YÖK disiplin yönetmeliği: Yolsuzluk serbest, hak aramak yasak!
1982 yılında yürürlüğe giren YÖK Disiplin Yönetmeliği bugüne kadar birçok kez değiştirilmiş ve son değişiklik de 28897 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak birkaç gün önce yürürlüğe girmiştir. Yapılan değişikliklerle 12 Eylül’ün düzenlediği “suç” tanımı pek değişmemekle beraber kimi ceza maddeleri yönetmelikten çıkartılmış, kimi “suçlar” için de daha hafif cezalar öngörülmüştür. Üniversiteler üzerindeki baskı rejimini hiçbir biçimde hafifletmeyen bu yönetmelik değişikliği aslında tam da “kaldırılan cezalar” bağlamında iyice irdelenmelidir.
Yolsuzluğa kalkan
Yönetmelikten çıkartılan cezalardan ilki “Yönetim Görevinden Ayırma” cezasıdır. Eski yönetmeliğe göre bu cezayı gerektiren fiil ve hallerden bazıları şöyledir:
- Yöneticinin yönetimi altında bulunan kurum veya bununla ilgili bir teşebbüsten doğrudan veya aracı eliyle menfaat sağlaması,
- Bir üst yönetici veya kurulun talimatlarına uymamak,
- Yönetimi ile sorumlu olduğu yerde çalışma barışı ile ilgili önlemleri almamak,
- Makam aracını veya resmi hizmete mahsus taşıtı yasal sınırlar dışında kullanmak,
- Yönetimi ile sorumlu olduğu birimin idaresinde ihmalde bulunmak, mevzuatın verdiği görevleri yerine getirmemek.
Yönetmelikte yapılan değişiklikle birlikte yukarıdaki fiilleri işleyen yöneticilerin yönetici pozisyonlarını sürdüreceği ve örneğin “doğrudan veya aracı eliyle menfaat sağlaması” halinde herhangi bir üniversite mensubu gibi cezalandırılacağı anlaşılmaktadır. Buna göre “yönetici pozisyonu” disiplin cezasından muaf tutulmakta ve bu pozisyonlar için ciddi bir koruma getirilmektedir. Yönettiği birimin idaresinde ihmalde bulunan yöneticiler bile “yöneticilik” halini sürdürebileceklerdir.
Öte yandan üst yönetici ve kurul talimatlarına uyulmaması halinde de “yöneticilik” pozisyonunun devam edecek olması, bugünlerde gündeme damgasını vuran “paralel yönetim” tartışmalarını çağrıştırmaktadır. Bu yanıyla düzenlemenin zamanlaması da son derece manidar olmuştur.
Güvenilir kadroları muhafaza etmek yolunda “resmi kadrolaşma düzenlemesi” olarak nitelenebilecek bu değişiklikle beraber kimi durumdasade yöneticilik pozisyonu değil bizzat yöneticinin -bir üniversite mensubu olarak- kendisi de cezadan muaf kalabilecektir. Şöyle ki;
Örneğin bir üniversite mensubunun görevi ile ilgili olarak her ne şekilde olursa olsun çıkar sağlaması kademe ilerlemesinin durdurulmasını gerektiren fiiller arasındadır. Ancak kıdemli bir yönetici açısından bu cezanın fiili bir karşılığı bulunmayabilir.
Yönetim kadrolarını koruma telaşının bir diğer göstergesi de rektörlere ilişkindir.Yönetmeliğin eski halinde rektörlerin görevden uzaklaştırılabilmesi için Yükseköğretim Yürütme Kurulu kararı aranırken, yapılan değişiklikle bu yetki Yükseköğretim Genel Kurulu’na verilmiştir.
Tüccar öğretim üyesine teşvik
Yeni YÖK disiplin yönetmeliği ile izinsiz olarak başka yerde çalışmak veya serbest meslek icra etmek ceza gerektiren bir fiil olmaktan çıkartılmıştır.
Yönetmelikteki bu değişiklik ilk bakışta öğretim elemanları açısından çalışma imkanlarının genişlemesi gibi görülse de esas olarak genişleyen vakıf üniversitelerine sunulan fırsatlardır. Böylece öğretim kadrosu oluşturmakta zorlanan vakıf üniversitelerinin, kamu kaynaklarıyla finanse edilmiş yetişmiş kadrolara ulaşması yolundaki bir engel daha kaldırılmış olmaktadır.
Diğer yandan öğretim üyelerinin doğrudan ticaretle uğraşması hali hazırda yükseköğretimin niteliğini düşürmektedir. Öğretim üyeleri vakitlerini yüksek gelir getiren yan faaliyetlere yöneltirken, üniversitede öğretim görevi daha fazla asistanların üzerine yıkılmakta, angarya artmaktadır. Öğretim üyeleri ticari bağlarla sisteme bağlandıkça halkın genel istek ve çıkarlarını yansıtan bilimsel çalışmalar para getirenlerin karşısında arka plana atılmaktadır.
Performansa göre iyi hal
Yenilenen yönetmelikte dikkat çeken bir başka nokta ise “iyi hal” durumuna ilişkindir. Buna göre ceza indirimi koşulları “geçmiş hizmetleri sırasında olumlu çalışma veya iyi sicil” iken yeni durumda bu koşullar “olumlu çalışma veya ödül veya başarı belgesi” olarak düzenlenmiştir. Bu değişiklik; üniversite mensupları üzerindeki iyi sicil baskısının hafifletilmesi olarak yorumlanabileceği gibi bundan böyle sade akademik üretimin değil disiplin unsurlarının da piyasacı performans sisteminin bir unsuru haline dönüştüğünü de düşündürmektedir.
Demeç vermek hala suç
Yönetmelik değişikliğinin en “olumlu” kabul edilen tarafı; öğretim üyelerinin resmi konularda basına demeç veya bilgi vermesinin bundan böyle “kademe ilerlemesinin durdurulması” yerine “kınama” ile cezalandırılacak olmasıdır. Buna göre akademisyenlerin resmi konularda demeç ve bilgi vermesi hala “suç”tur.
Yapılan bu değişiklik; bir “ceza indirimi” biçiminde anlaşılabileceği gibi fiilen uygulanamayan bir cezayı “uygulanabilir kılma” çabası olarak da düşünülebilir. Ancak verilen ceza her ne olursa olsun bu fiilin “suç” sayılması; resmi konuların ne kadar akıl ve bilim dışı yürütüldüğünün ispatıdır.
YÖK 12 Eylül’e sadakatini sürdürüyor
Yönetmeliğin değiştirilmiş hali, sade özü itibarıyla değil biçimsel olarak da 12 Eylül rejimine büyük ölçüde sadık kalmaktadır. Üniversite emekçilerinin toplu eylem ve iş mücadelesi hakları yönetmeliğe göre “suç” olmayı sürdürmekte, grev ve iş bırakmalar hala daha “ideolojik olanlar ve olmayanlar” biçiminde kategorize edilmekte ve resmi/egemen ideolojiye sadakatine şüphe duyulmayan “ideolojik olmayan” eylemler bile ceza gerektirmektedir.
Bu bağlamda üniversite bileşenlerinin dayanışmasına ve kolektif hak arama mücadelesine mani olmak için icat edilmiş olan“öğretim çalışmalarını engellemek, görev yapılmasına engel olmak” gibi “suç” fiilleri varlığını korumakta ve yeni yönetmelik gereği, eskisinden farklı olarak, cebir ve şiddet unsurları içermese bile bu hareketlere katılmak cezai yaptırım gerektirmektedir.
Ancak İLO sözleşmeleri, AİHM kararları ve her şeyden önce kamu emekçilerinin fiili meşru mücadele ile kazandığı sendikal eylem ve grev hakları, yönetmeliğin gündeme getirdiği yasakları geçersiz kılmaktadır.