Çoban ateşi, yeniden, daha güçlü
Bundan 50 yıl önce, 1963 yılının kış aylarında İstanbul’da İstinye’deki Kavel kablo fabrikasının kapısının önünde yanan bir ateş. Başında aileleri ile birlikte işçiler. O ateş, fabrikanın içinde, tezgâhlarının başında duran, ama çalışmayan işçilere “biz buradayız” diyor. Çobanların kendi aralarında haberleşmek için kullandıkları ateş gibi her iki tarafa güç veriyor, güven veriyor. Ve o çoban ateşi sadece İstinye’ye, İstanbul’a değil, tüm Türkiye işçi sınıfının mücadelesine damga vuracak bir etki yaratıyor. Bugün sınıf mücadelesini ileriye taşıyabilmek için o ateşi yakanların mücadelesini, Kavel grevini bir kez daha hatırlamak gerek.
1954 yılında kurulan Kavel fabrikasında Kemal Türkler’in başkanlığını yaptığı Türkiye Maden-İş sendikası örgütlü idi. Sendika ve patronlar arasında 1961 yılına kadar ciddi bir çatışmanın yaşanmadığı Kavel’de, her şey ABD’den ithal yeni bir genel müdürün, İbrahim Üzümcü’nün görevi gelmesi ile değişmeye başladı. Yeni genel müdürün ilk icraatı işçileri bir araya toplayıp, sendikadan istifa etmeleri için nutuk çekmek oldu. Sendika düşmanı bu tavrın Kavel işçileri arasında yarattığı huzursuzluk, işçilerin 1957 yılından beri aldıkları ikramiyelerin ödenme şeklinin değiştirileceği, sadece yönetimin seçeceği işçilere verileceği gibi lafların fabrikada yayılması ile iyice arttı. İkramiyelerin ödenmemesi ve bazı sendika temsilcilerinin sendikadan istifaya zorlanması, istifa etmedikleri için işten atılması Kavel’de bardağı taşıran son damla oldu. İşçilerin önce iş yavaşlatma ile başlattıkları mücadele Kavel’i tarihe “kanunsuz” grev olarak geçirecek bir seyir izledi.
Çünkü Kavel’de işçiler, her türlü yöntemi denedikleri halde işten atılan işçilerin geri alınmasını, kazanılmış hakları olan ikramiyelerinin ödenmesini sağlayamadıkları için grev silahını kullanmak istedikleri sırada grev yapmak, anayasada tanınmış bir hak olsa da ortada bir grev yasası yoktu. Grev yasası meclisteydi ama sürekli oyalanıyor, bir türlü çıkartılmıyordu. Kavel işçileri o sırada yasalara değil, kazanmak için ne yapmaları gerektiğine baktılar ve öyle karar verdiler. Maden-İş sendikasının işçilerle grev oylaması öncesinde yaptığı toplantıda yaşanan bazı diyaloglar, hem Kavel işçilerinin mücadeleyi nasıl gördüğünü hem de Türkiye sınıf mücadelesinin gelişimi açısından sonradan yapacağı etkiyi baştan ortaya koyuyor. Toplantıda bu grevin sonunda hapse atılma ihtimalinin varlığından söz ederek tüm riskleri işçilere anlatan Kemal Türkler’in ardından söz alan bir işçi soruyor: “Sadece ikramiye için bu kadar risk almaya değer mi?”. Sorunun cevabı işçiye, kendisi de Kavel’de çalışan ağabeyinden geliyor: “Sadece ikramiye için grev yapmayacağız. Türkiye işçi sınıfının önünü açmak için grev yapacağız. Yasa mecliste. Fakat bir türlü çıkmıyor. Yasanın çıkması için belli insanların bir şey yapması lazım, onu da biz yapacağız. Sen var mısın, yok musun onu söyle?” Cevap elbette “varım!”
Böylece 28 Ocak 1963 günü Maden-İş üyesi 220 işçiyle birlikte başlayan grev 36 gün sürdü. Bütün İstinye, grevle dayanışma için seferber oldu. İstanbul’un çeşitli bölgelerinde işçiler, özellikle de Koç’un fabrikalarında çalışan işçiler, Kavel grevi ile dayanışma için sakal bırakma gibi değişik eylemler gerçekleştirdiler. Tek bir fabrikadan bile yüzlerce işçi grevi ziyarete geliyordu. Döndüklerinde kendi patronları bir daha ziyaret etmelerini yasakladığında ertesi gün daha da kalabalık ziyaretler düzenliyorlardı. Fabrikadan mal çıkışlarını engellemek için çevre fabrikalardan işçiler, kadın erkek genç yaşlı mahalleli hep birlikte kamyonların önüne etten duvar örüyorlardı. Ve Kavel grevi 36 günün sonunda kazanımla sonuçlandı.
Kavel grevinin kazanımı iki yönlüdür. Birincisi, Kavel işçileri kendi talepleri için grev yapmış ve talep ettiklerini almıştır. Ödenmeyen ikramiyeleri ödenmiş, dört işçi dışında işten atılan tüm işçiler işe geri alınmıştır. Tazminatsız çıkarılan dört işçinin de tazminatlarının ödenmesi sağlanmıştır. İkincisi ve belki de daha önemlisi, birebir bu amaçla yapılmamış ve tek başına bu sonucu doğurmamış olsa da sermaye Kavel grevine yasal anlamda hazırlıksız yakalanıp yenilince, mecliste bekletilen grev yasası çıkartılmıştır. Kanunsuz olduğu kadar meşru bir grev olarak büyük destek görmesinin sonucu olarak yasaya Kavel maddesi olarak bilinen ve yasanın mecliste olduğu sırada grev yapan işçilerle ilgili davaların düşmesini sağlayan bir maddenin eklenmesi de Kavel grevinin işçi sınıfı mücadelesi açısından kazanımlarından birisidir.
Eylemlerde kolayca atılan bir slogan vardır: “Hak verilmez alınır”. Kavel grevi hem kazanılmış hakların geriye hem de yeni hakların nasıl alınacağını gösteren bir örnektir. Ricacı değil, ancak mücadeleci sendikal bir anlayışın işçi sınıfının çıkarlarını ileriye taşıyacağını gösteren bir örnektir. Yasakların nasıl çöpe atıldığını, yasaların nasıl mecliste değil, mücadele alanında yazıldığını gösteren bir örnektir. İşçi sınıfının ihtiyacı bugün de o çoban ateşini yakmak, sendikaların yüzünü yeniden mücadeleci bir anlayışa dönmelerini sağlamaktır.