Korsanın başkenti olmaz
Trump’ın ABD büyükelçiliğini Kudüs’e taşıma kararı geniş çaplı bir infial uyandırdı. Ancak bu infial güçlü bir anti-emperyalist ve anti-Siyonist tepkiye dönüşmedi. Aslında olan şuydu: Türkiye’de AKP iktidarı, işbirlikçi Arap liderlikleri ile bir olup itina ile kitlelerin gazını aldı. İki zafer hikâyesi yazdılar. İlki İslam İşbirliği Teşkilatı’nın 4 Aralık tarihli kararı. İkincisi Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda ABD’yi yalnız bırakan bir kararın kabul edilmesi. İki karar da zülfiyare dokunmaktan itina ile kaçınmıştır. İslam İşbirliği Teşkilatı’nın kararı Doğu Kudüs’ün, Filistin devletinin başkenti olarak Arap ve İslami kimliğini tasdik etmiştir. İsrail’i işgalci olarak tanımlamıştır.
Peki, bu kararın tek bir pratik ve somut sonucu olmuş mudur? Hayır! Mesela AKP iktidarı Mavi Marmara davasından, İsrail’den lütuf olarak aldığı para karşılığı vazgeçtiğinde bunun somut ve pratik sonucu davaların düşmesi olmuştu. Dahası, Mevlüt Çavuşoğlu’nun imza attığı o utanç belgesinin altında “bu anlaşma Ankara ve Kudüs’te akdedilmiştir” diye açıkça yazmaktaydı. BM kararına gelince, bu karar da İsrail’in fütursuzca çiğnediği onlarca diğer BM kararına atıf yapmaktan başka hiçbir anlam ifade etmiyor; sadece tavsiye niteliğinde olmasıyla değil, içeriğiyle de somut bir sonucu yoktu.
Oysaki Trump’ın aldığı kararın yarattığı infial, emperyalizmin ve Siyonizmin aleyhinde bir koz olarak kullanılabilirdi. Mesela Trump’ın kararı “iki devletli çözüm” denen emperyalist-Siyonist projenin iflasının resmidir. ABD’nin yüzüne taktığı hakemlik maskesinin düşmesidir. Filistin davasına gönül verenlerin yapması gereken ölmüş bir emperyalist-Siyonist “iki devletli çözüm” projesinin tabutuna son çivileri de çakıp gömmektir. Oysa görüyoruz ki Filistin’i savunur görünenler, başta da Türkiye ve işbirlikçi Arap devletleri olmak üzere bu ölü projeye suni solunum yapmakla meşgul. ABD’ye cevaben Doğu Kudüs’ü Filistin’in başkenti ilân etmek tam da budur. Bu her şeyden önce Batı Kudüs başta olmak üzere Filistin’deki İsrail varlığını meşru kabul etmektir.
İsrail, işgalci ve korsan bir oluşumdur. Siyonist devlet milyonlarca Filistinli Arabı (Müslüman ve Hıristiyan) katlederek ve topraklarından kovarak kurulmuştur. Asla meşru görülemez. Bu yüzden biz diyoruz ki İsrail devleti yıkılmadan, Filistinliler yurtlarına dönmeden ve tüm dinlere eşit mesafede, laik, demokratik, nehirden denize tek bir Filistin devleti kurulmadan bu sorunun çözümü mümkün değildir. “İki devletli proje” ise İsrail’in varlığını ve işgalini meşrulaştıran, Filistin’i bölünüp, parçalanmış, kuşatma altındaki topraklara yani yavaş yavaş ölüme mahkûm eden bir projedir. İsrail ve Filistin birlikte yaşayamaz. Bunun olabileceğini düşünmek Nazi Almanyası içinde ya da yanı başında bir Yahudi devletinin yaşayabileceğine inanmak kadar gülünçtür. Bugün işgal altındaki topraklarda yaşayan bir Filistinlinin yaşam hakkı Nazi Almanyası'ndaki bir Yahudi’den daha fazla güvence altında değildir.
Bu açıdan bakıldığında sadece Kudüs’ün değil Tel Aviv’in İsrail başkenti olarak kabul edilmesi de doğru değildir. İsrail başkenti ve sınırları olan diğer devletler gibi bir devlet değildir. Musul’un mu Rakka’nın mı, DAİŞ’in başkenti olduğunu tartışmaktan farkı yoktur. İsrail ırkçı ve dinci bir terör örgütüdür. Meşru değildir, başkenti de yoktur! Nazi olmayan bir Almanya mümkündür ama Siyonist olmayan bir İsrail tanım gereği mümkün değildir. Zira İsrail her şeyi ile Yahudi ırkı ve Musevi inancıyla tanımlanmaktadır. Yani İsrail ve özgür Filistin gece ve gündüz gibidir. Biri varsa diğeri yoktur!
İsrail’in başkenti neresidir? Kudüs mü, Batı Kudüs mü, Tel Aviv mi? Bu tartışmadan tek fayda sağlayan İsrail’dir. Bu tartışmayı yapmak, maskesi düşen, Filistin davası bağlamında tüm itibarını yitiren ABD’yi, er ya da geç yeniden Filistin sorununun muhatabı haline getirecek olan kapıyı açık tutmaktır. İsrail’in yanında yaşayacak bir Filistin tahayyül edip ona bir başkent tayin etmek de aynı kapıya çıkar. Bu çerçeveyi aşmayan, İsrail’i gayri meşru görmeyen, nehirden denize tek bir Filistin devletini savunmayan her eylem, her diplomatik girişim, İsrail’in üzerindeki baskıyı ve İsrail karşıtı kitlelerin gazını alır.
Bu yazı Gerçek gazetesinin Ocak 2018 tarihli 100. sayısında yayınlanmıştır.