Hürriyete giden yol
Bir yıl önce 29 Ekim’de yayınlanan bir KHK ile İstanbul Üniversite’den ihraç edildiğimizde Beyazıt Meydanı’nda haykırmıştık: “Kahrolsun istibdad yaşasın hürriyet!”
İlk defa orada yükselttiğimiz bu şiar daha sonra Mülkiye’de yankılandı. Her KHK’ya, üniversite kapılarında verilen yanıt oldu. 16 Nisan referandumunda meydanlara taştı. Çok değişik çevreler tarafından benimsendi. Adına gençlik örgütleri kuruldu. Kısacası halkın mücadelesinde bir parola oldu.
Bu sloganın gücü yerli olmasından geliyor. Kökü bu topraklarda, 1908 Hürriyet devriminde olan bir şiar bu. Yerli ve milli mi? Hayır, yerli ve beynelmilel! Türkü, Ermeniyi, Bulgarı, Arabı, Arnavutu aynı cemiyette ve amelde birleştiren İttihat ve Terakki gibi… Önce birbiriyle savaşan Türk subayı ile Bulgar çetecisini sonra aynı amaçta birleştiren Hürriyet devrimi gibi…
Ayrıca anti-emperyalist… Emperyalizmin Osmanlı’nın iç işlerine karışmasını reddeden Ahmet Rıza gibi… Devrimci… Abdülhamit istibdadını deviren gözüpek Resneli Niyaziler gibi… Ve sosyalist… İttihat ve Terakki’nin bağrından çıkıp da devrimci hareketi mantıki sonucuna vardıran Türkiye Komünist Fırkası’nı kuran Mustafa Suphiler gibi…
Bu yüzdendir ki bu sloganı Beyazıt’ta haykırdığımızda tam olarak şöyle demiştik: “Kahrolsun istibdad, yaşasın hürriyet!” ve “Kahrolsun emperyalizm, yaşasın devrim ve sosyalizm!”
Bu bütünlüğü asla bozmamalıyız. Hürriyet devriminin ihtişamının nasıl Alman emperyalizminin gölgesinde söndüğünü ve atıldığımız günün anlam ve önemine binaen cumhuriyetin Amerikan emperyalizminin boyunduruğu altında içinden yeniden istibdadı türettiğini unutmamalıyız. Yani bugün hürriyet sevdasıyla yola düşenleri himaye etmeye soyunan ikiyüzlü ve kötü niyetli emperyalist güçleri şimdiden elimizin tersiyle itmeliyiz. Anti-emperyalist olmalıyız.
İstibdadı yenmek için güçlü olmalıyız. Bu gücü sermayeden alamayız. Sermaye tek hak bilir mülkiyet hakkı, tek hürriyet bilir sömürü hürriyeti… Hürriyet kavgasını sırtlayabilecek ve başarıya ulaştırabilecek güç işçi sınıfındadır. Tüm zenginliği üreten ve toplumun çoğunluğunu oluşturan işçi ve emekçilerdedir.
Hiç işçiler bilinçsiz, sağ partilere oy veriyor falan demeyin… İşçiler adına konuşmayın ve gidin işçilerle konuşun. Göreceksiniz ki sizden sosyalist olduğunuz için uzak durmuyor işçiler. Sizi arkasında yürüdüğünüz Kılıçdaroğlu’ndan ayıramadığı için Koç Holding’in yanına, anti-emperyalist siyaseti unuttuğunuz için ABD’nin tarafına koyuyor. Yani fazla kızıl olduğunuzdan değil pembeleştiğiniz için sizden uzak duruyor.
Halbuki bugün grevi yasaklanan metal işçisi, kazandığı mahkemenin kararları uygulanmayan taşeron işçisi, anayasal hakkını kullanıp sendikalaştığı için işten atılan her sektörden işçi emekçi istibdadın karşısında en önde mücadele ediyor. Alman vakıfları, Amerikan konsolosluğu ise istibdad ile mücadele etmiyor, şantajla, tehditle istibdadı yanına çekmek istiyor. Koçlar, Sabancılar da öyle… Yani gerçekçi politika yaptığını zanneden ve bizi çokça ütopyacılıkla suçlayanlar düpedüz yanlış ata oynuyor.
Ezcümle… Bugün hürriyete burjuva Enverlerin değil proleter Mustafa Suphilerin yolundan varılır. Bu yolda kendine bağlanacak bir emperyalist odak bulmak değil emperyalistleri kovmak vardır. Bu yol yine yereldir. Konsolosluk önlerinden değil emekçi mahallelerinden geçecektir. Yine beynelmileldir. Türk, Kürt, Arap, Fars halklarının kardeşliğini ve birlikte mücadelesini içerir.
Bu yüzdendir ki bıkmadan usanmadan haykıralım: “Kahrolsun istibdad yaşasın hürriyet!” ve ekleyelim “Kahrolsun emperyalizm yaşasın devrim ve sosyalizm!”