Parti içi ideolojik mücadele ve Lenin
Bir süredir sol içinde kulaktan kulağa yayılan TKP içindeki tartışmalar, tarafların yayımladığı bildiriler ile su yüzüne çıktı. Ancak bu bildirilere bakarak tartışmanın içeriğini öğrenmemiz mümkün değil.
Tabii ki, her örgütün olduğu gibi TKP’nin de aralarındaki görüş ayrılıklarını dışarıya yansıtmadan, kendi içinde çözme hakkı vardır. Bu tür tartışmaların Leninci partiler içinde çözümlenme koşulları bellidir. Serbest tartışma, örgütsel ve eylemsel birlik yani demokratik merkeziyetçilik. Bu temelde yapılacak ideolojik tartışmalar partiyi bölmez, geriletmez; tam aksine geliştirir:
“Anarşiye ve bölünmeye yol açmadığı sürece, bütün yoldaşların ve parti üyelerinin ortak rızasıyla onaylanan sınırların içinde tutulduğu sürece, parti içinde görüş farklılıklarının çarpışması, hem kaçınılmaz bir şeydir, hem de gereklidir.”[1]
Lenin parti birliğine zarar vermediği, çoğunluk haklarına karşı durmadığı ve çoğunluğun kararlarına uyduğu sürece parti içi eğilimlere karşı olmadığını açıklamıştır. Hatta bu ideolojik mücadelenin partiye canlılık ve yarar sağlayacağını düşünüyordu.
Lenin, parti içinde karşıt görüşte olanlara örgütsel ya da fiziksel bir tedbir almayı hiçbir zaman düşünmedi. Lenin’in kendi parti yaşamı parti içi tartışmalar, platformlar ve fraksiyonlar (hizipler) üzerine kuruludur. Siyasi ayrılıklar üzerine gruplar kurmak ve bu görüşleri yaymak Bolşevik partisinde serbestti. Hatta parti, hiziplerin propaganda belgelerini kendisi basıyordu. Lenin 16 Mart 1921 tarihli “Parti Birliği” üzerine yaptığı konuşmada bu gerçeği onaylamıştı. Bir fraksiyon olan “İşçi Muhalefeti”nin görüşleri sendikalar üzerine tartışma sırasında parti basınında yayımlanmıştı.
“En geniş, en özgür tartışmayı açtık. İşçi Muhalefeti’nin programı partinin merkez organında 250.000 nüsha basıldı.”[2]
Lenin parti içi görüş ayrılıklarının serbest tartışma yoluyla giderilmesi konusunda o kadar tutarlıydı ki; parti birliğinin ve Bolşevik iktidarın tehlikeye girdiği 10. Kongre koşullarında bile özgür tartışmanın engellenmesine karşı çıkmıştır. 10. Kongre parti birliğinin korunması için fraksiyonları yasaklarken; Lenin’in önerisiyle üyelerin fikir tartışmaları ve seçimler için platformlar kurmasını serbest bırakmıştır.
“Partiyi ve Merkez Komite üyelerini, temel meselelerde anlaşmazlık durumunda partiye başvurma hakkından mahrum bırakamayız. (…)
Diyelim ki, Brest Barışı’nın imzalanması gibi bir sorunla karşı karşıya kaldık. (…) Bu koşullarda, seçimlerin platformlara dayalı olması gerekebilir.”[3]
Lenin ülkenin ve partinin bulunduğu en zor koşullarda dahi parti üyelerinin platformlar kurup, görüşlerini açıklayarak seçimlere girmesini savunmuştur. Fraksiyon (hizip) yani kendi içinde yönetimi olan gruplar kurulmasına ise parti birliği için geçici olarak yasak getirilmesine karşı çıkmamıştır.
Ancak Lenin’in geçici süre için kabul ettiği fraksiyonların yasaklanması kararı daha sonra gelen yönetimler tarafından kalıcı hale getirilmiştir. Bu arada, Lenin’in üzerine titrediği açık tartışma ilkesi ve seçimler için ayrı platformlar kurma ilkesi de ortadan kaldırılmıştır. Bu katı merkeziyetçi ve görüş ayrılıklarına müsaade etmeyen partilere Leninci parti demek doğru değildir. Bu partiler Stalinci partiler olarak anılır.
***
Stalinci partiler, parti içi görüş ayrılıklarını parti içi serbest ve adil tartışma içinde gidermekten yana değildirler. Bu parti anlayışının geleneği yasaklar, cezalandırma, tasfiye ve fiziksel olarak yok etme örnekleri ile doludur.
Mustafa Suphi’nin TKP’si içinde bu anlayışın birçok örneği vardır. Nazım Hikmet’in “Troçkist” ilan edilerek partiden atılması, Hikmet Kıvılcımlı’nın partiden atılmanın ötesinde kanser tedavisi için gittiği sosyalist ülkelerden kovdurulması, en acı örneklerdir.
Mustafa Suphi’nin TKP’sinde 70’li yılların sonlarında ortaya çıkan parti içi görüş ayrılığı serbest tartışma yoluyla, partiyi ilerletecek şekilde giderilmek yerine; muhalefetin örgütsel ve fiziksel olarak tasfiyesi yoluyla çözülmeye çalışılmıştır.
O süreçte ideolojik mücadele yapmaya kalkışan bu makalenin yazarları da parti yönetiminin Stalinci tutumundan paylarını düşeni almışlardır. Bu deneyimimiz nedeniyle TKP’nin bugünlerde yaşadığı parti içi mücadele için kaygılıyız. Çünkü şimdiki TKP de tarihsel TKP gibi Stalinci yöntemlerle yönetilen bir partidir.
TKP MK tam ortadan ayrışmış gibi göründüğünden, hangi grubun örgüt merkezini, hangi grubun muhalefeti temsil ettiğini bilmiyoruz. Şimdilik elimizdeki tek veri Kemal Okuyan ve Aydemir Güler liderliğindeki grubun MK adıyla yayımladığı bildirideki şu sözlerdir.
“Buna göre, Türkiye'nin içine girdiği yeni dönemde partinin devrimcileşmesi gereği ortaya atılmakta, “yeterince devrimci olmadığımız” iddia edilmekte ve bu demagoji partimizin geleneklerine, temel perspektifine ve kolektif liderlik anlayışına karşı tasfiye harekâtının gerekçesi olarak sunulmaktadır.”[4]
Buradan, Kemal Okuyan ve Aydemir Güler liderliğindeki grubun merkezi, statükoyu temsil ettiği; Metin Çulhaoğlu ve Erkan Baş liderliğindeki diğer grubun yönetime başkaldıran muhalif grup olduğu sonucunu çıkartabiliriz. Partinin “temel perspektifine” karşı çıkan bu grubun; partinin devrimci bir tutumda olmadığı, devrimcileşmesi gerektiğini savunduğu söylenmektedir. Ancak bu görüşler nelerdir bilmiyoruz. Bu nedenle bu tartışma hakkında görüş bildirme şansımız şimdilik yok.
TKP’nin kuruluşundan itibaren taşıdığı ideolojik ve politik sorunları olduğunu biliyoruz. Yayıma hazırlamakta olduğumuz “TKP ve Marksizm” kitabında bu sorunları derinlemesine irdeledik. TKP üyeleri, sempatizanları ve TKP’ni merak edenler bu kitapta kafalarındaki birçok soruya yanıt bulabileceklerdir.
Biz içinden çıkamadığımız bu gericilik döneminde sol içindeki hiçbir örgütün bölünmesini, zayıf düşmesini istemeyiz. Çabamız sosyalist örgütlerin ideolojik ve siyasal olarak doğru devrimci, Marksist çizgide birleşmelerine hizmet etmektir.
Kaygımız TKP içindeki bu tartışmanın ideolojik-politik çizgide değil, örgütsel konularla sınırlı kalması ve istenmeyen sonuçlara yol açmasıdır. Şimdiye kadar edindiğimiz izlenim, tartışmaların partinin sorunlu temel ideolojik ve programatik sorunları çerçevesinde olmadığıdır. Önerimiz her iki tarafın da tartışmaları ideolojik-politik hatta çekmesi ve partinin sorunlu ideolojik ve siyasal konularını devrimci tarzda çözümlemeye çabalamasıdır. Tarafların bu çabası sadece TKP için değil, Türkiye sosyalist hareketi için de ilerletici olacaktır.
Aksi yöndeki çabalar, örgüte egemen olma çabaları, küçük olsun benim olsun anlayışı, TKP’ni ilerletmez, geriletir. Bu anlayış partinin ideolojik-politik sorunlarını çözmez; sadece belirsiz bir geçmişe erteler. Ve devrimci harekete yarar değil zarar verir.
[1] ) Lenin, Bir Adım İleri İki Adım Geri, çev. Yurdakul Fincancı, Sol Yayınları, 1997, s.52.
[2] ) Lenin, Seçme Eserler, cilt 9, çev. Süheyla Kaya, İntern, 1997. s.156.
[3] ) Lenin, Kronstadt’tan Parti İçi Muhalefete, çev. Ferit Burak Aydar, Agora, 2010, s. 221-222.
[4]) medyadev.net-istanbul.indymedia.org