Neden Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku’nda değiliz?

Devrimci İşçi Partisi, 12 Haziran seçimlerinde işçi, emekçi ve ezilenleri, en başta AKP, CHP ve MHP olmak üzere, düzen partilerine oy vermemeye çağırıyor. DİP kitlelere sosyalistleri ve Kürt halkının temsilcilerini meclise yollama çağrısında bulunuyor. Oy verilmesini istediğimiz adayların önemli bir bölümü, Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku’nda. Öyleyse, DİP neden blokta yer almıyor? Geçen sayımızda, DİP’in bloktan ayrılışını gerekçelndiren deklarasyonu yayınlamıştık. Orada blokta yer almayışımızın gerekçeleri ayrıntılı olarak anlatılıyordu. Ama o sayıyı görmemiş olan okuyucularımızı bilgilendirmek için gerekçelerimizi kısaca özetleyelim. 

Bilindiği gibi, Devrimci İşçi Partisi, bu topraklarda, burjuvazinin iki kampı, yani İslamcı sermaye ile Batıcı-laik sermaye karşısında bir Üçüncü Cephe’yi, bir Emek ve Özgürlük Cephesi’ni en erken aşamadan itibaren ve en kararlı biçimde savunan siyasi odaktır. Bizim ta 1993-94’ten beri savunmakta olduğumuz bu fikrin çok somut bir içeriği vardır: İşçi sınıfı ile Kürt halkının toplumsal bir ittifakını kurmak için mücadele. İşçi sınıfının, 2010’daki Tekel eylemi gibi önemli çıkışlara rağmen oldukça durgun olduğu, devletin ve medyanın yaydığı Kürt düşmanlığının da bir ölçüde etkisi altında olduğu bir durumda, bu, ancak uğrunda mücadele edilerek ulaşılabilecek bir hedeftir. Bu hedefe ulaşabilmek için, kurulacak cephenin Kürt sorununun çözümü yolunda bir programın yanı sıra işçi sınıfı başta olmak üzere emekçilerin çıkarlarını, taleplerini ve ihtiyaçlarını da çalışmasının merkezine almasından başka çare yoktur.

Bu söylenenler, kurulacak seçim blokları için de geçerlidir. İşçi sınıfını kazanmayı hedeflemeyen bir seçim bloku, Kürt hareketinin büyük kitlesel gücüne sosyalistlerin halihazırda çok zayıf olan oy potansiyelini eklemekten başka bir şey yapmayacaktır. Sözgelişi, BDP’nin yüzde 6 olan oyunu yüzde 6,5’e çıkaracaktır. Kurulacak herhangi bir seçim blokunun bugün ve gelecekte anlamlı olabilmesi için kitlelere hitap etmesi gerekir, sosyalist hareketlerin zaten var olan tabanına değil. Batı’da kitlelere hitap edebilmesi için ise işçi sınıfının ve emekçilerin sorunlarını ve taleplerini mücadelesinin merkezine almalıdır. Kürt sorununun yanında ikinci ayağı yapmalıdır.

Blok topallıyor

Oysa DİP’in bütün çabalarına, bütün çağrılarına rağmen, Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku, tek ayak üstünde yürümekte ısrar etmiştir. Bunun en önemli kanıtı, blokun benimsediği seçim bildirgesidir. Bildirge, Kürt sorununun barışçı ve adil bir çözümü hedefinin etrafında örülmüş, işçi sınıfının ve emekçilerin sorunlarına ancak çok geri planda ve yetersiz biçimde değinen bir metindir. 38 sayfalık bildirgede işçi sınıfı ve emekçilerin sorunlarına ancak 20. sayfadan sonra yer ayrılmaktadır. Yaklaşım, işçi ve emekçi haklarını bir sınıf mücadelesi perspektifinden değil, bir insan hakları perspektifinden ele almaktadır.

“Katılımcı ekonomi” adı altında, yerel birimlerin ağırlık taşıdığı hayalci bir model bildirgenin ekonomik ufkunu kapatmakta, neoliberalizmin toplumu kasıp kavurduğu bir çağda kamunun müdahalesi yerine üreticilerin, tüketicilerin ve çalışanların söz hakkı savunulmaktadır. Kürt halkının sonuna kadar hakkı olan kendini yönetme talebinin bugünün koşullarındaki ifadesi olan demokratik özerklik bütün Türkiye’ye genelleştirilmektedir. Demokratik özerklik işçi ve emekçilerin sorunlarına çözüm olarak gösterilemez. Blok, işçi sınıfı ve emekçilerin sorunlarını yürüyüşünün ikinci ayağı yapmaktan kaçınmış, işçi sınıfına, emekçilere ve yoksullara sırtını dönmüştür.

Bütün bunların sonucundadır ki, pratikte blokun propagandasında emeğin sorunları çok kısıtlı bir yer tutmaktadır. Kılıçdaroğlu’nun aile sigortasına cevap olacak bir propagandası yoktur blokun. Bu, işçi sınıfını burjuvazinin ellerine bırakmakla eşanlamlıdır.

Anayasal hayaller

Blokun ikinci büyük sorunu, önümüzdeki dönemde yürüyüşe ilişkin seçtiği yoldur. Kürt hareketi, birtakım sendikalar ve sol bir süredir “sivil” ve “demokratik” bir anayasa fikrini politik doğrultusunun merkezine alma eğilimleri sergiliyor. Önerilen, açıkça, demokratik bir anayasayı savunan bütün güçlerle işbirliğidir. Bu güçlerin başında TÜSİAD geliyor. Gerek BDP, gerekse DİSK, bir süredir, saklamaya hiç gerek görmeden TÜSİAD ile yakın bir ittifaka doğru adımlar atmaktadır.

DİP bu yolun çıkmaz yol olduğunu sürekli olarak vurgulamıştır. Bugünkü politik ortamda, bugünkü güç dengeleri içinde, işçi sınıfının, emekçilerin ve sosyalist solun masa başında burjuvaziden sınıf ilişkileri açısından büyük tavizler koparması mümkün değildir. Bize gereken mücadeledir, anayasa tartışmalarında zaman ve enerji yitirmek değil. Bugün güç dengeleri, sadece Kürt hareketinin anayasal tavizler almasını mümkün kılar. Bunun için de, zaten burjuvazinin iç savaşı ortamında mümkün olmayan bir yeni anayasaya gerek yoktur, birkaç maddede değişiklik yeterlidir.

Üstüne üstlük, TÜSİAD ile ittifak, hem Kürt hareketini, hem de işçi sınıfını Batıcı-laik burjuvazinin AKP’ye karşı mücadelesinde bir destek gücü haline getirmiş olur. Dolayısıyla, bugün emekçiler ve ezilenler cephesinde yapılması gereken, anayasal hayallere karşı mücadele etmektir.

Oysa blokun seçim bildirgesi, anayasa çabasını önümüzdeki dönemin siyasi mücadelesinin tam merkezine yerleştirmiştir. Bu, Kürt hareketini ve Kürt hareketiyle dayanışma içinde olan solu, düzenin dişlileri arasında eritecek bir yöneliştir.

Devrimci İşçi Partisi, bu büyük hatanın sorumluluğuna katılmayacak, buna karşı hem hareketleri, hem de kitleleri uyarma görevini yerine getirecektir.

 

* Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Haziran 2011 tarihli 20. sayısında yayınlanmıştır.