Siz de mi “diktatör” olmak istiyorsunuz?

“Sosyal medyada zaman zaman gereksiz tartışmaların yaşandığına şahit oluyorum. Son günlerde şahsım ve partim üzerinden yine böyle malayani bir tartışma başlatıldı. Benim adıma (…) Cumhurbaşkanlığı sözcüsü konuşur. Dolayısıyla başka kimse benim adıma söz sahibi değildir konuşamaz. Kim konuşuyorsa, onlar fitne üretiyor. Bunlara fırsat vermeyeceğiz.”

Tayyip Erdoğan böyle konuştu. Bizi ilgilendiren ilk nokta şu: Neden böyle “malayani” tartışmalar oluyor AKP içinde? Cevap çok yalın: Referandum, her şeye rağmen bir yenilgi oldu da ondan herkes birbirine giriyor.

“Hayır” tarafında ise derhal 2019 tartışması başladı. Tayyip Erdoğan’a karşı cumhurbaşkanı seçimini kazanacak bir aday aranıyor. İnsan hayretlere düşüyor.

Bu insanlar, en başta CHP ve ona destek olan akımlar ve aydınlar yıllardır Erdoğan’ın diktatör olduğunu söylüyorlar. Tayyip Erdoğan’a Hitler bıyıkları giydirdiler. Son referandumu ise neredeyse cumhuriyetin ortadan kaldırılması olarak karşıladılar. Onların gözünden bakıldığında Türkiye’de şimdiden, onların terimleriyle söyleyelim, “İslamcı faşist” bir rejim kurulmuş olmalı. Ama şimdi bu rejimin kuralları temelinde yapılacak olan 2019 cumhurbaşkanı seçimine iyi bir aday bulup başa geçmek istiyorlar. Bazıları, mesela Deniz Baykal ve Kemal Kılıçdaroğlu, belli ki kendileri cumhurbaşkanı olmanın düşünü bile kuruyorlar. Ne oldu, “faşist” rejimin tepesine oturup siz de mi diktatör olmak istiyorsunuz?

Aç tavuk kendini arpa ambarında sanırmış! Erdoğan’a karşı seçim kazanmak düşüyle bırakalım Baykal veya Kılıçdaroğlu oyalansın. Ama sadece kendileri oyalanmıyor, halkı da oyalamak istiyorlar. Onlara soruyoruz: Siz bu halkı aptal mı sandınız? Hem bir rejime diktatörlük diyeceksiniz hem de o diktatörlüğü onun kurallarına göre yapılacak seçimde yenilgiye uğratacağınızı söyleyerek halkı oyalayacaksınız! Hadi oradan, ciddiyetsiz insanlar!

Olan bitenden ders çıkartmaktan bu kadar mı acizsiniz? 7 Haziran’da Erdoğan yenilgiye uğramıştı. Ne oldu? İktidarı bıraktı mı? 16 Nisan’a geldiğimizde iş ilerledi. Yenilgiye uğrama olasılığının önü kapatıldı mühürsüz seçimle. Ne malum 2019 cumhurbaşkanı seçiminin daha da kötü olmayacağı? Hem siz yeni Osmanlıcıların iktidarı öyle kuzu kuzu teslim edeceğini mi sanıyorsunuz? Osmanlı Ocakları’nı hiç mi duymadınız? Esnafın alperenleştiğini görmüyor musunuz? “Halk Özel Kuvvetleri” damgası taşıyan araçların sergilendiğini duymadınız mı? Ticari minibüslerin kırmızıya boyandığını, üzerlerine ay yıldız çizildiğini, taksilerin arka camlarına tuğra resmedildiğini görmüyor musunuz? Sadat denen şirketin başındaki “gayri nizami harp” uzmanı bu sıralarda ne iş yapıyor? Hüda-Par ve aşiretler neye hazırlanıyor? Sedat Peker neden her önemli dönemeçte sesini yükseltiyor?

Abdullah Gül tutkalıyla yapıştırmayı önerdiğiniz “yüzde 49” diye bir cephe yok zaten. 2014’te Ekmeleddin’i denediniz, şimdi yeni bir Zihni Sinir projesi peşindesiniz anlaşılan.

Bakın, Tayyip Erdoğan “malayani” tartışmaları neden yanlış buluyor: “Biz 80 milyonun gönlünü kazanmanın gayreti içerisindeyiz. Bunu başaracağız. Bugün bizimle yürümeyenler, yarın bizimle beraber yürüyebilirler. Öyle mi? Onları da kazanmaya çalışacağız. Kimseyi dışlamadık, ötekileştirmedik, hor, hakir görmedik.”

O hâlâ gözünü sizin “yüzde 49” dediğiniz insanlara dikmiş. Siz ise hâlâ AKP’ye oy veren işçi ve emekçi halkı hor görüyorsunuz, hakir görüyorsunuz! Hayır, Türkiye’yi AKP’den kurtarmak için yapılması gereken sizin yapmadığınız şeydir. İşçiyi ve emekçiyi AKP’den koparmak için AKP’nin uyguladığı ve uygulamaya devam edeceği, emperyalist ve yerli sermayeye sınırsız destek veren, işçiyi, emekçi köylüyü, kent yoksulunu köle eden politikaya tereddütsüz biçimde karşı çıkmak, yorulmaksızın bununla mücadele etmek, işçi sınıfını ve emekçileri örgütlemek. Önümüzdeki dönemde hem kıdem tazminatının fona aktarılması hem de 657 sayılı yasanın kamu emekçisine getirdiği iş güvencesinin kaldırılması gündeme gelecek. Yapılması gereken, bir birleşik işçi cephesi örerek bu mücadeleyi önemli bir merhale olarak kullanmaktır.

İşçilerin bir bölümü çoktan yola çıktı. Siz “Hayır” oylarını “genç, eğitimli, kentli” oyu diye yorumlayadurun, işçi sınıfı siyasi tepkisini göstermeye başladı bile. Yoksa Zonguldak işçi kenti olmaktan çıktı mı? Bilecik çok mu kentli ve eğitimli? Lüleburgaz ve Çorlu ne? “Hayır” coğrafyasını Nişantaşı coğrafyası mı sandınız?

Türkiye bir rejim krizi dönemine girmiştir. Halk ve tarih nezdinde gayri meşru bir rejim yerleştirilmeye çalışılıyor. Buradan çıkmanın yolu o rejimi yönetmeye talip olmak değildir. Rejim krizini çözmek için emekçi halkı bir Kurucu Meclis uğrunda mücadeleye çağırmaktır.

Bu yazı Gerçek gazetesinin Mayıs 2017 tarihli 92. sayısında yayınlanmıştır.