma alanı olan Atölyealtı'nın düzenlediği Atölyealtı Sanat Etkinlikleri'nin Şubat ayı programı yoldaşımız Sungur Savran'ın konuşmacı olduğu "Küreselleşme, Neoliberalizm ve Post-modernizm çağında sanat" başlıklı etkinlik ile başladı. Tasarım Atölyesi Kadıköy'de gerçekleştirilen etkinliğe farklı okullardan öğrenciler, farklı alanlarda üretim yapan sanat emekçileri katıldı.
Sungur Savran sözlerine kapitalizmin doğaya ait veya insanın ürettiği her şeyi bir meta haline getirdiğini ve piyasanın insan faaliyetlerinin her birine nüfuz ettiğini, sanatın da bundan muaf olmadığını söyleyerek başladı. Ardından içinde yaşadığımız dönemde, yani sosyalizm deneyimlerinin çöktüğü ve kapitalizmin dünya üzerinde hakimiyetini sağladığı çağda aydınları ve sanat çevresini etkisi altına alan küreselleşme teorilerinden bahsederek devam etti. Küreselci teorilerin revaçta olduğu dönemde de küreselleşme denilenin aslında bir sınıf mücadelesi olduğunu çalışmalarıyla ortaya koyan Sungur Savran, bir zamanlar hem sağ hem sol cenahın ısrarla savunduğu tezlerin yanlışlığını vurguladı. Ulus devletlerin artık geçmişte kaldığı, emperyalizm diye bir şeyin var olmadığı, küreselleşmenin dünyayı bütünleştirdiği ve küreselleşmenin teknolojinin bir getirisi ve "mevsimler kadar kaçınılmaz" olduğu tezlerinin bugün içinde yaşadığımız dönemle uzaktan yakından alakası olmadığını söyledi. Piyasaya sınırsız özgürlük tanıyan neoliberalizmin, geçmişte kapitalizmin işçi sınıfına verdiği büyük tavizleri birer birer geri almak için sermayenin tekrar saldırıya geçmesi anlamına geldiğini belirtti.
İçinde yaşadığımız dönemin tahlilinin ardından yoldaşımız işçi sınıfına neoliberal taarruz çağının aynı zamanda sanatı sermaye ve piyasanın ellerine teslim ettiğini, bienaller, galeriler, küratörler aracılığıyla devasa bir sanat piyasası yaratarak, sanatı iyice bir yatırım alanına dönüştürdüğünü vurguladı. Çarpıcı bir örnek olarak, çok okunan bir sanat dergisinin sanat alanıyla alakalı yazılar, makalelerden daha çok reklamlarla, piyasaya dair yazılarla, haberlerle dolu olduğunu salona gösterdi. Güncel sanattaki post-modern anlayışın, sanatın üretim alanından işçi sınıfını, devrimi, sosyalizmi çıkarttığını; yerine kimliği yerleştirdiğini söyledikten sonra, Meksikalı duvar ressamı Diego Rivera'dan, Türkiye'de emekçiler ve ezilenler arasında çok iyi bilinen Yılmaz Güney'e işçi sınıfı ve toplumun tüm ezilenleri için üreten sanatçılardan bahsetti.
Sungur Savran sözlerini toplumun varlığının devamı için üretimin en ağır kısmını sırtlanan üretici sınıf sayesinde sanat, bilim ve fikir alanında üretim yapanların var olduğunu, genç sanatçıların kendi üretimlerini gerçekleştirirken bunu hiçbir zaman unutmamaları gerektiğini söyleyerek bitirdi.
Ardından salondan yapılan katkılar ve yoldaşımıza gelen sorularla bir tartışma kısmı gerçekleştirildi. İzleyiciler tarafından post-modern anlayışın, bir yandan sanatı piyasaya tabii kılarken bir yandan bienallerde, galerilerde "solcu" sanatçıları ağırlamasının yarattığı çelişki, sosyalist sanatçının nasıl bir yaşam sürmesi gerektiği, devrimci mücadelede sanatın önemi dahil birçok konu gündeme getirildi. Uzun ve verimli bir tartışmanın ardından etkinlik sona erdi.