Dağlıca’nın anlamı

Kahpe, hain, alçak kelimeleriyle pusu kelimesini bir araya getirdiniz mi işte size dört dörtlük bir manşet. Beğenmediniz mi? “Yüreğimiz dağlandı” veya “Dağlıca acısı” gibi Dağlıca kelimesinin yapısıyla oynayan bileşimler. En fütursuzu, kendi adına “Korkusuz” demiş olan gazete: “Kahpeler kahpeler”.

Bu laf salatası ölen gencecik işçi, köylü çocuklarını geri mi getirecek? Sözde milli birliğe selam eden, özde ikbal savaşına destek veren başlıklar o işçi, köylü ailelerinin yüreğini mi rahatlatacak? Aczi içinde küfre başvuran bu zavallıların arsızlığı, bundan sonra sırada olan öteki işçi, köylü çocuklarının kurtulmasına kapı mı açacak? Nerede! Tam tersine, ikbal savaşını kızıştırdığı ölçüde bütün bu manşetler yeni ölümlerin tohumunu saçıyor. Bu acı tacirleri, bu leş kargaları, ölümle besleniyor; onun için de yeni ölümler ekiyor!

Dağlıca küfürle geçiştirilecek bir olay değil. Halktan boyutları saklanan bu felaket, bazı hakikatleri gizlenemeyecek biçimde ortaya çıkarmış bulunuyor. Bunları gizlemek, yeni ölümleri davet etmektir.

·       Yaşanan, “terör” olarak anılacak bir şey değildir. Bildiğimiz savaştır düpedüz. Yıllardır fiili bir ateşkes uygulanıyor olduğu halde Tayyip Erdoğan ve hükümet bu savaşı yeniden başlattıklarında Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) Irak’ın kuzeyindeki PKK hedeflerine onlarca sortide tonlarca bomba atmıştır. Terörist dediğinize hava bombardımanı yapılmaz! Şimdi Dağlıca’da yaşanan, aynı şeyi öteki yandan kanıtlıyor. Genelkurmay Başkanlığı istediği kadar 16 ölü desin. En başta bölge halkı olmak üzere bütün Türkiye ölü sayısının çok daha yüksek olduğunu biliyor. Sayı gizlenmeye çalışıldıkça halk nezdinde yükseliyor! Böyle terör olur mu? Bu bir savaştır.

·       Aksaray Valiliği’nden helikopterle 17-25 Aralık operasyonlarını durdurmak üzere İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne indirilmiş olan Selami Altınok’un, “bağımsız” bir şahsiyet olarak İçişleri Bakanlığı’na getirildikten sonra ilk demeci “Şedit şekilde kafalarını ezeceğiz” oldu. Daha önce de Efkan Ala paraşütle İçişleri Bakanı yapılmıştı. AKP’nin hükümetleri “polis devleti” kavramına benzetmeyle söylersek gittikçe daha fazla “polis hükümeti” haline geliyor. Soruyoruz: kimin kafasını ezecektiniz? Dağlıca’da hayatının baharında, daha kemik yapıları bile tam oluşmadan ölen genç işçi, köylü çocuklarını mı kastetmiştiniz?

·       AKP’nin yetkilileri “son terörist gebertilene dek” gibi bir üslupla konuşmaya başladı. Bu dilin tarihi eskidir. 1980’li yıllarda Turgut Özal böyle konuşurdu. 1990’lı yıllarda Tansu Çiller ve Mehmet Ağar böyle konuştu. Şimdi değişen nedir? Eğer değişen bir şey varsa, 7 Haziran seçimlerinde görüldüğü gibi, artık Kürt halkının tamamına yakın bir bölümünün Kürtlerin haklarının kazanılması mücadelesine gönül verdiğidir. Bu koşullarda “asarız keseriz” edebiyatının ne kadar boş olduğu ortadadır. Dağlıca, bunu bir kez daha ortaya koydu.

·       Davutoğlu’nun bir önceki hükümetinin seçimi kaybettiği hâlde görevi geçici olarak sürdürmekte olduğu, sadece günlük işleri görme yetkisi olduğu biliniyor. Buna rağmen bir savaş başlatması, Gerçek gazetesi sayfalarında tekrar tekrar işaret edildiği gibi bütünüyle yetki gaspıdır. Şimdi ise bir seçim hükümeti var. Bu seçim hükümetinin görevi Anayasa 114. maddede sadece seçimleri yönetmek olarak tanımlanmıştır. Bu hükümet savaş yapamaz. Dağlıca, savaşın durdurulmasının gerekli olduğunu ortaya koyuyor.

·       Bu bir savaş ise, ki öyledir, arkasında bir politika var demektir. Bugünkü savaşın arkasındaki politika Tayyip Erdoğan’ın ikbal savaşıdır. Dağlıca bu savaşın ne kadar çok can alma potansiyeli olduğunu ortaya koymuştur.

Asıl hain, alçak, bu gerçekleri halktan saklamak isteyenlerdir!