Yolsuzluğun ilacı işçi denetimi
Türkiye’de halk 17 Aralık’tan beri sürekli yolsuzluk ve rüşvet skandallarıyla yatıp kalkıyor. Toplumda başta başbakan olmak üzere AKP hükümetinin yolsuzluğa dayalı bir düzeni inşa etmiş olduğu kanısı giderek yaygınlaşıyor. Daha geçen seneye kadar “model ülke” diye sunulan Türkiye’de iktisadi ve siyasi krizin iç içe geçtiği bir devlet krizi yaşanıyor. Son günlerde gerçekleştirilen protestolara damgasını vuran sloganlar “hırsız var!”, “hırsız AKP hesap verecek!” vb. Biz halkın bilincine denk düşen bu tür bir tepkinin yersiz olduğu kanaatinde değiliz. Tam tersine bu iddiaların kanıtlanmasına dönük çabaları bizzat engelleyen, bu bakımdan artık meşruiyetini de yitirmiş bu hükümetin, yolsuzluğa ve rüşvete batmış olduğunu teşhir eden bir politik mücadele yürütmek gerekir. Bununla birlikte bu mücadelede başka bir noktaya daha dikkat çekmek istiyoruz.
Kanımızca bazı sol, sol-liberal çevrelerde, bu yolsuzluk, hırsızlık ve rüşvet düzenini hedef tahtasına koyup, yaklaşan seçimlerde AKP karşıtı bir politik hat üzerinden ilerleme görüşü ağırlık taşıyor. Bu yaklaşıma dayanak teşkil eden bakış açısının izlerini iki örnekle ortaya koyalım. Akademisyen Şevket Pamuk, kendisiyle yapılan söyleşide söz konusu gelişmeleri, özellikle AKP döneminde devletin ekonomideki belirleyiciliğinin arttığı varsayımıyla, “yolsuzluk düzenin kendisi oldu, kuralı haline geldi” diye yorumlamış. CHP başkanı Kılıçdaroğlu ise yine bir söyleşide kendisine yöneltilen “10 saniyede açıklamak gerekirse, insanlar neden CHP’ye oy versin?” sorusuna şu cevabı vermiş: “çünkü devleti soyuyorlar”. Bu tür görüşler doğru gibi görünmekle birlikte arka planında yatan gerçekliğin üzerini örtebiliyor. Sorunun bizatihi Başbakan’ın izlediği siyaset ve yönetim tarzının kendisinden kaynaklandığı yönündeki görüşlerin ağırlık kazanmasıyla, “başçalan”dan kurtulmayı eksen alan bir çözüm arayışına yönelmek arasında çok kısa bir adım kalıyor.
Burjuva basını yolsuzluk ve rüşvet vakalarında hep kişilerin açgözlülük, hırs gibi psikolojik, kişisel zaaflarını öne çıkartır, bakanlar, başbakanlar gibi tekil bireyleri suçlar. Oysa yolsuzluklar yanlış işleyen bazı devlet kurumlarının veya yanlış politikaların bir sonucu değildir; sömürü düzeninin ayrılmaz bir parçasıdır, ekonominin devlet üzerindeki belirleyiciliğinin bir uzantısıdır. Çünkü kapitalist ekonomilerde gerçek anlamda bir demokrasiden söz etmek mümkün değildir. Kapitalizmde holding patronlarından oluşan küçük bir azınlık üretim araçlarının özel mülkiyetini ellerinde bulundurmalarından dolayı toplumun çoğunluğuna hükmetmektedir. Eğer bu ilişki çıplak olsaydı, belki de insanlar yarına kalmaz isyan ederlerdi. Burjuva demokrasisinin temel işlevi, burjuva partiler ve politikacılar aracılığıyla toplumun çeşitli kesimlerinin, bu arada emekçilerin ortak çıkarlarının temsil edildiği görüntüsü altında holding patronlarının “diktatörlüğü”nü gizlemektir. Parayı verenin düdüğü çaldığı böylesi bir toplumda sermaye sahipleri yerli ve yabancı rakiplerine karşı verdikleri kıyasıya mücadelede devlet aygıtını ve burjuva partilerini kendi çıkarlarına uygun politik kararlar doğrultusunda denetim altına almak isterler. Bu bakımdan rüşvet ve yolsuzluk vakaları, yasal ya da yasadışı biçimlerde, sermayenin ihaleler, teşvikler ve özelleştirmelerde kayrılmak bakımından devleti denetim altında tutmasının önemli araçlarından biridir. Üstelik kârlılığın azaldığı, ekonominin durgunlaştığı ya da hükümet değişikliklerinin gündemde olduğu dönemlerde bu ilişkiler daha fazla rağbet görür. Bu nedenle yolsuzluklara karşı mücadele ederken, bunların sadece AKP hükümetine özgü olmadığını, Türkiye’de daha önceki hükümetlerde de, dünyanın en ileri “demokrasileri”nde de sıkça karşılaşıldığını bir an olsun unutmamalıyız. Emekçiler için yolsuzluk skandallarından çıkartılacak ders burjuva politikacılarına ve patronlara hiç güvenilmemesi gerektiğidir. Devletin sırtından geçinenlerle hesaplaşırken onların işçinin sırtından geçinenlerle organik bağlarını da teşhir etmek gerekir. “Hırsız AKP hesap verecek!” demek AKP’yi seçimlerde alaşağı etmeye yetecek midir bilemeyiz, ama AKP’yi sokakta devirmek ancak her yerde işçi denetimini savunan talepleri öne çıkarmakla mümkün olacaktır.
Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Mart 2014 tarihli 53. sayısında yayınlanmıştır.