Erdoğan’ın grup konuşmasından ilginç noktalar

Erdoğan’ın grup toplantısında sarf ettiği birkaç cümle var ki bunlar dikkate değer cümleler ve rutinin dışına çıkan cümleler. Malumunuz toplantı Erdoğan’ın hastalığından sonra gerçekleştirdiği ilk toplantı ki kendisi bu vesileyle toplantıya uzun bir teşekkür girişi ile başlıyor; ancak o sürede AKP içinde yaşananlara, bir takım kutuplaşma ve farklılıklara, çıkışlara, dahası hastalığı ile ilgili ortaya atılan iddialara değinmiyor, değinemiyor. Acaba onlara da teşekkür ediyor mu?

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan 3 Ocak tarihli AKP grup toplantısında son derece sert bir üslupla tüm karşıtlarına yüklendi. Özellikle BDP, ardından CHP ve muhtemelen Taraf Gazetesi konuşmasının ana gündemini oluşturmaktaydı. Fakat MHP bu kez eleştirilerin dışında tutulmuş gibiydi. MHP dışındaki noktalar normal gözüküyor. Çünkü Erdoğan bunu hep yapıyor ve bu konularda sık sık pek fazlaca şey söyleniyor.

Ancak Erdoğan’ın grup toplantısında sarf ettiği birkaç cümle var ki bunlar dikkate değer cümleler ve rutinin dışına çıkan cümleler. Malumunuz toplantı Erdoğan’ın hastalığından sonra gerçekleştirdiği ilk toplantı ki kendisi bu vesileyle toplantıya uzun bir teşekkür girişi ile başlıyor; ancak o sürede AKP içinde yaşananlara, bir takım kutuplaşma ve farklılıklara, çıkışlara, dahası hastalığı ile ilgili ortaya atılan iddialara değinmiyor, değinemiyor. Acaba onlara da teşekkür ediyor mu?

Sanırız etmiyor; çünkü o cümlelere dönecek olursak buralara mesaj gönderdiği anlaşılabilecektir. Elbette burada bilinçli bir tavrın olduğunu söyleyemeyiz, ama bilinçdışı bazı verilerin de ortaya saçıldığını dile getirebiliriz. Örneğin Erdoğan ırkçılık ve faşizmin iblisin açtığı bir yol olduğunu söylerken, garip bir şekilde iblisin betimlemesine girişiyor: “küstahça böbürlenen, kibirlenen iblis”. Acaba bu aralar iblis tarafından yapılan başka işler mi mevcut? Yoksa ilgisiz bir yerde iblisin betimlemesine girişmek niye olsun? Bir ara Bülent Arınç’ın çıkışları ile “biat tartışması” şeklinde gündeme gelen tartışmaya hiç mi gönderme yok acaba?

Dahası var; Erdoğan konuşmasının iki önemli noktasında “habis ur”dan söz ediyor. İlkinde “Bu millet, bu ülke, habis bir ur karşısında teslim olmayacak kadar asildir, güçlüdür, sağlamdır, en önemlisi de bir ananın çocukları gibi, bir elin parmakları gibi birbirinin kardeşidir; bunu böyle bilin.” diyor. Öncelikle yine konuşmasının bahsi geçen bölümünde bu cümle hem ilgisiz gözükmekte, hem gereğinden fazla vurgulu, hem de Erdoğan bu cümleyi kurarken sesi titriyor. Tüm bunlar cümlenin farklı şekillerde okunabileceğine işaret ediyor. Erdoğan muhtemelen hastalığı ile ilgili iddialara bilinçsiz de olsa cevap vermeye çalışıyor, bir yandan partisi hakkında dile getirilen “bölündüler, bölünecekler”  iddiasına cevap vermeye çalışıyor, bir yandan da partisinin içine cevap vermeye çalışıyor: “bir ananın çocukları gibi, bir elin parmakları gibi birbirinin kardeş”siniz diyor. Bu meseleye bu şekilde de olsa değinilmiş olması ateş olmayan yerden duman çıkmayacağı düşüncesini akıllara getiriyor. Zira bir süredir genelde İslamcı burjuvazinin siyasal alana dair farklı yaklaşımlar sergilediği, bunun AKP içinde de hissedildiği, özelde ise Fettullah Gülen cemaati ile diğer AKP’liler arasında bir farklılaşmanın olduğu az çok bilinmekte. Öyle görünüyor ki AKP’yi zor günler bekliyor…

Yine aynı şekilde konuşmasının sonunda dedesinin Sarıkamış harekâtında diğer milletlerden kardeşlerine sarılı bir şekilde şehit düştüğünü belirttikten sonra : “Şehitleri koyun koyuna yatan bu asil millet, her türlü habis uru bünyesinden söküp atacaktır .” diyor ve ekliyor : “Her zaman söyledim, bugün bir kez daha söylüyorum, biz bu ülkenin kardeşliği için, birliği için, bütünlüğü için elimizi değil yüreğimizi, bedenimizi taşın altına koyduk. Bedeli her ne olursa olsun biz bu meseleyi çözeceğiz.” “Bedeni taşın altına koymak”, “habis ur” derken belki de Erdoğan “Bu mesele yüzünden kanser de olduk!” demeye çalışıyordur. Ama bundan da önemlisi son cümlesinde bu meseleyi  “Bütün tahrikleri aşacağız, Allah’ın izniyle bunu başaracağız. Bütün istismar girişimlerini çiğneyip geçeceğiz. Engel olanları, engel çıkartanları, yavaşlatanları tek tek geri bırakıp istikbale hep birlikte yürüyeceğiz.” diyerek çözme girişimi… Birincisi bu durum Kürt Hareketine saldırıların devam edeceği şekilde görülebilir ama ikincisi AKP içinde farklı yaklaşımların olduğu şeklinde değerlendirilebilir. Yoksa kimdir artık “engel olanlar, engel çıkartanlar, yavaşlatanlar”? Bu son cümlesi yine İslamcı burjuvazi içindeki çatlağa değinmiyor da ne diyor?

Görünen o ki Erdoğan’ın sağlığı ile ilgili tartışmalar devam edecek, AKP’nin ise içi karışık ve bu durum da sürecek, ve tabii bir de Erdoğan’ın bile bu kez çatamadığı pusuda bekleyen bir “akil adam” var: Devlet Bahçeli. Burjuvaziye güven vermeye çalışan bir parti var: MHP ve maalesef bunların karşında dağınık, ama dahası yönünü bir türlü netleştiremeyen, işçi sınıfı ile bulaşamayan ve kafası karışık bir sosyalist hareket ile Kürt hareketi var. Varlar bitmiyor bir de hızla dünyaya yaklaşan bir göktaşı var: küresel ekonomik kriz…

Bu koşullarda hızla örgütlenmek, politik netliği ve mücadele kararlılığı ile pratiği olan sınıf odaklı birlikler kurmak dışında her şey ham hayal olur. Elbette hayal kurmak güzeldir ama aslolan onları yaşamsal ve gerçek kılmaktır!