Başyazı: Sermayeye ve emperyalizme reform, emekçi halka acı reçete
Aylardır Erdoğan’ın reform vaadi konuşuluyor. Bu vaadin içeriğini halk öğrenmiş değil. Çünkü adı “reform” konmuş olan bu politikalar dışarıda emperyalist merkezlerle içeride de sermayenin örgütleriyle müzakere ediliyor. Reform için AKP iktidarının görüşmediği patron örgütü kalmadı. Artık iyice ayıp olacağını düşünmüş olacaklar ki sonunda Türk-İş başkanını da saraya çağırdılar. Ergün Atalay o görüşmede bir rapor sunmuş, özellikle de ücretsiz izin uygulamasının sendikalaşmaya karşı suistimal edildiğini söylemiş. Erdoğan’ın ne dediğini açıklamıyorlar ama biz Karaman’da sendika üyesi oldukları için ücretsiz izne çıkarılan Türk-İş üyesi Döhler işçilerinin üzerine polisi salmasından ne yaptığını görüyoruz.
İşçiye reva görülen bu muamele, Amerikan ve Avrupalı emperyalist sermayeye Türkiye’yi ucuz işçi cenneti olarak pazarlama vaadinin, yani ekonomide reform sürecinin bir parçası. Hâlihazırda yabancı sermayeli şirketler Systemair HSK (İsveç), Baldur (İspanya), Döhler (Almanya) Erdoğan’ın lütfu olarak ücretsiz izin saldırısını sürdürüyor. MESS’e bağlı General Electric (ABD) ve Schneider (Fransa) işçilere karşı Erdoğan’ın grev yasağı tehdidini arkasına alarak sefalet zamları dayatıyor. Cargill’de 1.000 gündür haklılıklarını mahkemelerde de kanıtlamış olan ülkenin işçilerine karşı Amerikan sermayesinin yanında yer alan iktidar bu tutumuna reform sürecinde de işçileri gözaltına aldırarak devam ediyor.
Patronların, Erdoğan’ın istibdadını arkasına alarak işçi sınıfının örgütlenmesine yaptığı saldırılar, emekçi halkın geneline yönelik daha büyük saldırıların habercisidir. TOBB, TÜSİAD, MÜSİAD ve TESK’ten oluşan patronlar koalisyonu ortak bildirilerinde “öncelik fiyat istikrarı olmalı” diyerek bu saldırının planını iktidarın eline veriyor. Kulağa hoş gelen “fiyat istikrarı” kavramı zehirli bir şekerdir. Nasıl patronlar “yapısal reform” dediğinde aslında “işçinin kıdem tazminatı hakkının gasp edilmesini” ve “esnek çalışma dayatmalarını” kastediyorsa, “fiyat istikrarı” da iktidara “yüksek faiz politikasına, borçlanmaya ve yerli yabancı tefecilere faiz ödemeye devam et, işsizlik sorunuyla uğraşma” demektir. Patronlar bunu ücretsiz izinlerle birlikte işsizler ordusunun 10 milyona dayandığı, çalışmaya hazır nüfus içinde dört kişiden birinin işsiz olduğu bir ortamda söylüyor. “Fiyat istikrarı” deyince hiç değilse pahalılık olmayacak diye düşünmeyin. Patronlar aynı bildirilerinde fiyatların piyasada serbestçe belirlenmesini şart koşuyor. Yani gıda fiyatları emekçi halkın mutfağını yangın yerine çevirmişken “bırak yansın” diyorlar!
“Yargı reformu” konusunda da durum farklı değil. Bazı safdiller Adalet Bakanı Abdülhamit Gül ile İçişleri Bakanı Süleyman Soylu arasında “yargıya müdahale ve sosyal medyadan tutuklama siparişi verme” tartışması yaşandığında bundan umutlandılar. Halbuki çok geçmeden ikisi de aynı ağızla sosyal medyadan Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerini hedef gösterip tutuklama sipariş ettiler. İki öğrenci bu siparişle tutuklandı. Ocak ayının sonunda ise Yargıtay’a hâkim olarak tayin edilen Adalet Bakanlığı memurları 301 madencinin katillerini kurtarmak için verilen siparişin gereğini yapıyordu. ABD ve AB emperyalizmi, emekçi halka hürriyet için değil kendi sermayesine güvence için yargı reformu istiyor. AKP de “mülkiyet hakkına daha etkin koruma sağlayacağız” diyerek onlara istediklerini veriyor. Bunu aldıktan sonra geçmişte 12 Eylül’ün işkence ve cinayetlerini bile desteklemiş emperyalistler işçinin, gencin, kadının hürriyet talebini değil istibdadın bu talepleri sopayla bastırmasını destekleyecektir.
İşte Erdoğan ve AKP’nin sermayenin çıkarlarına ve emperyalizme hizmette reform siyasetinin iç yüzü budur. Reform dedikleri emekçi halka dayatılacak acı reçetenin renkli ambalajıdır. Oysa acı reçeteyi hak eden, krizin faturasını ödemesi gereken krizi yaratan patronlardır. Ekmek ve hürriyet isteyen emekçi halk kendi taleplerini kendi gücüyle elde etmek zorundadır. Bunun için mahallelerden okullara, iş yerlerine ve fabrikalara her düzeyde örgütlenmekten başka yol yok. İstibdadın sermaye ve emperyalizme dost, emekçi halka düşman reformlarına karşı işçi sınıfının öncülüğünde devrimci bir sınıf siyaseti gerek. Devrimci İşçi Partisi, ekmek ve hürriyet için işçileri, emekçileri, kadınları ve gençleri işte bu siyasete ve örgütlenmeye çağırıyor!
Bu yazıyı podcast hesaplarımızdan dinlemek için tıklayın.
Bu yazı Gerçek gazetesinin Şubat 2021 tarihli 137. sayısında yayınlanmıştır.